Cumhuriyet.. Hayat Demektir..
29 Ekim 2016, 12.01 A- A+
Geçenlerde üzülerek Avrupa'ya yolcu ettiğim, değerli dostum anlatmıştı bu öyküyü..
Doğu görevini icra etmekteyken orada tanık olmuştu.
"Oraların varlıklı ailelerinden birisine bağlı, ailenin tek oğlu olan bir genç adam varmış. Ama ailenin tek oğlu olmak talihsizliğiymiş onun. Dayıoğulları çok kardeş arasında paylaşırken miras kalan toprakları, o babasının tüm malvarlığının tek varisiymiş, kıskanmışlar onu, toprak sahibi olmak, o yarı-feodal şartlarda, her şey demek olduğu için, hem para, hem güç, hem de iktidar demektir. Babası uzaklaştırmış onu, korumak için, hatta bakmışki olmayacak, yurtdışına göndermiş.
Yıllar sonra Avrupa'nın eğlence, kültür ve yalnızlık dolu kent ışıklarında yaşarken; üniversite bitirilemiyor, ancak hayat okulundan bir kaç kez mezun olduktan sonra, sonunda Türkiye'ye geri dönüyor. İstanbul'da bitiriyor üniversiteyi. Dönmem artık şehrime diye düşünürken, özleme dayanamıyor ve yuvasına geri dönüyor. Bu kırgınlık ve kıskançlıklara bir son verilmeli diye düşünmüş ve satmış topraklarının çoğunu akrabalarına, hatta vermiş bir kısmını içinden gelerek, ama yine de yaranamamış, daha çok isterlermiş o verdikçe, aslında genç adam yok olsun isterlermiş, mimlenmiş bir kere, 35 yaşına geldiği halde hala evlenmemiş, tek başına "yabani" olmuş neredeyse kendi topraklarında..
Yine de bu düşmanlıkların aşılacağına, her şeyin barış yoluyla çözüleceğine inanırmış genç adam,..
Yöresine kültürü götürmek, başkalaşım ve değişim yaratmak, Sevdiği insanlara; Avrupa'dan getirdiği giysileri kadar rahat ve modern bir yaşam aşılamak gibi düşleri var mış yine de...
.
.
İyi de sonra ne olmuş o genç adama diye sorduğunuzu duyar gibiyim..
Ama bu bir hikaye yada masal değil, hala süregelip yaşanmakta olan somut bir hayat ve ne olduğu biraz da bize bağlı değil mi acaba diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Ben Cumhuriyet'in 93.Yılını bu öyküyü düşünerek geçirdim ve kutladım. Bayraklar içimi ısıttı, çocukluğumu hatırlattı bana elbette, ama çalınan müzikten, söylenen marşlardan, kimin nasıl ne şekilde davranması gerektiğine dair gazete hükümlerinden uzak, elle hissedilebilir, hayal gücüyle duyumsanabilir, acıl dolu ama umutlu, çok ama çok insani ve sıcak bir şeylerle yaşamak istedim 93 yılın birikimini...
Böyle kovboy filmleri gibi yaşamlar, roman gibi serüvenler, yabansı hayatlar yaşanıyor çevremizde.
Kütüphanemdeki kitapları karıştırırken birden gözüm; Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 60 yıl önceki makalesinde geçen bir saptamasına takıldı:
Makalesinde kısaca değindiği;
"Halkımızın hayatını; zannetiğimizden daha çok yoğun yaşıyor, sevdikçe seviyor, eğlendikçe eğleniyor, nefrete nefretle cevap veriyor, velhasılkelam hayat dediği oyunu bütün samimiyet ve ciddiyetiyle oynuyor.. Ve biz bunu bilmiyoruz."
Sonuna da ekliyor Tanpınar; " İnsansız, bilimi olmayan ve kültürsüz bir hayat.. Ne kaçınılmaz yanlış!"...
Evet, bazen 3.sayfa haberleri, televizyon ekranındaki haykırışlarla bize ulaşan birkaç işaret dışında, bu kaçınılmaz yanlış hala geçerli.
Kimin nereye bayrak asması gerektiğini,
Kimin neyi ne şekilde kutlaması gerektiğini söyleyenlerden uzakta,
Halkın yaşantısını ve insanı; mum ışığında arar misali arayarak kutladım Cunhuriyet Bayramı'nı.
Ve bir kez daha çok iyi anladımki.
İnsanlar hayat dedikleri oyunu gerçekten de bütün ciddiyetiyle oynadıkları, sevdikleri, nefret ettikleri, eğlendikleri, çalıştıkları ve çabaladıkları için yine de ilerledik ve ilerlemeye devam edeceğiz.
