Yüreğinin Götürdüğü Yere Git..
08 Mayıs 2017, 17.18 A- A+
Mayıs ayı geldi, bahar temizliği zamanı..
Yine her zamanki gibi kütüphanem allak bullak...kitaplar istif edilmiş bir biçimde yerler de,
Nedense arkadaşlarım, burada vakit geçirirken memnum olduğum kadar temizlikte yanımda olmayınca onlara bir başka bakıyorum... Önemli değil, okusunlar ve yararlı bilgileri edinsinler bu tek amacım.
Tabii ki, hafif bir tozlanma söz konusu, lakin nihayetinde tertemiz raflar, ışıl ışıl kitaplar..
Haliyle hafif bel bükülmeleri ve tatlı bir yorgunluk neticesinde günün sonuna merhaba diyebilecek naif beden; gözlerin alabildiğine kitaplar ve kokusuyla eşsiz manzara karşısında elimi belime koyup işte bu diyebilmek ne keyifli..
Temizlik yaptığım sırada haliyle tonlarca kitap elime geçiyor. Hepsini kategorize etmiş ve numaralandırmıştım zamanında sanırım.. 1 yıl önce..
Bu kadar çok kitap elime geçince gözüm yine kitap sayfalarına daldı.. Ve meşhur bir kitap gözüme ilişmişti.. “Yüreğinin Götürdüğü Yere Git”
Elime almışken sayfalarını çevirdim, ilk birkaç paragraftan sonra acaba nedir bu Yüreğinin Götürdüğü Yere Git klişesini biraz irdelemek istedim kendimce.
İnsanı ancak iki durak öteye kadar götürebilecek "darlıktaki" yüreklere sahiptir ama buna rağmen epey hırpalamışlardı bu "yüreğinin götürdüğü yere git" klişesini.
Bir zamanlar Leo Busgaglia'nın kitaplarıyla sevgiyi, duyarlılığı öğrenmeye çalışanlar yeniden sahnedeydi ve herkes birbirinin koluna hafifçe dokunarak bu cümleyi son derece kötü tiyatrocu tarzında mırıldanıp duruyordu: "Yüreğinin götürdüğü yere git!"
Nereye gidiyorsun? Çık bakalım yola başına neler geliyor! Sen daha yola çıkmadan görünmez urganlarla düğümlendiğin "sosyal ilişkilerin" nasıl galeyana gelip bu meseleyi dünyanın en trajik olayı hale getiriyor! Sen daha sokağından çıkmadan nasıl beziyorsun, bir dene bakalım. Ya da "endişeli güruh" daha senin serüvenin başlamadan "Fazla uzaklaşmış olamaz" deyip iz sürmeye başlamaz mı?
Bunları hallettin diyelim. Peki hakikaten de fazla uzaklaşamadan o seni götürmelere falan kalkan yüreğin çıtkırıldım halleriyle seni eve, battaniyenin altına, ağlamaya doğru götürürse bu kez? Ya sen kendini; battaniye altıyla macera başlangıçları arasında gidip gelirken, duygu yüklenmesi olarak bulursan?
O zaman koluna dokunup en hassas sesleriyle "Yüreğinin götürdüğü.." diyenlere gidip hesap mı sorabileceksin?
Buradan "Oturduğunuz yerde oturun" cümlesi çıkacakmış gibi görünebilir. Bilakis! Mümkün olduğu kadar gidilmeli, mümkünse duraklarda lüzumsuz yere takılmadan yolculuğa devam edilmeli.
Fakat işte bu yürek denen şey o kadar nahif, o kadar kıymeti kendinden menkul değildir. O kadar akıldan yoksun bir şey değildir yürek, olmamalı. Olmasa iyi olur yani. Yoksa hakikaten bir duygu yüklenmesi ile gidip gelip aynı çukura düşülebilir, ki bu pek de serüven tadı vermeyecektir.
Yüreğin bir aklı vardır. Kendi meşrebince bir olgunluğu. Öyle her esintide havalanacak bir naylon poşeti değildir yürek, olmamalı.
Korkuları yüzünden büsbütün taş kesilip olduğu yerde donakalarak yaşayanlar dışında öyle çok da yürek peşinden koşturma, yürek nereyi gösteriyor diye gözlerini dört açmaya gerek yok aslında.
Her nasılsa hayat kendi akışını buluyor sanki. Yani siz ne yaparsanız yapın, er ya da geç akacağı yere akıyor hayat. Akıtmazsanız bile akıyor yani. Hani kumsalda dalganın vurduğu yere ayağınızı koyarsınız da siz ne kadar bastırırsanız bastırın kumlar dalgayla birlikte hareket eder ya, kayıverirler. Öyle kayıveriyor hayat, olması gereken yere doğru.
Ama bir kere kaçmamışsan, artık yüreğin aklına bakacaksın. Ne kadar akıllandırabileceğine...
Evet güzel bir kitaptı.. Ben yine başlayayım bari..
mutlu kalın, bulutsuz olun....
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış :( Yazık ama blog sahibi senin yorumunu bekliyor olabilir