KEDİLER
03 Mart 2018, 20.38 A- A+
KEDİLER
Kediler insanlarla iç içe yaşayan; evlerin süsü neşesi, güzel sevimli hayvanlardır. Evin sahibi onlar, insanlar da birlikte yaşamaya izin verdikleri konuklarıdır. Evin neresini beğenir, uygun bulurlarsa oraya yatar uyurlar. Sıcağı severler; o nedenle eskiden sobaya yakın yerleri seçerlerdi. Şimdi kalorifer peteklerinin yanına kıvrılıp yatıyorlar. Estetik bakımından kediler, tüm canlılar arasında birinci sırada yer alırlar. Vücut yapıları, organlarının birbirine uyumu altın oran ya da altın kesit denilen estetik kuralına tıpatıp uygundur.Çok çeviktirler; yüksek bir yerden düştükleri ya da atıldıkları zaman yere düşmeden önce havada döner, yere dört ayak üzerine iner, adeta konarlar. Onurlu hayvanlardır. Sevmedikleri, tanımadıkları insanlardan uzak durur,yaklaşmak ya da sevmek isterlerse tıslayarak izin vermediklerini belirtir, ısrarcı olunduğu takdirde tırnaklarını çıkararak karşı koyarlar. Temizliklerine çok özen gösterirler. Patileriyle yüzlerini, başlarını dakikalarca temizler, vücutlarının her tarafını en ufak bir kir kalmadığına emin oluncaya kadar yalarlar. Yaşadıkları ev bahçeye çıkmalarına elverişli ise çıkıp gözlerden uzak bir yere tuvaletlerini yapar, sonra toprakla örterler. "Kediler nankördür" diye yanlış bir önyargı vardır. Aksine sahiplerine çok bağlıdırlar; gösterilen ilgi ve sevgiyi unutmazlar. Bazı, kedi ve hayvan sevgisinden yoksun kişilerce çok uzak yerlere götürülüp atılırlar. Bu sevgisizliğe, değer bilmezliğe karşın; bazen günlerce yürüyerek evleri bildikleri yere dönerler.
Eski çağlarda kedilere çok önem verilmiş, örneğin antik Mısır'da kutsal sayılmışlardır. Yapılan arkeolojik araştırmalarda, ünlü kişilerin, firavunların mezarlarında kedi mumyalarına sıkça rastlanmıştır.
Kendimi bildiğim yaşlardan itibaren, son yıllara kadar evlerimizde hep kediler oldu. Kedi sever bir aileydik. Özellikle rahmetli dedem Kara Bekir kedileri çok severdi- Vücudunun güneş görmeyen yerleri bembeyaz, gözleri mavi, saçlı halini hiç görmedim ama gençliğinde; saçları açık kahverengi, ya da sarı olmalıydı. Boyu ortadan uzun,vücudu - yeni tabirle - "fit"
mükemmel bir adamdı.- hakkında ayrıntılı bir yazı yazmayı düşünüyorum- Tarlada, bağda, bahçede çalışmaktan elleri,yüzü, vücudunun güneş gören yerleri kapkara olmuş, bu karalık kalıcı hale gelmişti. Mavi gözleriyle teninin rengi güzel bir kontrast oluşturuyordu. İşte bu yüzden "Kara Bekir Aga"(ağa değil, abi anlamında 'aga') diye anılırdı.(Okuyucu! Daldan dala atlamışsın diye sitem etme. Zaman zaman ayrıntılara girmek iyidir.) Evet kedileri çok severdi. Çocukluğum kediler arasında geçti. Bazen evde, kedi nüfusunun insan nüfusunu geçtiği, kişi başına iki buçuk kedinin düştüğü olurdu.
