PREVANTORİUM2
08 Kasım 2017, 18.54 A- A+
PREVANTORYUM-2
Bin dokuz yüz elli bir yılının sonu... Henüz on iki yaşıma girmek üzereyim. İlkokuldan mezun oldum; İstanbul'da, babamla Cevriye annemin yanında yaşamaya başladım. Eyüp Ortaokulu'nda öğrenciyim.-Bunları daha önceki yazımda anlatmıştım.- Zafiyet nedeniyle Validebağ Prevantoryumu'na yatırıldım. Validebağ; Üsküdar tarafında, o zamanlar henüz inşaatçılar tarafından katledilmemiş; beton yığını, çirkin apartmanların istilasına uğramamış; İstanbul'un cennet köşelerinden biri... Göz alabildiğine, fıstık çamları, çınar, kayın, meşe ,servi...vb ağaçlardan oluşan adeta bir orman. Kimbilir hangi padişah validesinin vakfiyesi... Öğrenci lerin, öğretmenlerin bakım ve tedavileri için inşa edilmiş prevantoryum ile sanatoryum bu arazi içinde. Arazinin ortasında iki katlı tarihi bir konak kız öğrencilerin; girişin tam karşısında, balkonunda iri harflerle "Mustafa Necati Pavyonu" yazılı bina erkeklerin tedavisine tahsis edilmiş. Bin dokuz yüz elli iki yılbaşına kadar burada bakım ve tedavi gördüm. Doktorlar, hemşireler, hasta bakıcılar, olağan üstü, özen, ilgi ve sevgi gösterdiler. Özellikle Melek Hemşire'yi hiç unutamadım. Şefkali, sevecen, esprili; son derece güzel bir kadındı. Özel bir iğne yapma tekniği geliştirmişti! İşaret ve başparmağıyla sıkıca tuttuğu iğneyi dart atar gibi önünde eğilmiş çocuğun poposuna atar, kaşla göz arasında; ilacı basıp çeker, tentürdiotlu pamuğu bastırır " Geçmiş olsun yiğidim(!) pamuğu iyice bastır da kanamasın." derdi. O kadar süre içinde bir tek arıza olmadı; hiç birimizin canı bile yanmadı. Allah rahmet eylesin.- O tarihten altmış yıl sonra; dikkatsiz bir hemşirenin yaptığı iğne yüzünden ayağım sakat kaldı.-
Kahvaltıdan sonra; koğuşların önündeki uzun balkona dizilmiş şezlonglara uzanır; battaniyelere sıkıca sarınıp temiz çam havası alırdık. Bir saat belki de daha fazla süren bu "kür"ler, tedavinin önemli bir ögesiydi. Kür süresince dinlendirici; huzur verici klasik müzik çalınırdı.
Yemekten sonra kütüphaneye giderdik. Seçtiğimiz kitapları görevli memurdan alır; sessizce okurduk. Aziz Nesin'in öykülerini çok severdim. " Yeşil Renkli Namus Gazı" adlı öyküsünü , daha bir çoklarını hatırladıkça hala gülerim. Orhan Kemal'in, Bekçi Mürteza'sı, Anton Çehov'un; Düello'su, Marc Twain'ın; Hakıberi Fin, Tom Savyerin Maceraları; Panait Istrati'nin Mihail Arkadaş'ı, Charles Dickens'in; Fareler ve İnsanlar'ını hep orada okuyup sevdim.
Haftada bir kaç gece film gösterirlerdi; Lorel Hardi; Şarlo ( Çarli Çaplin) İki Kafadar, Tarzan... vb filmleri zevkle seyrederdik.
O çocukluk yıllarını hatırlamak beni çok duygulandırıyor. Hoşça kalın; sevgisiz kalmayın. AliÇ.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış :( Yazık ama blog sahibi senin yorumunu bekliyor olabilir