Küçüklüğümden kalan bir marş geldi aklıma;
"Cumhuriyet, hayat demektir".
Ben, hayatı kutladım bugün...
sevgiyle, bulutsuz olun...
Doğu görevini icra etmekteyken orada tanık olmuştu.
"Oraların varlıklı ailelerinden birisine bağlı, ailenin tek oğlu olan bir genç adam varmış. Ama ailenin tek oğlu olmak talihsizliğiymiş onun. Dayıoğulları çok kardeş arasında paylaşırken miras kalan toprakları, o babasının tüm malvarlığının tek varisiymiş, kıskanmışlar onu, toprak sahibi olmak, o yarı-feodal şartlarda, her şey demek olduğu için, hem para, hem güç, hem de iktidar demektir. Babası uzaklaştırmış onu, korumak için, hatta bakmışki olmayacak, yurtdışına göndermiş.
Yıllar sonra Avrupa'nın eğlence, kültür ve yalnızlık dolu kent ışıklarında yaşarken; üniversite bitirilemiyor, ancak hayat okulundan bir kaç kez mezun olduktan sonra, sonunda Türkiye'ye geri dönüyor. İstanbul'da bitiriyor üniversiteyi. Dönmem artık şehrime diye düşünürken, özleme dayanamıyor ve yuvasına geri dönüyor. Bu kırgınlık ve kıskançlıklara bir son verilmeli diye düşünmüş ve satmış topraklarının çoğunu akrabalarına, hatta vermiş bir kısmını içinden gelerek, ama yine de yaranamamış, daha çok isterlermiş o verdikçe, aslında genç adam yok olsun isterlermiş, mimlenmiş bir kere, 35 yaşına geldiği halde hala evlenmemiş, tek başına "yabani" olmuş neredeyse kendi topraklarında..
Yine de bu düşmanlıkların aşılacağına, her şeyin barış yoluyla çözüleceğine inanırmış genç adam,..
Yöresine kültürü götürmek, başkalaşım ve değişim yaratmak, Sevdiği insanlara; Avrupa'dan getirdiği giysileri kadar rahat ve modern bir yaşam aşılamak gibi düşleri var mış yine de...
.
.
İyi de sonra ne olmuş o genç adama diye sorduğunuzu duyar gibiyim..
Ama bu bir hikaye yada masal değil, hala süregelip yaşanmakta olan somut bir hayat ve ne olduğu biraz da bize bağlı değil mi acaba diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Ben Cumhuriyet'in 93.Yılını bu öyküyü düşünerek geçirdim ve kutladım. Bayraklar içimi ısıttı, çocukluğumu hatırlattı bana elbette, ama çalınan müzikten, söylenen marşlardan, kimin nasıl ne şekilde davranması gerektiğine dair gazete hükümlerinden uzak, elle hissedilebilir, hayal gücüyle duyumsanabilir, acıl dolu ama umutlu, çok ama çok insani ve sıcak bir şeylerle yaşamak istedim 93 yılın birikimini...
Böyle kovboy filmleri gibi yaşamlar, roman gibi serüvenler, yabansı hayatlar yaşanıyor çevremizde.
Kütüphanemdeki kitapları karıştırırken birden gözüm; Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 60 yıl önceki makalesinde geçen bir saptamasına takıldı:
Makalesinde kısaca değindiği;
"Halkımızın hayatını; zannetiğimizden daha çok yoğun yaşıyor, sevdikçe seviyor, eğlendikçe eğleniyor, nefrete nefretle cevap veriyor, velhasılkelam hayat dediği oyunu bütün samimiyet ve ciddiyetiyle oynuyor.. Ve biz bunu bilmiyoruz."
Sonuna da ekliyor Tanpınar; " İnsansız, bilimi olmayan ve kültürsüz bir hayat.. Ne kaçınılmaz yanlış!"...
Evet, bazen 3.sayfa haberleri, televizyon ekranındaki haykırışlarla bize ulaşan birkaç işaret dışında, bu kaçınılmaz yanlış hala geçerli.
Kimin nereye bayrak asması gerektiğini,
Kimin neyi ne şekilde kutlaması gerektiğini söyleyenlerden uzakta,
Halkın yaşantısını ve insanı; mum ışığında arar misali arayarak kutladım Cunhuriyet Bayramı'nı.
Ve bir kez daha çok iyi anladımki.
İnsanlar hayat dedikleri oyunu gerçekten de bütün ciddiyetiyle oynadıkları, sevdikleri, nefret ettikleri, eğlendikleri, çalıştıkları ve çabaladıkları için yine de ilerledik ve ilerlemeye devam edeceğiz.