Van Erciş Lisesi'nden Erdek'e dönerken öğrencilerime " ben ayrılıyorum. Buradan andaç olarak bir Van kedisi götürmek istiyorum" dedim. Çocuklardan biri ben getiririm öğretmenim"dedi. Ertesi gün, pamuk yumağı gibi, bembeyaz, bir gözü yeşil bir gözü mavi bir kedi getirdi. Nasıl güzel, nasıl sevimli, nasıl can bir hayvan, anlatamam. Erdek'e döndük; kısa bir süre sonra Sivas'a naklimiz çıktı. Kedicik bu kadar kısa aralıklarla bu kadar farklı iklim değişikliklerine alışamaz diye Ankara Gençlik Parkı Hayvanat Bahçesi'ne bıraktım. Artık eve kedi almamaya karar vermiştim; ayrılıkları ya da ölümleri çok acı veriyor. O günlerde oğlum Erdek'ten Ankara'ya geldi. Terminalde karşıladım. Baba kızmayacağına söz ver" dedi. Çocuklar böyle söze başladıkları zaman bilin ki ortada babaların onaylamayacağı bir durum vardır. Canım benim! Anadolu Lisesi sınavlarını kazanmış, bir dediğimi iki etmez "babam" dediği zaman ağzından bir kaç "babam" daha yankılanır. Kızar mıyım hiç? " Söz, kızmam" dedim. Otobüsün bagaj bölümünden boynunda siyah kurdele, bembeyaz bir Ankara kedisi çıkardı.Eve geldik; bir süre sonra okullar açıldı. Yatılı olduğu için ancak hafta sonları ve tatillerde eve gelebiliyor. Artık emekliyim.Nakiller, seyahatler sona ermiş. Sincan'da bir evin giriş katında oturuyoruz. Kedicik hayatından memnun; bahçede oynuyor; bahçe hizasındaki balkona rahatlıkla çıkıyor. Fakat bir gün bir sokak köpeği saldırmış, arka ayağını ısırıp çok fena yaralamış. Kedicik can havliyle evin bitişiğindeki iğde fidanına tırmanmış. Baktım tir tir titriyor. Aldım Veteriner Fakültesi Hayvan Hastanesi'ne götürdüm. Röntgen, film çektiler; narkoz verip ameliyat ettiler.Ayağını alçıya alıp, bir gün sonra da bana verdiler. Ayrılmak üzereyken bir delikanlı " amca bu kediyi bana verir misin?" dedi. Veteriner fakültesinde öğrenciymiş. " Kedi benim değil, oğlumun kendisiyle konuş razı olursa al."dedim. Ev telefonumuzu verdim - O yıllarda henüz çok işlevli değil, tek işlevli bile cep telefonları icat edilmemiş.- Aradı; oğlum razı oldu. Kediyi delikanlıya verdim. Artık kesin kararlıyım eve kedi almak yok! Bir gün Şebnem - büyük kızım - "Baba kızmayacağına söz ver." diye söze giriş yaptı. Anladım; yine bir kedi söz konusu. "Söyle kızmayacağım" dedim. Plastik poşetten bir karton kutu; kutudan da bir yavru kedi çıkardı.Güzel mi,güzel...Burnu karnı,patilerinden biri beyaz, sırtı , başı,kuyruğu turuncuya çalan, sarı renkli; bir Ankara - sarman melezi ... Halen Sincan'da ayni bahçeli evde oturmaktayız. Kediler için ideal bir yaşam alanı... Kedicik mutlu. Ben kedilere öyle caf caflı adlar koymam. Bizim eve gelen her kedinin özel adı "Kedicik"tir. Kedicik büyüdü kocaman oldu. Bahçede mus mutlu yaşıyor. Akşamları biz televizyon izleken o bir köşeye kıvrılmış uyuyor. Ben kalkıp odama yatmaya giderken bakıyorum uyanmış arkamdan geliyor. Daima sağ yanımın üzerine dizlerimi karnıma çekerek yatarım. Ben yatar yatmaz, kedicik gelir battaniyenin ve bacağımın üstüne yatar. Bütün gece rahatsız olmasın diye hareket etmemeye dikkat ederim. Bir akşam kedicik eve gelmedi. Bahçeye, etrafa baktık yok. Sabah oldu gene yok...
Çevreyi gidebileceği yerleri aradım bulamadım. Komşulara sordum; gören bilen yok...Çok aradık; bulamadık. Bir akşam salonda otururken çok hafif bir kedi miyavlaması duyar gibi oldum. Çıkıp baktım; göremedim. Tam dönerken yine çok zayıf hırıltı gibi bir ses çalındı kulağıma. Balkondan bahçeye geçtim; baktım balkon duvarını dibinde yatıyor. O kadar halsiz kalmış ki elli santimlik balkon duvarını aşamamış. Kucağıma aldım salona getirdim. Okadar zayıflamış ki üzerinden araba geçmiş gibi yamyassı.Uzunca bir süre bebek besler gibi,süt,su vererek kendine gelmesini bekledik. Toparlandı.Eski sağlığına ve neşesine kavuştu. Bu arada ev değiştirdik. Bir apartmanın dördüncü katında bir daireye taşındık. Kedicik bu duruma alışamadı. Bahçeye çıkması,eve dönmesi çok zorlaşmıştı. Birgün salondaki parkelerin üzerine çişini yapmış. Küçük kızım Didem; ona kızdı, azarladı. Kedicik bir süre başını patilerinin üzerine koydu, öyle hareketsiz, küskün, düşünür gibi durdu. Sonra bir karar vermiş gibi balkon kapısına gitti. Kapıyı açtım çıktı. Bir süre sonra balkona çıktım; baktım kedicik yok. O yükseklikten atlayıp gitmiş. Gidebileceği her yere; eski mahalleye baktım. Yok...
Canlı ya da ölü bulmak için çok uğraştım. Bulamadım. Hepimiz çok üzüldük. O gün bu gündür bir daha eve kedi almadım. 03.03.2018
dramaturg.
YORUMLAR