Bip Bipp Dililili Çuf Çuf Tıs ve Pıs!
24 Haziran 2016, 09.03 A- A+
N'aber avm kaçkınları, rezidans müptelaları, android kafalılar :) diye bir giriş yapasım geldi :) Başlığı da böyle "bi bip"li filan atınca şimdi, bu defa da aklıma Nazım'ın şiiri düştü; Trrrumm truuum trrrumm/ Trak tiki tak/ Makinalaşmak istiyorum/ Beynimden, etimden, iskeletimden geliyor bu.... şeklinde devam eden bir şiir. Şiirin anlamı çok başka tabii ama yazıda anlatmak istediğime de derman olabilecek manalar çıkabileceği için iki üç dize yazıvereyim dedim. Evet bu kadar spontane vaziyetler kafi :) Geçelim...
----------------------------------------------------
Bize prospektüsünü verdikleri bir hayat yaşatıyorlar, yan etkilerinden zerrece söz ettikleri de yok billahi. Bu avm dedikleri ucubelerin hepsi de bir biliyor musunuz. Hani Türkiye'de olanların tıpkıbasım olduklarından söz etmiyorum, gittiğin her ülkede aynı bu zıkkımlar. İçersine girdin mi, bırak hangi semtte veya şehirde olduğunu, hangi ülkede olduğunu bile zinhar bilemezsin. Ehh her avm'de yine tekdüzen, oyalayıcı, eğleyici eylemlerin yapıldığını düşünürsek zaman-mekan kavramı büsbütün muğlaklaşıyor.
Yalnız bakın Dubai nin en ünlü avm'sinde girişte devasa bi kristal avize vardır. Gittiğim hiçbir yerde öyle bir avizeye denk gelmemiştim. Görmemişlik açısından tavan yapan bu gezegenvari avize, ayırt edicilik manasında gözüme girdi vallahi, belirtmeden geçmeyeyim. Antrparantez; adamlar yüzen evler yapmışlar yeni biliyorsunuzdur, tanesi 2,7 milyon dolardan başlayan fiyatlarla satılıyormuş, yarısına yakını da satılmış. Ne para var arkadaş millette değil mi! "İşçi arılar da gebersin açlıktan, karıncalar kan gölünde boğulsunlar bize ne lan!" diyerek bir ironiyle, klişe bi' kanıksanmışlığa dair tiksintimden dem vurmadan geçmeyeyim.
Şimdilerde bizler için koopkocaman yaşam alanları inşa ediyorlar, Allahım yap yap bitiremiyorlar. Hepiciiimiz oralarda oturmak istiyoruz. Bilmem kaç katlı, bilmem kaç bloktan oluşan, bilmem kaç bahçevanı, güvenlik görevlisi vs. si bulunan yapılar bunlar. Gerek dış, gerekse iç mimarisi, düzen, peyzaj vs.si birbirlerine çok benzedikleri için mekan kavramı algısını silip süpüren, başka bir yaşam biçimleme tuzağı oluyor bu pis beton yığınları. Asansöre binip çıkıyorsun, otel odalarına benzeyen, tek bir koridor üzerinde sonu gelmeyecek gibi görünen kapılar... Bilmem kaç kapı arayla karşılarına dizilmiş çöp atma düzenekleri, çöpün totosuna bir tekme vurdun mu ciuvv diye uçuveriyor aşağı. Kim oturuyor, nedir, ne değildir bilebilmek mümkünsüz, bir seri katille mi duvardaşsın bilebilmen imkansız, üst katında pek de eşi dostu olmayan birinin 10 günlük kokuşmuş cesediyle altlı üstlü yatıp kalktığının farkında olmamak işten bile değil.
Bütün bu yazdıklarım çok klasik tabii, aklı başında herkesin şikayetçi olabileceği şeyler. Fakat gördüğüm o ki; aklı başında insan kalmıyor. Bu bir kuşatma ve farkında olamıyoruz. Kabul görmemizi, ancak onların dikte ettiği tercihleri yapmamız sağlıyor. Giderek giderek bütün bunlar kendi isteklerimiz haline geliyor ve üzerinde düşünmeden bu saçmasapan gidişi olumluyor ve benimsiyoruz. İşte bu vahim sahiden de...
