Yüksekte - GOETİA
14 Şubat 2018, 08.51 A- A+"Yüksekte, çok ama çok yüksekte, bulutların üzerinde ve yemyeşil bir ormanın içindeydiler. Av ve avcı; aynı yerde, aynı zaman diliminde, aynı boyuttaydılar. Sadece bir karşılaşma gerekliydi kanın koyu kırmızı tonunu görebilmeleri için"
https://www.youtube.com/watch?v=_iF7lkXKHlA
Etrafı kokladı. Tanrının ona bahşettiği içgüdüyle, yalnız olmadığını, tehlikenin yaklaşmakta olduğunu hissetti av. Boynuzlarla süslü güzel başını yana çevirip kulak kesildi ve kıpırtısız, tek bir dalı yerinden oynatmadan, fazladan tek bir ota basmadan kaderini bekledi.
Avı, ne kadar tehlikeyi hissediyorsa; avcı da, bir o kadar biliyordu yakınında olduğunu avının. Yılların tecrübesi, ölümün kanla karışık kokusunu, yüzüne yüzüne vurduruyordu avcının. Bacaklarını iki yana açıp duruşunu sağlamlaştırdı, tüfeğini omzuna yerleştirdi ve yanağını soğuk kabzaya dayadı avcı. Gez, göz ve arpacık, alnının çatından vurmak için avını, emrine amadelerdi.
Ve karşılaştılar...
Namlunun ucundaki; paralize olmuş, biraz sonra gelecek muhtemel ölümünü, törensiz, sessiz ve sedasız bekliyordu. Ön bacaklarından birini, sanki kaçacakmış gibi eklem yerinden kırıp kaldırıyor, bir süre havada tereddütle tutuyor, sonra yine bırakıyordu yere çaresizce.
Müstakbel katil ve kurban, uzun süre bakıştılar, birbirlerini ölçüp biçtiler. Avın paralize olması normaldi, fakat bu defa avcı da kıpırtısız kalakalmıştı. Avın güzelliği başını döndürmüş, eli bir türlü tetiğe gitmemişti. Gerçi onu canlı istemiyordu, öldürmeliydi. O bir koleksiyonerdi. Öldürüp; içinde ona dair ne varsa boşaltacak, sonra ona dair olmayanlarla doldurucak ve bu başı, eşsiz mask koleksiyonuna dahil edecekti. Onun, doğaya ait güzelim bir yaratık olduğu değildi avcıyı paralize eden; avının, duvarda asılı padalya, trofe görüntüsünün hayaliydi onu büyüleyen. İşte bu görüntünün büyüsüne kapıldı ve fazlaca duraksadı. Kendine geldiğinde; avı, güzel başını da yanına alarak çoktan kaçıp gitmişti.
Doğanın üstün gücü, kötüyü, iyiye çevirmiş; çirkini, güzelle mat etmişti. Doğa, numarasını çekmiş ve kendine ait olanı korumuştu.
Sonradan, bu hikayeyi her anlattığında; onu öldürmediği için pişman olmadığını, söyleyecekti avcı. Pehh! Ne yalandı ama! Avcı yalanı işte...
YORUMLAR
Erken menapoz abla belki kızar ama, karşı fikrimi söylemeden de edemeyeceğim.
Hikayeci her ne kadar avcının duraksamasını -sonradan- trofe aşkına bağlamış olsa da, bence yanılıyor. Bence avcı içi saman dolu trofenin getireceği övgülerin hayali ile değil, -hikayecinin ilk betimlendiği gibi- kanı canı ile karşısında duran muhteşem avının güzelliği karşısında sarhoş olmuştu. Parmağını çerçeveye soksa da; usta avcılığına, onca tecrübesine, onca hazırlığına rağmen tetiği çekememesinin yegane nedeni buydu, avına karşı apansız gelişen aşk. Doğa işini yapmış mıydı? Evet yapmıştı. Çünkü aşk her yerdeydi...;)
Gerçek gün gibi ortada işte.