Kalbin Ötesinde Bir Yer...
24 Eylül 2016, 09.44 A- A+
İçimizdeki düş yolculuğunun simgeleştiği, bir yaprak misali hayal dünyasına konan,
bir ışık perisi gibiydi.. Ela.. hiç evlenmemiş ve hayatta tutanabileceği tek dalı, sevdiği biricik babasıydı
Babası ile yaptığı yolculuk sırasında; babası ona sırtını dönmüştü ve onu arkadan izlerken kendini
bulmuştu. Babası; ne kadar sert ve insanlara güvenmez olmuştu. Ama neden olmasındı ki.
Yavaş yavaş gövdesini düğümler hale getiren, ağzını kurutan bir hastalığı vardı.
Mesleği de öyledi. Üniversitede Tarih Bölümü Başkanlığıı yapıyordu. Sağlığı kötüleşiyordu.
En sevdiği şey olan üniversitedeki görevinden uzaklaştırılmıştı.
Ela; 'Tabiki sert olur, böyle olması için her hakkı var' diye düşündü babası için ve düşünmeye devam etti. 'Kuşkusuz benimde'.. Benim yaşamımı yok etmek istedikleri de bir gerçekti'... 'benim yaşamım'... hayır, kendi yaşamı değildi. Bu olamazdı. Bunu kabul edemiyordu. Ama kuşkusuz onun, babasına
sekreter ve bakıcı olmasının ötesindeki umutları yok olmuştu. Bu umutları, onun kendi hayal
dünyasında yeşerttiği ve uygulama konusunda son derece başarılı olduğu müzikti.
Müzik onun hayatının bir parçası, yaşama tutunduğu bir dal gibiydi..
Yaptığı ve yapacağı birçok şey vardı. Üstesinden gelebilirdi.
Birden göğsünde bir ağırlık hissetti.
Annesinin on bir yıl önceki ölümünden sonra bu dünyada bir kadın olmanın kolay olmadığını bütün
ağırlığıyla öğrenmişti.
Evliysen zordu, değilsen daha da zor, çünkü tutunacak, yanında olacak kimse yoktu.
Herhangi bir kadının ev dışındaki bir isteğinin ciddiye alınması hemen hemen imkansızdı.
Ela bu gerçeği, zaman içinde hayatında birtakım keskin dönemeçler ile perçinleyerek geçirdiğinden, bunu öğrenmişti..
Bundan kaçamıyordu, babasının elinden tuttu ve küçük bir kız çocuğunun yüreğinden gelen bir his
ile babasına bakarak; onu ne kadar çok sevdiğini gözleriyle fısıldadı.....
bir ışık perisi gibiydi.. Ela.. hiç evlenmemiş ve hayatta tutanabileceği tek dalı, sevdiği biricik babasıydı
Babası ile yaptığı yolculuk sırasında; babası ona sırtını dönmüştü ve onu arkadan izlerken kendini
bulmuştu. Babası; ne kadar sert ve insanlara güvenmez olmuştu. Ama neden olmasındı ki.
Yavaş yavaş gövdesini düğümler hale getiren, ağzını kurutan bir hastalığı vardı.
Mesleği de öyledi. Üniversitede Tarih Bölümü Başkanlığıı yapıyordu. Sağlığı kötüleşiyordu.
En sevdiği şey olan üniversitedeki görevinden uzaklaştırılmıştı.
Ela; 'Tabiki sert olur, böyle olması için her hakkı var' diye düşündü babası için ve düşünmeye devam etti. 'Kuşkusuz benimde'.. Benim yaşamımı yok etmek istedikleri de bir gerçekti'... 'benim yaşamım'... hayır, kendi yaşamı değildi. Bu olamazdı. Bunu kabul edemiyordu. Ama kuşkusuz onun, babasına
sekreter ve bakıcı olmasının ötesindeki umutları yok olmuştu. Bu umutları, onun kendi hayal
dünyasında yeşerttiği ve uygulama konusunda son derece başarılı olduğu müzikti.
Müzik onun hayatının bir parçası, yaşama tutunduğu bir dal gibiydi..
Yaptığı ve yapacağı birçok şey vardı. Üstesinden gelebilirdi.
Birden göğsünde bir ağırlık hissetti.
Annesinin on bir yıl önceki ölümünden sonra bu dünyada bir kadın olmanın kolay olmadığını bütün
ağırlığıyla öğrenmişti.
Evliysen zordu, değilsen daha da zor, çünkü tutunacak, yanında olacak kimse yoktu.
Herhangi bir kadının ev dışındaki bir isteğinin ciddiye alınması hemen hemen imkansızdı.
Ela bu gerçeği, zaman içinde hayatında birtakım keskin dönemeçler ile perçinleyerek geçirdiğinden, bunu öğrenmişti..
Bundan kaçamıyordu, babasının elinden tuttu ve küçük bir kız çocuğunun yüreğinden gelen bir his
ile babasına bakarak; onu ne kadar çok sevdiğini gözleriyle fısıldadı.....
YORUMLAR