Geceyi Taşıyanlar
09 Ekim 2025, 10.56 A- A+
Herkesin kendini uykuya emanet ettiği gecenin en derin saatlerinde, hâlâ gözlerini kapatamayanların içinden ağır bir sızı yükselir. Bu sıradan bir yorgunluk değil; güneşin altında gizlenemeyen, sokakların curcunasına karışıp erimeyen, kalabalığın hengâmesinde susturulamayan bir sancıdır.
Kimilerinin başı yastığa değdiğinde, karanlık odanın sessizliğinde yalnız kalan zihin, kuytularda pusuda bekleyen hâtıraların baskısına boyun eğer. Gecenin ağır sofrası önüne serilir; istemese de o sofraya oturtulur insan. Çünkü kederleriyle muhasebeye çağrılmıştır. Kaçmak ister, fakat her firar teşebbüsünde daha da içine gömülür. Karanlığın içi, hâtıraların ıslak taşlarıyla döşeli dar sokaklara dönüşür ve her köşe başında yara biraz daha derinleşir. Her adımda içeriden sızan sesler, söylenememiş cümleler, yarım kalmış ömür parçaları cam kırıkları gibi tenine saplanır. Bu yüzden uyuyamaz. Zira uyku unutmayı gerektirir; unutmak ise ruhun intiharıdır.
Uykusuzların ruhu geceyle kan bağı taşır. Gece, bir örtü değil, bilâkis çırılçıplak bir aynadır. Gündüzün parlak ışığında saklanan ne varsa, gecenin loşluğunda belirginleşir. Nihayet gecenin ağır perdesi aralanır ve suskunluklar, kırgınlıklar, içte biriken her şey bir bir ortaya dökülür. O anlarda, odadaki hava bile nefesini tutar, duvarlar bile eğilip dinler.
Sonra uykusuzluk bir sürgün halini alır. Zihin bir odadan diğerine savrulur, her kapıda biraz daha dağılır. Bu sürgünde zaman başka türlü akar. Dakikalar saat, saatler ömür gibi uzar. Uyuyanların kolayca geçtiği saatler, sonsuzluğun dehlizlerinde bitmeyen bir yürüyüşe dönüşür.
Ve o gözler… Kapanamayan, dinmeyen, daima açık kalan gözler… Aslında sessiz feryatlardır. Her bakış, içteki boşluğu dışarıya sızdırır. Yanından geçip gidenler fark etmese de, o gözlerde dünyaya sığamayan bir kalbin taşkınlığı vardır. Göz kapakları şiş, ruhlar ağırdır. Ancak asıl yorulan beden değil, düşüncelerin zincirini koparıp ortalığa saçan zihindir.
Sabah olduğunda hayat kaldığı yerden devam eder. İnsanlar kahvaltı eder, işe gider, güler. Oysa geceyi taşıyanların göz kapaklarında hâlâ gece asılıdır. Karanlığın ağırlığı sabaha taşar, yüzlerde silinmeyen bir gölge gibi kalır.
Ve her defasında, yeni bir gece gelir…
İçimizde çoktan yerini almış, sırtımıza çökmüş ağırlığıyla...


YORUMLAR
Öncelikle vaktiniz ayırıp ayrıntısıyla verdiğiniz cevap için çok teşekkürler... Bahsettiğinizi halbuki anlamıştım ama muhalefet olmak maksadıyla ben de diğer açıdan konuyu ele alayım dedim :) Şaka bir yana bahsettiğiniz konu birçoğumuzun hayatında muhakkak belli dönemde yaşadığı bir uykusuzluk şeklidir... Gözlerin tavana dikilip düşüncelere daldığı vs. vs.
Tekrar bloğunuzdaki güzel yazınız ve verdiğiniz cevaptaki detaylı anlatım için çok teşekkür ederim, emeğinize, kaleminize sağlık...