Sudan Algı - 'Su'dan Algı
12 Mart 2018, 16.17 A- A+
Merhaba Teneke Alemi. Nasılsınız bu sıralar? Kendinizi iyi ifade edebiliyor musunuz mesela? Kelimelerle aranız nasıl, cümle kurabiliteniz var mı? Videosal boyutta mı izah ediyorsunuz yoksa kendinizi karşınızdakine? Ben de arada tercih edebiliyorum, olabilir yani, yeter ki kendinizi ifade edebilin, edebilelim. Kendini ifade edebilmek işin bir boyutu. Ki önemli bir boyut bu. Fakat şimdi onu transit geçiyoruz.
Bu yazıyı "algı" üzerine yazıyorum. Asıl mevzumuz bu. Algı nasıl oluşuyor, filan festek.. Bizde birikenlerden oluşuyor elbet değil mi. Biz topluyoruz topluyoruz, sonra o topladıklarımıza dayanarak gelen uyarılara tepki veriyoruz. Diyelim bir yazı okuduk, yazılanlarla ilgili hiçbir fikrimiz yok. O vakit duyarsız kalıyoruz, tepki vermiyoruz. Diyelim, okuduklarımızı anladık, üzerine düşündük filan. Eyleme gerek yok, üzerinde düşünüyor olmamız bile doğru bir tepkidir. Yani pasif bir eylemdir ki, işlem kısmen başarılı. Ve son seçenek: Okuduklarımızda kendimizi bulduk veya merak ediyorduk veya zaten üzerine düşünmüştük bu konunun. Faydalı/geliştirici/zevk alınabilir bir okuma oldu bu. Evet, en güzeli. "Dı mişın iz compleyyt" Kongraçıleyşins! Aynı yazıya verilen üç ayrı tepki. Yazı aynı olduğuna göre, algılama biçimlerimiz değişik. Bizler aynı değiliz çünkü. Şu kapak fotosundaki gibi tipleriz, dünyaya hangi pozisyonda, kaç gözle baktığımız muallak.
Bu algı meselesi engebelerle, çukurlarla dolu. Örneğin; bir çukur var, çoğunlukla o çukura düşüyoruz. Bu paragraf, kendi değeryargılarımızın, genel doğrular üzerine, nasıl yanlış yansıdığına dair. Diyelim şuraya galiz bir küfür yazıyorum. Yazmıyorum da yazıyormuş gibi yapıyorum tabii şimdi. Bu yazının içinde olması abes olur. "........... .............. .........." Bu yazılanı, uygun bir yazıya eklemlersem ve yerinde kullanırsam size küfür gibi gelmeyecektir. Yani eğer düzgün bir okuma algınız varsa, yazılanı gökten düşmüş bir küfür olarak algılamayacaksınız. Dolayısıyla iritasyona da uğramayacaksınız. Bu yazdıklarım, her türlü sanat eseri için geçerlidir. İster edebiyata dair bir eser, ister bir film repliği, isterse de bir şarkı sözü vs.... Bunların hoşumuza gidip gitmemesi ayrı meseledir tabii. Fakat algımız, bizim hoşumuza giden ve gitmeyenler üzerinden gerçekleşirse, yanlış bir yola saplanıp kalırız. Şahsi fikirler, her zaman genel doğrulara işaret etmezler çünkü.
Sonra başka bir çukur daha: Topladıklarımızı, doğru noktalarla bir araya getirememek ve içinde kaybolmak. Bu da büyük bir çukur. Analiz-sentez yeteneği geliştirmek şart. Parçaları yanlış birleştirirsek, parçalar doğru olsalar bile, ortaya çıkan genel görüntü yanlış olur. İşte tam da bu yüzden; dünyanın berbat haline bakıp, örneğin dinleri tu-kaka ilan ediyoruz; insanın varoluşunun koşul şartı olan "düşünme/fikir-karşı fikir üretme" gibi, zaman zaman birbirine aykırılık gerektiren -örneğin ideoloji gibi- kavramların yokluğunda, dünyadaki her şeyin güllük gülistanlık olabileceği gibi yanlış sonuçlara ulaşıyoruz.
