Mutfağa Girecek Miyiz?
06 Eylül 2016, 14.34 A- A+
Bazı insanlarla aramızı o kadar uzak tutmak isteriz ki, bize ve herkese yaptıkları haksızlıklar karşısında bile o insanlarla hiç muhatap olmamayı seçeriz bazen. Onlardan her ne kadar şikayet etsek bile ,kavgayla beslenmeyi öz güven olarak algılayan bu large tipi insanlar olmasa hayat biraz daha kahrı çekilir bir rutinde akardı bilemiyorum? 200 metre uzaktaki arabaya saygı duruşu modunda bekleyip yaya kaldırımı olan trafik ışıklarında yayalara geçiş üstünlüğü verildiğini bilmeyen insanlar olmasa mesela. Karşıya geçerken kural ihlali yapmışsın gibi negatif vatandaş nazarıyla sana bakan nazarlar olmasa mesela. Modern kent kültürüne uyum sağlamayı sadece kıyafet kombinesinden ibaret sayıp, içtiği sigarasını 10 metre ilerideki çöpe kadar taşımayı reddederek yere atanlar olmasa mesela. Kendisinde olması olası herhangi bir hastalığını yere attığı o izmaritle milletin ayakkabısına bulaştıracağını, o ayakkabıyı taşıyan kişinin ev ahalisinin sağlığına nasıl bir zararlar verebileceğini düşünmekten azade meşhur özgürlüğüne sıkı sıkıya bağlı olan insanlar olmasa mesela. Muasır medeniyet dendiğinde, inkılaplardendiğinde, kul hakkı dendiğinde, saygı dendiğinde, insan hakları dendiğinde, görgü dendiğinde, sevgi saygı dendiğinde mangalda kül bırakmayan bu toplumun yekunu olan bu insanlar ben sokağa çıkınca Mars'a mı kaçıyorlar anlamıyorum. Kırık dökük kaldırım taşlarını doğal olarak fark edemeyerek bastığı o taşların altında yağmur sularından oluşan gizli birikintilerle giysilerini kirletenlere karşı sorumluluk duymayı öğrenememiş bu barbar belediyecilik zihniyet olmasa mesela.
Sayın okur, okuma ve yazma kuralı için birinci aşama olan alfabeyi öğrenmek ne kadar lüzumluysa, kadına şiddete ve cinayetlerine, çocuğa şiddete ve cinayetlerine dolayısıyla insana ve hayvana ve bitki örtüsüne olan şiddete ve cinayetlere meyletmeme kuralı gibi makro kurallara, hırsızlık yapmama, tecavüz etmeme, organ çalmama gibi makro kurallara uyamıyoruz çünkü öğrenmemiz gereken alfabeyi öğrenmeyi reddediyoruz. Bizim alfabemiz küçük kurallara eklemlenmekten geçiyor aslında. Mikro kuralları benimsemeden makro kurallara atlıyoruz ve çuvallıyoruz. Maalesef ki topluma fikir veren okumuş yazmış bilginler akademisyenler de bu detayı göremiyorlar. Öncelikle kurallara uyum becerimizi yeşertmek için küçük ölçekli konularla eğitilmemiz gerekiyor. Kanımca belirlediğim bu noktalar işin mutfağıdır. Önlükleri takalım mı? Sosyal laboratuvar dediğimde aklıma hep bu gelir. Görüşmek üzere sayın okur ■
YORUMLAR
Kural ve yasanın anlatılan manada eşdeğer olduğu fikri de akıllara zarar cidden. Bu durumda mikro kuralları -ki biz onlara toplumsal kurallar diyoruz- yerine getiren birinin; makro kurallara da riayet ettiği-etmesi gerektiği-edeceği gibi bir çıkarsama yapıyor muhterem. Yani neymiş; trafik kurallarına uyuyorsun, apartmanda yaşama kurallarına uyuyorsun, insanlara saygılı davranıyorsun vs. vs. vs. Bu tip biriysen, asla bir tecavüzcü olamazsın, asla bir katil olamazsın. Hıhım tamam :) Şahane tümevarım perspektifi! :)
Neticede; kendi zaviyesini Kaf Dağı'nın zirvesinde gören birinin; sokağa çıkıp, tv başına oturup, pc' nin başına geçip; insanlara denek maymunu gözüyle bakarak çıkarsamalar yapan beyninden çıkan, altyapısız kamu spotu tasarrufu da bu kadar olur tabii. Önlükleri çıkaralım da çuvalları giyelim mi?
