gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

ÖLÜM ÇİÇEĞİ 1. ve 2. Bölüm

27 Mayıs 2025, 08.16
A- A+

Sinsi bir hastalık gibi içine işleyen öfkesi, bir kölenin sırtında oluşan kırbaç izleri misali birikmişti. Zaman içinde bastırdıkça yoğunlaşan ve ruhunun karanlık tarafında gizlenen sebepler silsilesi nihayet dayanılmaz bir yok etme arzusuna dönüştü. Artık, kafese kapatılmış saldırgan bir hayvanın öfkesini taşıyordu benliğinde. Sanki ona demir parmaklıklar arasından ucu kızgın demir çubuklar batırıyorlardı. Öyle ki, acı çığlıklarını duyan insanların, ona bakarak boğuk kahkahalarla güldüğünü, çınlayan kulaklarıyla duyduğu sanrısına kapılıyordu.

O gece gördüğü kâbusla uyandı ve zihnindeki son prangayı da kopartarak içinde biriken öfkeyi esaretinden tamamen kurtardı. Hışımla yataktan kalkarak doğruca mutfağa gitti ve gözüne ilişen bıçağı alıp hızla geri döndü. Bir zamanlar tutkuyla sevdiği adama nefretle baktı ve en savunmasız olduğu anda, hiç tereddüt etmeden, bıçağı boğazına olanca gücüyle sapladı. Gırtlağındaki kıkırdak dokunun kesilişi ile adamın can verirken çıkardığı hırıltılı ses birbirine karışırken, fışkıran kan etrafa saçıldı.

Yıllarca ona işkence etmiş olan adamın, can verişini bir süre sessizce izleyen kadın, yataktaki cansız bedene son kez baktı ve elindeki bıçakla birlikte günahlarından dökülen kan izlerini takip ederek odadan ayrıldı.

Gecenin bir yarısı, kalbinin kavşağındaki dönülmez yola sapmış, aklının ve ruhunun karanlık yollarında kaybolmuştu. Pişman olmadığını kendisine itiraf etti. Artık geri dönüşü yoktu ve bunun farkındaydı.

Yüzünde ölüme dair son bir tebessüm, ruhunda cılız bir intikam, elinde kanlı bıçakla kalakalmıştı.



Meiko Kaji – “Shura no Hana”


Ölüm Çiçeği II

Ayakları çıplaktı, koridordaki mermerin soğukluğu, derisinden sızarak ruhunu milim milim kesiyordu. Elindeki bıçaktan damlayan kan, zeminde kırmızı izler bırakıyordu. İçine gömülmüş isyanla birlikte, her adımında bilinmezliğe doğru sürükleniyordu. Koridor, bu intikam yürüyüşüne tanıklık ederken, loş ışıkta titreşen gölgesi sanki kendi varlığından kaçmak istercesine uzuyor, kıvrılıyor, bir kâbusun içinde çırpınan karaltılara dönüşüyordu.

Yeniden mutfağa girdi. Mutfak, cinayetin sessiz çığlıklarıyla mühürlenmiş gibiydi. Elindeki bıçağı tezgâha bıraktığında çıkan ses; bir mezarın üstüne toprak atarken, küreğin taşa çarpmasıyla oluşan sesi andırıyordu. Ellerini yıkarken kan, parmaklarının arasından yavaşça süzülüyordu. Kollarında kurumuş kırmızı lekeler ise adeta kaderinin yollarını teninde çizmişti ve yıkamakla bir türlü silinmiyordu.

Gözleri, rafta duran fincanlara takıldı. Bir tanesi dudak hizasından kırılmıştı, tıpkı kalbi gibi… O kırık, şimdi içinden ölüm sızdıran bir kini yansıtıyordu. Her şey yerli yerindeydi: sandalyeler, masa örtüsünün buruşukluğu, yerde unutulmuş birkaç eşya... Bu ev artık bir yuva değil, duvarları tanıklıkla kirlenmiş bir mezarlıktı.

Salona geçtiğinde, duvara asılı fotoğraftaki iki yüze gözü ilişti. Kadının gözleri, yıllar öncesinden yardım dilenen çığlıklarla doluydu. Adamınki ise o çığlıklara defalarca sebep olmanın duygusuzluğunu taşıyordu. Fotoğrafa dokunmadı. Baktı sadece, çok önceden son hükmünü vermiş bir bakışla. O an anladı ki, yıllardır ona acı çektiren adamdan daha çok, kendisini affedememişti.

Pencerenin önünde durdu ve her zaman biraz aralık bıraktığı perdenin kenarından dışarıya baktı. Dışarıda gece, şehir lambalarının puslu ışığında yavaşça ilerliyordu. Karanlık gökyüzü, ayın solgun yüzünü saklamıştı. Sokak lambasının altında, gecenin yalnızlığında dünyaya sırtını dönmüş bir sokak kedisi, kıvrılmış uyuyordu.

Fotoğrafa son kez baktıktan sonra ışığı kapattı ve ağır adımlarla koltuğa yöneldi. Sanki bedeni, içinden geçen fırtınanın ardından çöken sessizliğe teslim olmuş, adeta tükenmişlikten örülmüş ağır bir giysi giymiş gibiydi. Salondaki koltuğa oturdu ve derin bir nefes aldı. İçine çektiği her nefes, bir yangının boğuk dumanı gibi içini kavuruyor, boğazını yakıyordu. Gözlerinde ne yaş vardı ne de kuruluk. Yalnızca boşluğa tutunan, anlamdan arınmış bir bakış. Saklanmayı ya da kaçmayı aklına bile getirmedi.

Yüzünde, ölümle yapılmış bir mutabakatın acı izi, dudaklarında ölü bir gülümsemenin gölgesi vardı.

Karanlıkta açan zehirli bir ölüm çiçeği gibiydi.

Ve koparılmayı bekliyordu.



Meiko Kaji - “Urami Bushi”


YORUMLAR

28 Mayıs 2025, 18.03
Etkili anlatım, etkili giriş, bakalım neler olacak. Teşekkürler paylaştığınız için smile Resmi Renewuens, “vayy sen kadına katil mi diyorsun” şeklinde bir yorum gelirmiş mesela .dddd 
28 Mayıs 2025, 19.49

Değerli CeZbE, 

“Ölüm Çiçeği” başlıklı yazımın ilk bölümünü, ehl-i_kalb nickiyle 2017 yılında paylaşmıştım. Şimdi ise bu metni dört bölüm halinde sunmayı planlıyorum.

Diğer bölümler, bu ilk bölümlerle birlikte çok daha çarpıcı bir hal alıyor. 3. ve 4. bölümler paylaşılınca; 1. ve 2. bölümü hiç okumamış okurların, en baştan başlamasını öneririm.  

Dediğiniz gibi, “Vayy, sen kadına katil mi diyorsun?”, “Katile övgü mü yapılıyor?” ya da “Cinayet sıradan bir durum gibi anlatılmış” tarzında yorumlar yapılabilirdi. Ama bu tür değerlendirmelerin erken olduğu, ilerleyen bölümlerde daha iyi anlaşılacaktır.

İpucu vermek istemiyorum ama yazarken çok içlendim; çünkü işlediğim tema gerçekten derin ve sarsıcı.   

İçtenlikle teşekkür ederim.

Bu arada, iyi bir okur ve yorumcu olan Sat_Agraha bu tarz yazılarımı beğenmişti. Sanırım artık gelmiyor, böylelikle onu da anmış olalım.

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın