gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

BİR PALTO ANISI

31 Ekim 2017, 20.48
A- A+
PALTO
 Altı yıl Kepirtepe Öğretmen Okulu'nda, iki yıl İstanbul Eğitim Enstitüsü'nde olmak üzere sekiz yıl parasız yatılı,(leyli meccani!) öğrenim gördüm. Devlet her yıl bize; çamaşır, gömlek, elbise ayakkabı verirdi. Bunların malzemeleri, dikimi, yapımı için iahale açılır; en düşük fiyatı veren işi alır... En düşük fiyatı veren ne demek? İşi en kötü, en şişirme yapacak olan demek; öyle de olurdu: O yıllarda henüz konfeksiyon, hazır giyim maazaları yok... Ölçüler alel usul alınır, bir süre sonra elbiseler ayakkabılar gelir. Bakarsınız, birinin elbisesi bol, diğerininki dar; birinin ceketinin bir kolu diğerinden uzun! Pantolonun bir paçası dar diğeri bol! Ayakkabılar, ya büyük ya küçük...
 Elbiseler ayakkabılar hepsi bir örnek...Hafta sonları Lüleburgaz'a indiğimiz zaman,sanırsınız, bir örnek üniformalı bir ordu, şehri istila etmiş de bu yeni yerleşim yerini tanımak, kendilerine kalacak yer bulmak için araştırma yapıyorlar; kasabanın yerli halkı da onları şaşkınlık ve endişeyle izliyor.Sınıfımızdan bir kişi bizlerden farklıydı: Salih Tosun...Bir milli bayramda efe giysileriyle harmandalı oynamıştı. O giysi onda kaldı. Başında Ege efelerinin, renkli oyalı, çiçekli başlığı, üstünde cepken, altında paçaları dizlerde son bulan; ağı kıvrım kıvrım körüklü bir şalvar, ayağında çarığın süslü bir akrabası... Her hafta sonu, Salih'i o kılıkta şehrin sokalarında dolaşırken görebilirdiniz. Bizler de tek tip giysilerimizle ağzı açık ayran budalası gibi dolaşan, "köyden indim şehire" modunda, yabancılar!.. Bir hafta sonu olağan- üstü bir durum olsa da okul müdürü emniyeti arayıp;" Bizim öğrencileri toplayıp getirin" dese; polisler bir tek soru sormadan, hiç yanılmadan tek tek hepimizi toplayıp götürebilirlerdi!
 Bize her yıl elbise, gömlek, çamaşır veriyorlardı da palto vermiyorlardı. Kepirtepe; adı üstünde tepe işte... Karasal iklim sert... Istrancalar'dan kopup gelen, karayel,poyraz,yıldız keşişleme; ilk, biz yğitlerin bağrında insanla tanışıyor; tanışmakla kalmıyor; sarılıyor, ısırıyor, dişliyor, bıçak gibi kesiyor...
 Mezun olmamıza az bir zaman kala bize palto vermeye kara vermişler. Gayet kaliteli, kahverengi bir kumaştan palto diktirilecek. Gene ihale yapıldı; en uygun fiyatı veren terzi paltoların dikimini üstlendi. Ölçüler alındı; terziler kumaşları alıp gittiler. Bir süre sonra paltolarımız geldi. Her ne kadar dikişleri ahım şahım değilse de sımsıcak birer paltoya sahip olmak büyük mutluluk oldu bizler için.
 Biz ve paltolarımız o yılın sonunda okuldan mezun olduk. Her birimiz yurdun bir köşesine, bir köy ilkokuluna atandık. Benim tayinim Diyarbakır'ın, Çermik İlçesinin Aşağı Şıhlar Köyü'ne çıktı. Tayin çıktı da; yolluk çıkmadı. Ne zaman çıkar belli değil. Topkapı'da Birleşik Alman İlaçfabrikası'nda inşaattan kalma bir barakanın yıkımı için geçici işçi lazımmış.Bir hafta Yugoslav göçmeni Türkçe bilmez bir gençle barakanın yıkımı işinde çalıştım; yüz lira kazandım- Bu kadar uğraş, sıkıntı, uzun bir yolculuk sonunda aldığım ilk maaş, yüz on dört liraydı. Beş lirasını da ilkokul öğretmenleri yardımlaşma sandığına kestiler, yüz dokuz lira ; bir haftalık çalışma karşılığı aldığım paradan dokuz lira fazla!-