Küçüklüğümden kalan bir marş geldi aklıma;
"Cumhuriyet, hayat demektir".
Ben, hayatı kutladım bugün...
sevgiyle, bulutsuz olun...
YORUMLAR
Ahmet Hamdi tanpınarın dediği oyun etki-tepki, fizik kuralları da böyle işler zaten seven-sevilir, topu atarsın duvara çarpar geri gelir, birnevi denge diyebilirsin adına da! ama önemli olan bu basit dengeyi yer yer bozabilmek hadi bakalım sevilmeden-sevmeyi dene? seni sevsinler diye değil ama...
insan-kültür-bilim güzel söylemiş
-önce insan olunmalı...
-sonra yaşadığın kültürün iyi tarafları korunmalı...
-sonra bilimin ışığında hareket edilmeli...
ikinci maddeyi darma duman edersen olmaz tabi! Cumhuriyet bayramı kültürümüzde tüm halkın kutladığı bir bayramdır. Türk ulusunun Özgürlüğünün bayramıdır! Öyle evimizde köşemizde oturarak ayrımcılık yapılıyor düşüncesiyle tek başına ağlayarak kutlanası birşey değildir! Dün benim de gözlerim yaşlı meydanlardaydım ve evimde köşemde ağlayacağıma orada döktüm gözümdeki yaşları!
Sizin yalnızlığınızı çok iyi anlıyorum tabi ben de aynı duygular içindeyim, ama keşke kalabalık içinde yalnız kalabilmeyi becerebilseymissiniz.
Geçen yazınıza da yorum yapmak istemiştim ama sert olacağı için susmuştum. Hazır sinirlenmişken o konuyla ilgili de düşüncemi söyleyeyim :) Herkesin kendince sebepleri vardır tabi, yaşam alanı kısıtlanınca ülkeden kaçmayı tek çözüm bulmuş olabilir ama benim kahramanlarım her türlü zorluğa karşı kendi Ülkesinde yaşam mücadelesi veren insanlardır. Yurtdışından hertürlü konforlu teklifi reddeden insanlardır. Ben onları örnek alarak büyüdüm, onların kitaplarıyla büyüdüm, onların şarkılarını dinledim. İşte bu yüzdendir ki bu ülkeden gitmek için bir bahanem olamaz!
Kusura bakmayın, sitemim size değil! Sitemim bloğumu yayınlamayan yönetime, Sesimi duyuramadığım mumla aradığınız insanlara!
Konuyla ilgili tek yazı bu olduğu için, ben de bu şekilde sesimi duyurmaya çalıştığım için, sizin nezdinizde eleşitiri yaptığım için üzgünüm.
Sevgiler
Rune...
Doğum günün kutlu olsun Türkiyem ....
İkincisi; diğer yazımla ilgili, tabi sizin yorumunuzu da çok iyi anlıyorum, kaçmadan mücadele etmesi gereken insanlar her zaman kahramandır. Onun da bu şekilde davranması gerekirdi. Fakat insan duyarlılığını kaybettiğinde, hayatları yok olmanın eşiğine geliyor ve hep bir çıkış arar hale gelir. Hepimiz aslında Çelişkilerle dolu bir yaşama sahibiz. Benliğimizde hep bir bencillik yatarken ruhumuz yalnızlığı kabul edemez. Aklımız bireysel düşünürken kalbimiz hep başkaları için çırpınır ve bu ikilemler arasında iyi ile kötüyü ayırt etmenin zorluğunu hayat boyu yaşarız. Aslında onun gidişine en çok üzülenlerden birisiyim. Kalıp mücadele etmesi gerektiğini aşılayabilirdim, ancak; artık çok geçti. Umarım iyidir.
Yine yalnız ve buğulu gözlerle kutladım hayatı..
Kalabalık içinde yalnız kalmayı başardığım gün; gözüm yaşlı da olsa en mutlu günüm olacak..
katkılı yorumunuz için çok çok teşekkürler Rune.
sevgi ve hürmetle..
#değerli kakerlake; çok teşekkür ederim güzel yorumunuz için, dediğiniz gibi kadınlarımızın cumhuriyete sahip çıkması en büyük temennim, öte yandan bu Cumhuriyet erkeklerle kuruldu ancak o Kadın olmasaydı -ki, Atatürk; bunu çok iyi bildiği için dünya üzerinde İsviçre'den de, Norveç'ten de, İngiltere'den de, önce Kadın Haklarını ilk veren liderdir.
şunu da belirtmek isterim, cumhuriyet erkeklerle kurulur ancak bir ülkede demokrasinin işleyebilmesi Kadınlara bağlıdır.
sevgi ve hürmetle.