Ruhlarımızı kaybediyoruz, evimizi döşerken bile hangisi trendse eşyalarımızı ona göre alıyor, öyle konumlandırıyoruz. Birbirinin aynı salonlar, yemek odaları, mutfaklar... İçersinde oturanların zevkine, dünya görüşüne dair tek bir ipucu verecek özel eşyaları yok. Çünkü özelimiz yok, çünkü özelimiz artık o kadar genel. Ve bu büyük genelde yok oluyoruz. O hükmedici tek bir büyük genel, kendi özelini bize dayatıyor. Bizim, tüm insanlık olarak yekpare ve esasında hiç de bize ait olmayan, yani "özel" kavramıyla alakasız, çoğunluğun dahil olduğu bir bakış açımız oluyor. Bireyselliğimizi kaybettiğimiz için de, hepimiz olması istenen tektip mahluklar halini alıyoruz.
Akıllı telefonların, bilgisayarların içinde kayboluyoruz. Kadının birisi telefonla uğraşırken düşüp öldü ya kanala, sonra trafik uyarı levhaları yaptılar filan, görmüşsünüzdür. Şaka gibi! Hepimiz sosyal medyada en son dönen geyikleri bilmek ve dahil olmak zorundayız. Bunları yapamazsak demode oluyoruz çünkü. Saatlerce hayatımız çalınıyor, farkında olamıyoruz. Kafalarımız gerekli gereksiz bir yığın abuklukla dolduğu için, ne kendimize, ne de başkasına faydalı olabiliyoruz. Dış dünyayla doğasının gerektirdiği gibi iletişim kuramayan birinden temiz, duru ve en önemlisi insani bir algı beklenebilir mi, bu dibe vuruşun başlangıcı olmaz mı?? İnsanların gittikçe merhametsizleşmesinin, şiddete meyletmesinin, ahlaksızlığın alıp başını gitmesinin, erdemin yerle yeksan olmasının sebeplerinden biri de bu olabilir mi? Hissetmeyen, empati yapamayan, benmerkezci, insan da dahil olmak üzere, canlı, cansız, maddi ya da manevi, şu dünya üzerinde her ne varsa tüketmek üzerine vücut bulmuş yokediciler oluyoruz. Ama hep aynı oluyoruz, "tektip", çünkü olması istenen bu.
İzmir Bornova da "ağaçlı yol" denen nefis bir yol vardır, başınızı kaldırıp gökyüzünü göremediğiniz bir yol... Ağaçlar yukarıda dallarıyla örmüşlerdir gökyüzünü çünkü, sadece onları görmenize izin verirler. Elbette bu insana keyif verecek bir ihlaldir :) Keşke bütün ihlaller ve hak tecavüzleri böyle olabilse.
Şimdilerde gökyüzünü görebilme özgürlüğümüz başka sebeplerle elimizden alınıyor. Trafiğin ortasında sıkışmış, çepeçevre gökdelenlerle çevrili, büyük bir açıkhava hapishanesinde yaşayan en gelişkin canlılarız. Gelişkin olabilmenin düsturu olan akıldan uzaklaştıkça böcekleştiğimizin farkında olamayan bir canlı güruhuyuz.
İnsancık! Sen gökyüzüne bakmasan da olur. Kafanı eğ telefonuna bak, ne bileyim kendini tırmala, o binalarda yaşama hayali kur, becerip oturabilirsen 68877. kattan gökyüzüne bakarsın, ha deprem olur geberirsen de o başka, "kader" deyip geçeriz! Zaten ben ne istersem, onu kendi istediğin haline getirmek zorundasın, kaçarın-göçerin yok! Ya seve seve, ya seve seve!
İnsan olabilme, insanca yaşayabilme özgürlüğümüze öldüresiye saldıran bu lanet sisteme, onun lanet uygulayıcılarına, yine lanet okumaktan başka elimizden bir şeyler gelmeli. Yoksa geçmiş ola...
Müteahhit bir dünya bu; sıfır mühendislik bilgisi, sıfır ekoloji duyarlılığı, sıfır mimari estetiği... Müteahhit, sadece parasına bakıyor arkadaşlar.
Biteviye betonarme günler dilerim... İlla ki TEKTİP tabii...