Bu yazıdaki saptamaları yapan birinin, ne sosyoloji, ne de psikoloji bilgisi yoktur maalesef. Bunu "akademik manada yetkinlik gerekir" manasında da söylemiyorum. Ortalık akademisyen geçinen eşşeklerle dolu, asla bunu demek istemiyorum :) Mevzu cerrahlık olmadığına göre, ortalama zekada her insan sosyoloji, psikolojiyle ilgili kendini bilgili kılabilir ve gayet ayakları yere basan teoriler üretebilir. Fakat yazıda savunulan bildiğiniz düşünce faciası. Böyle bir yazının alması gereken eleştiriden çok daha azıdır benim yazdıklarım. Zaten, fikri manada patatese bağlanmışlıktandır akabinde yazı konusundan alakasızca gelen hakaretler silsilesi :) Muhteremin, bu işin içinden çıkamayınca saldırganlaşıp hakaret etmeye başlaması rutin bir haldir.
Şimdi biraz da bu yorumu onaylayacak olan operatörü güldüreyim, komikliymişiz :) öyle buyurmuş muhterem :) Çok atarlandım ya yönetime bu sıra, gülünüçlü şeyler yazıp telafi yoluna gidiyorum
Şimdi; kumrularla inatlaşan, güneş gözlüğü takanlara, kendi kendine kurulup saydıran birisi, ciddi manada psikopatlık ve sosyopatlık eğilimi gösteriyordur bence. Kendini, tövbe tövbe diyerek söylemekten imtina ettiğim ulu makamda gören hastalıklı bir narsist; elbette ki kendinin "kral veya padişah" olduğu sanrısıyla, kendinden gayrı etrafında olan her türlü bünyeye "soytarı" diye bakacaktır. Bu ister kısıtlı zamanlarda iyi geçindiği (ki süreklilik arz edemez bu tip insanların başkalarıyla uyumlu olma süreleri) insanlar olsun; isterse de kızıp, düşmanlık beslediği başka insanlar olsun...
Onun gözünde herkes Asi'ye söylediği gibi "taban", yine her ikimize hitap ettiği gibi "soytarı" olacaktır. Ve elbette; ben Cezbe olarak, gelip onun yazısının altına böyle bir yorum yaptığımda, bu blog portal ortamında görünmez ve silik bir kişilik olan zatım onu eleştirdiğim için prim yapıp, görünür olacağımdır :) Ben kendi adıma bana yöneltilen bu "soytarı" nitelemesine karşılık fikrimi beyan edeyim: Nickler mesaj verir tabii ki, bu durumda kendisine nick tavsiyem "EnKralSoytarı" olacaktır ki, rasyonel manada tam da yerini bulur kanaatindeyim.
Esasen; malum konjonktürel travmalarımız, içimizde olan arızalarımızı tetikler. Bu durumda hoşgörmek de gerekebilir bazı insanları. Teşhisi koymak kolaydır da, "ihtiyaç sahibinin, neye muhtaç olduğunun farkında olamaması" çözüm manasında en zor olan şeydir. Belki faydası olur diye yazdım bunları da, anlayana artık... Bak uzuuun uzunn yazdım, lafın tamamı :)
Bir de muhteremin dilinden son söz edeyim: Haydi yine iyisin Padişah Efendi, bak gelip yorum yaptım, prim yaptı yazın :) Süferim, şaaneyim, en'im, BENİM!!! :)
"Cezbe torpilli, dilediğim gibi hakaret edemiyorum!" Ne diyeyim ki ben... Gündüz baktım, bir türlü onaylanamayan yorumların ilk cümlelerine. Demiştim ki; her şeye rağmen yapıcı bir yorum yazayım. İyi niyetimi hak etmeme hakkını kullanmışsın ve çok sıradanlaşmışsın. Daha son yazdığım yazının altında yönetimle alakalı sıkıntımı dile getirmişken, "iyi yere tezgah açmışsın" gibi bir sığlığa sığınmayı kendine yakıştırmış olmandan ötürü tebrik ederim. Yazdığın yorum onaylanır mı bilmiyorum, görünmeyen kısımları var mı, ne yazdın onu da bilmiyorum. Fakat her ne yazmış olursan ol, boşlukla tartışmak gibi bir saçmasapanlığa girmeyeceğim.
Biri blog yazıyor: Düşünceyi çoğaltacaklarına, sığ tartışmalara dönüştürüyorlar, sonunda da birbirlerinin benliklerine hakaret ederek son buluyor. Hep aynı seneryo..Zaten aynı kişilerden farklı bir senaryo bekleyemezsin ki...
İnsan birine el uzatınca sadece çoğalır, kendinden birşeyler azalmaz..insan denen varlık sosyaldir...Aşağıdaki video da bencillikten-sosyal yaşama geçiş için bir örnek olsun...
https://vimeo.com823914
Alemsiniz evet takdik yaptım 3 ünüzlede kavga edeceğim ;) böyle bir niyetim yok tabiki, ne benliğimi ispat etmeye ihtiyacım var, ne de bu kavgaya girmeye niyetim var...
Hoş bulmadığım bu gereksiz yazılar umarım birgün dediğiniz gibi kişisellikten, fikir beyanına doğru evrilir de biz de sayenizde aydınlanırız...
düzeltme,
https://vimeo.com823914
film : The east, eating scene...