Gelişimsizliğin Hazzı, Şehirler Ve Muasır Seviye
11 Kasım 2016, 21.05 A- A+
Psikolojik şiddet: Sandalye ile veya yürüyerek şehirde dolaşmasına izin verilmeyen kırık dökük kaldırımlara, görme engelli veya gören yayalar dahil bütün herkesin yayalığına geçit vermeyen otomobiller insanların şehir hürriyetini tehdit eden etkiler arasındadır.
Türkiye'de kadına erkeğe, yaşlıya çocuğa, hayvanlara ve bitki örtüsüne uygulanan fiziki şiddet aynı zamanda yukarıda kısımlara ayırdıklarımın her birine zihinsel şiddet olarak ilkel belediyecilik yönetimleri tarafından uygulanmaktadır.
Türkiye'de yürüyen belediyecilik zihniyetini eleştirdiğim bir yazım daha var. Fakat o yazıyla yetinmek gerçekten imkansız. Çünkü bir şehirde kaldırımlara verilmeyen değer eğer ki fark edilebilinirse insanların psikolojisine en direkt olarak olumlu yansıyacak bir devrim olacaktır. Biliyorum ilk okuyuşta tek sorunumuz bu mu diyorsunuz. Tek sorunumuzun bu olmadığını ben de biliyorum. Fakat halledilmesi uzun soluk isteyen zor sorunlarımız var diye bir çırpıda halledebileceğimiz küçük sorunlarımızı çözmememiz mi gerekiyor? İnsanların adeta birbirlerinin sırtına basmadan yürüyecekleri geniş yaya kaldırımlarını oluşturmak biraz zaman alacak olsa da bunu yapabiliriz. Bence harıl-harıl asansörlü otopark yapmak gerekiyor.
Çünkü yeni yapılan binalara otopark yapma zorunluluğu 50-100-200 sene sonra sonuç verecektir. O sonucu beklemek hepimiz için zaman kaybı olacaktır. Türkiye'de şimdilik henüz birkaç yerde yapılan ve yapılıyor olan asansörlü otopark düzeneğini eğer ki yaygınlaştırırsak, kaldırımlara binen yükü büyük ölçüde hafifletmiş oluruz. Böylelikle şehir içi otomobil yollarından dilediğimizce kırpar kaldırımlara ilave ederiz.
Engelli olsun veya olmasın her insan yaşadığı şehrinde bir sığıntı gibi yaşamamalıdır. Arabalardan kaçma endişesine kapılmayan, karşıdan gelene yol vermek için kaldırımın sağında kuytu bir yerde beklemek zorunda olmayan, önünde aynı istikamette yavaş yürümeyi seçenlerin (çok yaşlılar zaten mecburen yavaşlar ve etrafı seyrederek yürüyen gençler de olabiliyor filan) arkasında yavaşlamak zorundalığı ile gelinin etekliğini tutar görünümüne maruz kalmayan her insan kendisini daha özgür hissedecektir.
Şehirde sokakta dolaşım metrekaremizin baskılanmasının ürettiği stresi bilinç dışı merkezimize gönderiyoruz. Bu stres, verimli olabileceğimiz kişisel ve/veya bize yüklenen kurumsal ilgi alanlarımızda gelişmemizi engellemektedir. Bir şeylerin hiçbir zaman düzelmeyeceğine gören insan bu karamsarlığını bilinç dışı bir istemle karşısına çıkan her konuda kullanır ve farkında olmadan ataleti sevmiş olur. İnsanlar evlerinde iş yerlerinde engeller olmadan yaşamayı seçerler. Konfor herkes tarafından tercih edilir. Mutfaktan oturma odasına yürürken önümüzde yüzlerce çocuk arabasını görmeyi kim ister ki? İş yerimizde sabit hattımıza gelen telefonu cevaplamak için sadece ahizeyi kaldırmamız yeterli olur. Ahizeye güç yetirmek için 50'şer kiloluk halterler ile gücümüzü toplayacağımız seanslar yapmayız. Boş yere yorulmayız demek istiyorum. Yaşadığımız şehirler bizi yoruyor.
Kaldırımın 4/üçünü lokantalara veren belediyeler ile, şurada kaldırıma park etmiş arabalar var ilgilenir misiniz uyarısına tebessüm ederek ''peki tamam geri zekalı müdahale ederim ben şimdi'' iç sesiyle cevap veren trafikçiler ile bizler hangi hızla nereye kadar ilerleyebiliriz? İnsanlar bir şeyleri düzeltmek istemiyorlar. Herkes bir diğerinin uyguladığı o kuralsızlığı günün birinde kendisi de bir konfor olarak kullanmak adına görmüyor, işitmiyor, duymuyor. Duyana, duyurana, görene ise saf muamelesi yaparak o kişiyi topluma karşı gelmekle ve ayak uyduramamak ile yaftalıyor. Üşengeçlik girdabındayız. Halbuki bütün canlıların içinde tüm dürtü merkezlerine hakim olan yaşamın temel bir kaidesi mevcuttur. Tüm canlılar 'doğru bir konfora' birbirlerini yormayacak bir düzensizlikle erişerek mutlu olmazlar. Birbirlerini yorarak, kural ihlali sırasının bir gün kendisine gelmesini bekleyerek yaşayan canlı kümelerine ikinci üçüncü dünya ülkeleri demek yanlış olmaz. Bizlerin her konuda daha iyi bir Türkiye 'de yaşamamız için hayatlarını vatan müdafaasında veren eski ve yeni nesil tarihimizdeki bütün şehit atalarımız bizden bunu istemezlerdi. Şehitler veriyoruz ve onlar ile ölüyoruz. Başka herhangi bir sorun konu başlığımızı düzeltmek adına hiçbir fikri ölümün yanına yakıştıramıyoruz. Bu tutumumuz doğru değil. Bu herkese herkesçe yapılan bir haksızlıktır.
Ben iyisi mi kendi adıma konuşayım. Türkiye'de terörü bitirmek için canımı vermiş ve mezarımdan dışarıyı seyredebilmiş olsam, geride bıraktığım insanların her konu sorun başlığında kendilerini iyileştirmelerini ister olurdum. Ben şimdi duvarlara karşı konuşuyorum bunu da biliyorum. Siyaset duvarına, medya duvarına ve korkarım ki politize olmaktan gözü kararmış sağ duyu karşıtlarına da konuşuyorum farkındayım. Hemen her iletişim mecrasında tek bir sorunun konuşulduğu bir Türkiye'ye her gün şahit oluyorum.
Karşımızda, sosyal hayatta gelişimsizliğin hazzını almış bizler varız.
Aşağıda ise işlerin kestirme yollardan hallolacağını gösteren bir video var.
https://yandex.com.tr/video/search?filmId=SDEfvRY4UXI&text=asans%C3%B6rl%C3%BC%20otoparklar
YORUMLAR