----------------------------------------------------
Bize prospektüsünü verdikleri bir hayat yaşatıyorlar, yan etkilerinden zerrece söz ettikleri de yok billahi. Bu avm dedikleri ucubelerin hepsi de bir biliyor musunuz. Hani Türkiye'de olanların tıpkıbasım olduklarından söz etmiyorum, gittiğin her ülkede aynı bu zıkkımlar. İçersine girdin mi, bırak hangi semtte veya şehirde olduğunu, hangi ülkede olduğunu bile zinhar bilemezsin. Ehh her avm'de yine tekdüzen, oyalayıcı, eğleyici eylemlerin yapıldığını düşünürsek zaman-mekan kavramı büsbütün muğlaklaşıyor.
Yalnız bakın Dubai nin en ünlü avm'sinde girişte devasa bi kristal avize vardır. Gittiğim hiçbir yerde öyle bir avizeye denk gelmemiştim. Görmemişlik açısından tavan yapan bu gezegenvari avize, ayırt edicilik manasında gözüme girdi vallahi, belirtmeden geçmeyeyim. Antrparantez; adamlar yüzen evler yapmışlar yeni biliyorsunuzdur, tanesi 2,7 milyon dolardan başlayan fiyatlarla satılıyormuş, yarısına yakını da satılmış. Ne para var arkadaş millette değil mi! "İşçi arılar da gebersin açlıktan, karıncalar kan gölünde boğulsunlar bize ne lan!" diyerek bir ironiyle, klişe bi' kanıksanmışlığa dair tiksintimden dem vurmadan geçmeyeyim.
Şimdilerde bizler için koopkocaman yaşam alanları inşa ediyorlar, Allahım yap yap bitiremiyorlar. Hepiciiimiz oralarda oturmak istiyoruz. Bilmem kaç katlı, bilmem kaç bloktan oluşan, bilmem kaç bahçevanı, güvenlik görevlisi vs. si bulunan yapılar bunlar. Gerek dış, gerekse iç mimarisi, düzen, peyzaj vs.si birbirlerine çok benzedikleri için mekan kavramı algısını silip süpüren, başka bir yaşam biçimleme tuzağı oluyor bu pis beton yığınları. Asansöre binip çıkıyorsun, otel odalarına benzeyen, tek bir koridor üzerinde sonu gelmeyecek gibi görünen kapılar... Bilmem kaç kapı arayla karşılarına dizilmiş çöp atma düzenekleri, çöpün totosuna bir tekme vurdun mu ciuvv diye uçuveriyor aşağı. Kim oturuyor, nedir, ne değildir bilebilmek mümkünsüz, bir seri katille mi duvardaşsın bilebilmen imkansız, üst katında pek de eşi dostu olmayan birinin 10 günlük kokuşmuş cesediyle altlı üstlü yatıp kalktığının farkında olmamak işten bile değil.
Bütün bu yazdıklarım çok klasik tabii, aklı başında herkesin şikayetçi olabileceği şeyler. Fakat gördüğüm o ki; aklı başında insan kalmıyor. Bu bir kuşatma ve farkında olamıyoruz. Kabul görmemizi, ancak onların dikte ettiği tercihleri yapmamız sağlıyor. Giderek giderek bütün bunlar kendi isteklerimiz haline geliyor ve üzerinde düşünmeden bu saçmasapan gidişi olumluyor ve benimsiyoruz. İşte bu vahim sahiden de...
Ruhlarımızı kaybediyoruz, evimizi döşerken bile hangisi trendse eşyalarımızı ona göre alıyor, öyle konumlandırıyoruz. Birbirinin aynı salonlar, yemek odaları, mutfaklar... İçersinde oturanların zevkine, dünya görüşüne dair tek bir ipucu verecek özel eşyaları yok. Çünkü özelimiz yok, çünkü özelimiz artık o kadar genel. Ve bu büyük genelde yok oluyoruz. O hükmedici tek bir büyük genel, kendi özelini bize dayatıyor. Bizim, tüm insanlık olarak yekpare ve esasında hiç de bize ait olmayan, yani "özel" kavramıyla alakasız, çoğunluğun dahil olduğu bir bakış açımız oluyor. Bireyselliğimizi kaybettiğimiz için de, hepimiz olması istenen tektip mahluklar halini alıyoruz.