Diyarbakırdan dönüşte Eğitim Enstitüsü Sınavlarını kazandığımı öğrendim. Eğitim enstitüsünde çok samimi arkadaşlarım oldu; ya da ben öyle algıladım. Bir öğrenci derneğimiz var... Yönetim kurulu başkanı ile çok samimi arkadaşız. Ben de yönetim kurulunda basın yayın ve yazı işleri görevlisiyim. Bir duvar gazetesi çıkarıyorum. Bir gün başkanımız olan çok samimi arkadaşım, açığı olduğunu, yeni seçimlerden önce bu açığı kapatması gerektiğini söyledi."Ee! Ben ne yapabilirm? Biliyorsun bende para yok." dedim. "Senin paltoyu satalım." dedi. Parmağında nal gibi bir şovalye yüzük var. "Yüzüğünü sat." dedim." Manevi değeri çok büyük. Onu satamam." dedi. Şu yaşıma geldim; "hayır" demeyi hala beceremem. Sözlüğümde "hayır" yok. Çevremdekiler de bu özelliğimi hemen keşfederler; beni bu zayıf yerimden vururlar.Arkadaşım allem etti, kallem etti; bir kaç sayıf direnme denememden sonra, beni paltoryu satmaya razı etti.
 Kolumda palto Mahmut Paşa'ya gittim. Parasız kalmış bir öğrenci paltosunu satmaya çalışıyor belli...Alıcılar bu işin ustası; öyle ihtiyacı olan kişiler değil. Kelepir avcıları. Usulca yanaşıp; "Paltoya kaç lira istiyorsun delikanlı?"diyorlar.Önce altmış diyordum; baktım ilgilenmez görünüyorlar, elliye indim."Otuz" diyorlar. Sözleşmiş gibi "Otuz bir" diyen yok. Otuz liraya sattım paltoyu. İçinden bir lirasını bile almadan arkadaşa verdim. " Ya ! çok ucuza satmışsın; az oldu bu" dedi.
 "Bu kadar " dedim. "Daha fazla vermediler." Sanırım daha pahalıya sattığımı, paranın bir miktarını kendime ayırdığımı düşünmüş olmalı.
Mezun olduk; ayrı ayrı birbirine uzak yerlerde görev yaptık yıllarca. Sonunda; birbirine yakın iki şehre atandık. Haberleşiyoruz. Arkadaşım zaten benden varlıklıydı;daha da zenginleşmiş. Evi, yazlığı, arabası, bankada parası var...Ben de mevcut iktidarların dümen suyuna giremediğim için; sürgünlere gitmişim, sıkıntıdayım. Gittim; utana sıkıla en geç iki ay sonra ödemek üzere bir miktar borç istedim. " Evin tadilatı, arabanın tamir masrafları,estek köstek; olsa can kurban." tam esnaf ağzı.
 "Tamam, sorun değil,sıkma canını." dedim;döndüm. Yaptığım iyilikleri asla söylememek gibi bir huyum vardır. Bu yazıyı yazıp yazmamak konusunda da çok tereddütte kaldım. Sonunda yazma dürtüsü baskın geldi. Ölmeden önce; yaşadıklarımı yakınlarımın bilmesini istedim. Yazdıklarımın eksiği çok; fazlası yok. Unuttuklarım olmuştur; ama yazdıklarımda tek kelime yalan yoktur. 31.10.2017 AliÇ.

YORUMLAR


Henüz yorum yapılmamış :( Yazık ama blog sahibi senin yorumunu bekliyor olabilir

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın