Ah Benim Obsesif Kompulsif Bozukluklarım
29 Mart 2017, 13.50 A- A+
Hayatımı alt üst etmiyor ancak, benim de bir sürü takıntılarım var. Ve bunlar hayatımda o kadar çok yer etmiş ki, normali oymuş gibi geliyor hep bana.
Yolda çizgilere basmamaya çalışan, bir ilkokul bebeleri var, bir de ben varım :) Ama ne yapayım, rahatsız ediyor beni. Tabi ki tüm çizgilere basmamak gibi değil bu. Yani tamamen çizgilerden oluşan bir kaldırımsa söz konusu, uçacak halim yok, e süperman de değilim, o yüzden onlara mecbur basıyorum. Hem sağ ayağımla kaç defa çizgiye basıyorsam, solla da o kadar basıyorum, o yüzden problem değil benim için.
Ama olurda, bi anda, ne yapsam değiştiremeyeceğim şekilde bir ayağımla çizgiye basmak zorundaysam, diğer ayağımla da mutlaka basma zorunluluğu hissediyorum. Orada da önemli bir nokta var, eğer o çizgiye ayak ucumla bastıysam, diğeriyle de ayak ucumla basmalıyım ya da tam tabanımın ortasına geldiyse ilk basışım, diğer ayağımla da bastığımda tam ortasına gelmeli, aksi mümkün değil :)
Mesela çayı karıştırıyorum, o sırada dalmışım, ya biriyle konuşuyorum, ya başka bir şeye konsantre olmuşum ve bi anda parmağım çaya giriyor. Tabi o can havliyle, elimi geri çekiyorum ama artık bir zorunluluğum var, diğer 4 parmağım da o çaya ucundan accık girmeli, o sıcaklığı hissetmeli :) Ya da elim yanlışlıkla bir yere mi çarptı, hemen diğer elimle de çarpmalıyım.
Arabayı valeye verdiğimde de, beni bir titreme alıyor. Bir kere o anahtarın üzerine, fiyat etiketi yapıştırıp, üstüne plaka yazmalarına ifrit oluyorum. Arabayı teslim aldığımda anında çıkartıyorum. Ama o şekilde 1 hafta kullanan arkadaşlarım var, çıldırmamak elde değil. Neyse, anahtarlık takılan delik vardır ya anahtarın üzerinde, hah işte o, bana yakın değil, arabanın konsol tarafına yakın olmalı. Ya da kontak yuvasının durumuna göre, yukarıya değil aşağıya bakmalıdır. Eğer vale bana o şekilde teslim ettiyse arabayı ve ben hareket ettikten sonra bile fark etsem onu, arabayı stop ettirir, anahtarı çıkarıp ters takar, öyle yoluma devam ederim.
Sigaramla çakmağım mutlaka paralel durmalı mesela. Biri, diğerine farklı açılarla duramaz. Yan yana da olsa, üst üste de olsa, ikisi aynı açılarda olmalı :) Aynı şey telefonum için de geçerli. Telefonum öyle yamuk yumuk duramaz. Masaüstündeki iconlarım simetrik olmalı, biri anyada biri Konyada olamaz.
En önemlisi, paralarımın duruşu :) Bir kere Atatürk kafalarının hepsi aynı yönde olmalı. Ve paralar büyükten küçüğe sıralanmalı, cüzdanımda da olsa, cebimde de olsa fark etmez. Sonuçta Atatürk önemli, öyle 5 lira ortada, 100 lira önde, 10 lira en arkada olamaz. Birinin ön yüzü, diğerinin arka yüzü birbirine bakamaz, düzenli olmalı işte.
Aklı başında her insan, merdiveni mesela sağ ayakla bitirir :) Birer birer, çıksa da, üçer üçer inse de, son basamağa sağ ayakla basmalı. Gerekirse, arada, çocuk gibi, aynı basamağa iki ayakla basılmalı ve sağla bitirilmeli. Ki daha 2., 3. basamakta, hemen hedefe bakarım ben, hangi ayakla biteceğimi öngörmek için. Eğer gerekiyorsa, hemen ayak değişirim.
En büyük takıntım ya da korkum şudur. Dar bir kaldırımda, kaldırımın kenarında yürüyorum ve yanımdan vızır vızır arabalar geçiyor. O an ayağımın takılması veya burkulmasıyla yola düşüyorum ve o sırada geçmekte olan araba kafamın üzerinden vıcık diye ezerek geçiyor. Tüyler ürpertici değil mi? Hep dar kaldırımda yürürken bu aklıma geliyor :)
Ya da yürüyen merdivendeyken, bağcığımın, merdivendeki o aralığa girmesi, sıkışması ve tam inecekken, ayağımın merdivenin içine çekilmeye başlaması. Korkunç bir durum.
Bilgisayarda bir yazı okurken de, mouse ile çift tıklayıp, seçili hale getirip okurum. Ya da okuduğum son paragrafı seçili hale getirip, o sırada sonraki paragrafı okurum ama okuduğum paragrafı seçili hale getirmemek için kendimle savaşırım. Paragrafı olmayan yazıları da aslında, bu alışkanlığım yüzünden okuyamıyorum :)
Yıllar önce çalıştığım bir yerde, 1,5 yıl boyunca, her öğlen aynı restorana gidip, aynı yemeği yemişliğimde vardır mesela :) Adam artık benden sipariş filan almıyordu, getiriyorum abi diyordu.
Bunlar bir çırpıda aklıma gelenler, eminim daha onlarcasını bulabilirim. Bu durumu araştırdığımda da, Obsesif Kompulsif Bozukluk tanımı karşıma çıkıyor. Kiminin hayatı, bu tarz takıntı veya alışkanlıklardan dolayı çekilmez hal almış ama ben henüz o raddede değilim, yani değilimdir bence, yok ya, o kadar da değil.
Şu 5. paragraf, diğerlerine göre daha mı uzun olmuş, bana öyle geldi de. Acaba daha kısa mı yazsaydım ya da son cümleyi biraz daha mı kısaltsaydım.
YORUMLAR
Yağmurlu bir havada en nefret ettiğim yerde solucan görmek. Görmezsem sorun yok ama ya görecek olursam artık zıplaya çıplaya, ıy vay uy diye çığıran birini görürseniz o benim :)
Neresi olursa olsun eğer duvarda, masada, yerde birbirine paralel olmayan, eğri, çapraz (çapraz olması gerekirken olmayanda) duran ne varsa düzeltirim. Düzeltemeyince takılıyorum, sinirlerim bozuluyor ve asıl işime adapte olamıyorum.
Nerede ise tüm yazdıklarınız bende mevcut. Ama bir parmağımı yaktım diye diğerlerini yakacak kadar değilim :)
Bazen benim yaşadığımı diğerleri yaşıyormu diye yanımdakilerde denemişliğim (elektrikli su ısıtıcısı suyu ısıtmışmı diye tasla içine daldığımda çarptı, ben ısısını anlamadım sen bak diye annemi gönderdim, onuda çarpıyormu gördüm) var :)
Erzurumda bir lokanta(her ay maaşın ilk günleri), pideci, pastanede; arkadaşlarla benzer maceralarımız oldu. Adamlar biz kapıdan girince menü falan getirmez direkt masayı donatırdı.
Düz bir zemin yakalarsam ayakkabım müsaitse mutlaka kayarım. Beton, fayans farketmez :)
Söz konusu obsesyonsa ben varım :)