Akıllı telefonların, bilgisayarların içinde kayboluyoruz. Kadının birisi telefonla uğraşırken düşüp öldü ya kanala, sonra trafik uyarı levhaları yaptılar filan, görmüşsünüzdür. Şaka gibi! Hepimiz sosyal medyada en son dönen geyikleri bilmek ve dahil olmak zorundayız. Bunları yapamazsak demode oluyoruz çünkü. Saatlerce hayatımız çalınıyor, farkında olamıyoruz. Kafalarımız gerekli gereksiz bir yığın abuklukla dolduğu için, ne kendimize, ne de başkasına faydalı olabiliyoruz. Dış dünyayla doğasının gerektirdiği gibi iletişim kuramayan birinden temiz, duru ve en önemlisi insani bir algı beklenebilir mi, bu dibe vuruşun başlangıcı olmaz mı?? İnsanların gittikçe merhametsizleşmesinin, şiddete meyletmesinin, ahlaksızlığın alıp başını gitmesinin, erdemin yerle yeksan olmasının sebeplerinden biri de bu olabilir mi? Hissetmeyen, empati yapamayan, benmerkezci, insan da dahil olmak üzere, canlı, cansız, maddi ya da manevi, şu dünya üzerinde her ne varsa tüketmek üzerine vücut bulmuş yokediciler oluyoruz. Ama hep aynı oluyoruz, "tektip", çünkü olması istenen bu.
İzmir Bornova da "ağaçlı yol" denen nefis bir yol vardır, başınızı kaldırıp gökyüzünü göremediğiniz bir yol... Ağaçlar yukarıda dallarıyla örmüşlerdir gökyüzünü çünkü, sadece onları görmenize izin verirler. Elbette bu insana keyif verecek bir ihlaldir :) Keşke bütün ihlaller ve hak tecavüzleri böyle olabilse.
Şimdilerde gökyüzünü görebilme özgürlüğümüz başka sebeplerle elimizden alınıyor. Trafiğin ortasında sıkışmış, çepeçevre gökdelenlerle çevrili, büyük bir açıkhava hapishanesinde yaşayan en gelişkin canlılarız. Gelişkin olabilmenin düsturu olan akıldan uzaklaştıkça böcekleştiğimizin farkında olamayan bir canlı güruhuyuz.
İnsancık! Sen gökyüzüne bakmasan da olur. Kafanı eğ telefonuna bak, ne bileyim kendini tırmala, o binalarda yaşama hayali kur, becerip oturabilirsen 68877. kattan gökyüzüne bakarsın, ha deprem olur geberirsen de o başka, "kader" deyip geçeriz! Zaten ben ne istersem, onu kendi istediğin haline getirmek zorundasın, kaçarın-göçerin yok! Ya seve seve, ya seve seve!
İnsan olabilme, insanca yaşayabilme özgürlüğümüze öldüresiye saldıran bu lanet sisteme, onun lanet uygulayıcılarına, yine lanet okumaktan başka elimizden bir şeyler gelmeli. Yoksa geçmiş ola...
Müteahhit bir dünya bu; sıfır mühendislik bilgisi, sıfır ekoloji duyarlılığı, sıfır mimari estetiği... Müteahhit, sadece parasına bakıyor arkadaşlar.
Biteviye betonarme günler dilerim... İlla ki TEKTİP tabii...
YORUMLAR
Ankara Büyükşehir Mütehahhitliği ağzından salyalar akıtıyor. Gözleri bir türlü doymuyor. Odtü orman alanının bir kısmını yol yaptılar. Ha evet yol pek işe yarıyor doğrudur, çünkü ailedeki tüm fertlerin arabaları olmak zorunda(!). Yollar yetemiyor, ağaçlar sökülüyor yerlerinden. Sanıyorum ben Ankara'da kalabilen son yeşil zengini yerde oturuyorum. Yine Odtü ormanının eteklerinde... Çok güzel yemyeşil bir parkımız var ve taa orman eteklerine kadar çıkıp bu ormanla birleşiyor. Bütün Ankara ayağının altında. Gerçekten de ağız sulandırıcı bir rant bu. Hani ellerinde olsa Odtü'yü komple kapatacaklar zaten, o da ayrı mevzu...
Buradaki insanlar senelerdir göz dikilen bu yerleri korumak için sürekli mahkeme halindeler belediyeyle. Cidden can sıkıcı, iç bulandırıcı bir durum bu. Daha da yazmak istemiyorum, bildiğin kafam kaldırmıyor artık. Düğmesi kapatılmış insanların umarsızlığından, düşünme özürlülüklerinden iğreniyorum. Muhatap olmak istemiyorum inan. Yoksa yazacak elbette çok şey var. Teşekkür ederim güzel yorumunla yaptığın katkı için.
Yasadigin ulke'nin elinden alinmasi hic mi zoruna gitmiyor ?
Ileri de cocuklarina ya da torunlarina guzel bir gelecek birakamama endisen hic mi yok ?
Ulken'de her gun 5-10 sehit gelirken..
Her gun cocuklara tecavuz edilirken..
Kadinlar'a konusma hakki verilmeden asagilanirken , oldurulurken , taciz edilirken hic mi yuregin sizlamiyor ?
Senin sahip oldugun bir seyin elinden haksiz sebeplerle aliniyor olmasina hic mi icerlemiyosun cok merak ediyorum.
Sirf birisi senden farkli dusunuyor diye onu bu topraklardan kovma hakkini kendinde nasil buluyorsun ? Sana vatan'in tapusunu kim verdi ? Sana vatan'da bize degil mi ?
Bilmiyorum inancli bir insanmisin.. Ben cok inancliyimdir.. Ilk indirilen Ayet nedir bilir misin ? Hz. Cebrail Peygamber Efendimize neler demistir hatirliyor musun ?
"Oku..Yaradan Rabbinin adiyla oku" .. Kendini yenilemekten , fikirlere acik olmaktan , medeni bi sekilde tartisabilmek varken tek yapabildigin "Git o zaman burdan demek mi?"
Cok yaraticisin..Tebrik ediyorum..
son zamanlarda okuduğum en iyi blog, ellerine, o çok çalışan kafacığına, pek duyarlı yüreğine sağlık.
"İyi" dedim farkındasındır, "güzel" diyebilmek için, içerilerde güzellikler oluşmalı çünkü. Gittikçe "Güzel"e hasret insanlar haline geldik, gidiyoruz. Haliyle, suratsız, mutsuz, anlayışsız, her an kavgaya, saldırmaya hazır ve yaşadığı olumsuzluklardan asla kendine pay çıkarabilme yetisinden yoksun olduğu için arsızlığı seçip yaşadığını sananlar halindeyiz.
Bu sabah yazını tekrar okuyup, balkonumsudan -Fransız balkonu mu ne diyorlar bunlara." dışarı uzun uzun baktım, gördüklerim ardı arkası kesilmedik uzun uzun, 20, 30 katlı binalardı. Canlanıverdiler sanki bir an ve çatık kaşlarıyla parmak salladılar adeta. Tehdit parmağı diye bir parmak da var galiba.
Gördüğüm tek yeşil, aşağılardaki, sitenin çim alanları ve tek tük serpiştirilmiş ağaçcıklardı. İnsanlar mı? Onlar, havuz kenarındaki şezlonglarında uyuyorlardı... Vallahi burası benim evim değil, geçici ikametgah, biliyorsun.:) Benim evimde takımını bırak, yemek masası, sandalye falan yok. Duvarlarda bolca resim ve her yerde irili ufaklı penguenlerim var.:))
Aklıllı telefonunun aklını alıp, onun köleliğini reddederek sadece arama ve mesaj kölesi haline getirmiş olan ben, senin aklınla çoğu zaman paralel -Ay paralel dedim!:))- aklım elbette ki şu yazdıklarını imzalar. Evet klasik konularımız ama anlatım çok iyi olmuş.
Sana gelince Cruıse, kardeşim böyle; "bloglara sıvışıverip iki çift laf sokuvereyim"le farklı düşüncelere yol veremezsin. Sana "Git buradan" demiyorum ben kesinlikle. Aksine "Gel bakayım buraya!" diyorum. Gel bakayım buraya! Sana ev ödevi vereceğim afacan. Şimdi oturup bu blogu 50 kere falan sesl okuyacak, ardından da çizgili defterine, noktası virgülüne kadar aynısını geçireceksin ki, kulaklarınla birlikte gözlerin de çalışsın hep, belki bulabilirler aklını yol göstermek, düşünebilmek için. Bence Çok yakışıklı bir ödev oldu senin için. Umut işte...
Volkan'cım, seni buralarda görmek hoş oldu. Canım benim, sen "Vatan" mı dedin, "Geleceğimiz" mi dedin? İçindeki umuda sağlık. Ne yazık ki "Vatan", bazı çoklar için, kafatası koleksiyonlarına yeni kafalar eklemek için asmak kesmekten ibaret. Cezbe gibi, 1Yalnızlık gibi, Volkan gibilerinin; bastığı yerin, baktığı yerin, duyduğu çığlığın, Kısası insan olduğunun farkında olabilenlerin çoğalması umuduyla...
Umut işte...
Satcım Agrahacım :) ben seni işte o evdeki penguenlerinden ötürü bu kadar çok seviyorum :) Evde penguenleri olmayanları sevmiyorum! :) Afacana verdiğin ödeve bittim, çok güldüm :) Teşekkür ederim güzel sözlerine penguenli insan! :)
Volkan sakin :) Yani insan sinir oluyor haklısınız:) Benim sinirime de tercuman olmuşsunuz. Ben artık pek sinirlenmiyorum gerçi, baktım nafile çünkü, tırmalayıp tırmalayıp yine kendime yapıyorum :) O yüzden pek de cevap vermek istemiyorum. "Suskunluğum cahilliğiNdendir" aforizmasını benimsemekteyim .pp :) Teşekkürler yorumunuz için.
Osman(ab)i; bilmukabele, ben biliyorum ki sen de güzel gönüllü bir insansın. Teşekkür ederim yorumun için. Küskünlük konusuna gelince; küsmemek lazım diyorum. Ben senin yazılarını okumaktan gayet keyif alıyorum. Bizim böyle küsmelerimiz sana-bana zarar veriyor, yani gerçekten okuyup-yazmak isteyen blog takipçilerine... Tabii ki sürekli cebelleşince insanın eski hevesi filan kalmıyor, daha başka yerlere kayıyor ama yine de burada da yazmak gerek. Sonuç olarak buranın bir oyun sitesi olduğunu, blog portalın öncelik olmadığını söylüyorlar bize, yapacak bir şey yok... Şöyle düşün; hani konuşmalarda küfür olmadığı halde bazı harflerin yanyanalığından dolayı otomatik bir program küfür gibi algılayıp sansürlüyor ya, hah işte öyle düşün. Bazı yazılar öyle algılanıyor ve kabul görmüyor :) Yaz yani diyeceğim, ben özledim senin yazılarını.
"Ya Sevdaçi çegi82!" şeklinde başlamıyorum tabii :) tanımadığım insanlara bu şekilde hitap etmem çünkü, görgüyle alakalı olabilir. Sevdaçiçeği; siz bana neyin yakışıp neyin yakışmayacağını nereden biliyorsunuz yahu? :) "Lan" demenin Türkçe'yi güzel kullanıp kullanmamakla ne alakası var? Bu kadar yalın yazılmış bir yazının anlaşılmayacak nesi var? "Anlamıyoruz" çoğunluğunun diğer üyeleri kimlerdir? :) "Cezbe Türkçe'yi güzel kullanmıyor" tespitinizle çok komik olduğunuzun farkında mısınız? :) vs. sorular silsilesi :) Neyse... Çok merci esprili yorumunuz için :)
Ahh ahh sayın bayım, ne güzel yazmışsınız, güzelce döşemişsiniz. Keşke kafama bloglar yağmasaymış da, daha çok insan okuyabilseymiş senin yorumu... Bereketli olmak böyle bi şey sanıyorum hnm4ğehnvlmb! Teşekkür ederim emeğin için, katkın için. Kafam da yerinde değil pek biliyorsun. Bu ülkede sevince filan odaklanamıyor insan, orası malum da; bir soruna, bir acıya bile odaklanamıyoruz. Öyle bir değişen acı gündemimiz var. Allah yardım etsin, korusun bu ülkeyi. Şimdi bunu niye buraya yazdım onu da bilmiyorum. Yazdım işte...
olduğunu ifade etmeliyim, yazıyı kaleme alan güzel yürekli insanı tebrik ederim.Edebi, yalın, düşünce ve kalbini yazısıyla ortaya koyan güzel insan.Tüm umutsuzluklarımı bir anda yokettiniz.
Varlığınız içimi aydınlattı.Yazılarınızın bağımlısı olacağım sanırım.Teşekkürler.
Asi; yazının mahiyeti konusunda yaptığınız tespiti pek sevmesem de :) zenginliğin ve şatafatın İslamda da yeri olmadığını yazmış olmanızı değerli buldum, çok hak verdim. Teşekkürler yorumunuz için.