Çarpık bir algımız olursa, bırakın yukarıda anlattıklarımı; kepekli ekmeğin, kepeğinden bile o ekmeği sorumlu tutarız. Halbuki o ekmeği yapan, içine o kepeği katan bir "el" vardır. Eldir önemli olan yani. O el; isterse o ekmeği kepekli yapar, isterse de kepeksiz... Kimse, ekmek yemekten vazgeçemez. Sadece, idrak henüz oluşmadığından, vazgeçebileceğini sanabilir. 'Var'lık, var olduğunu, yani kendini, reddemez.
Ha işin felsefesini mi yapacağız, e olur. Felsefe, siyahı ve beyazı aynı anda savunabilir, bir yerde düşünce jimnastiğidir ve her zaman mutlak bir doğruya bağlanması gerekmez. Fakat felsefe için durulaşmış, berrak düşünceler gerekir. Duru bir kafa, felsefenin doğasında olan düşünce harmanıyla bulanırsa, gelişir; duru olmayan bir kafa, ikinci bir bulanıklığa -düşünce harmanına- maruz kalacağından biter, perişan olur. Hezeyan, işte tam da bu noktada oluşur.
Sudan algı
'Su'dan algı
Algımızdan ibaretiz. Ve ikisinden biriyiz. Ya; yüzeysel, boş, bulanık. Ya da; derin, engin ve berrak.
Bu yazıyı "algı" üzerine yazıyorum. Asıl mevzumuz bu. Algı nasıl oluşuyor, filan festek.. Bizde birikenlerden oluşuyor elbet değil mi. Biz topluyoruz topluyoruz, sonra o topladıklarımıza dayanarak gelen uyarılara tepki veriyoruz. Diyelim bir yazı okuduk, yazılanlarla ilgili hiçbir fikrimiz yok. O vakit duyarsız kalıyoruz, tepki vermiyoruz. Diyelim, okuduklarımızı anladık, üzerine düşündük filan. Eyleme gerek yok, üzerinde düşünüyor olmamız bile doğru bir tepkidir. Yani pasif bir eylemdir ki, işlem kısmen başarılı. Ve son seçenek: Okuduklarımızda kendimizi bulduk veya merak ediyorduk veya zaten üzerine düşünmüştük bu konunun. Faydalı/geliştirici/zevk alınabilir bir okuma oldu bu. Evet, en güzeli. "Dı mişın iz compleyyt" Kongraçıleyşins! Aynı yazıya verilen üç ayrı tepki. Yazı aynı olduğuna göre, algılama biçimlerimiz değişik. Bizler aynı değiliz çünkü. Şu kapak fotosundaki gibi tipleriz, dünyaya hangi pozisyonda, kaç gözle baktığımız muallak.
Bu algı meselesi engebelerle, çukurlarla dolu. Örneğin; bir çukur var, çoğunlukla o çukura düşüyoruz. Bu paragraf, kendi değeryargılarımızın, genel doğrular üzerine, nasıl yanlış yansıdığına dair. Diyelim şuraya galiz bir küfür yazıyorum. Yazmıyorum da yazıyormuş gibi yapıyorum tabii şimdi. Bu yazının içinde olması abes olur. "........... .............. .........." Bu yazılanı, uygun bir yazıya eklemlersem ve yerinde kullanırsam size küfür gibi gelmeyecektir. Yani eğer düzgün bir okuma algınız varsa, yazılanı gökten düşmüş bir küfür olarak algılamayacaksınız. Dolayısıyla iritasyona da uğramayacaksınız. Bu yazdıklarım, her türlü sanat eseri için geçerlidir. İster edebiyata dair bir eser, ister bir film repliği, isterse de bir şarkı sözü vs.... Bunların hoşumuza gidip gitmemesi ayrı meseledir tabii. Fakat algımız, bizim hoşumuza giden ve gitmeyenler üzerinden gerçekleşirse, yanlış bir yola saplanıp kalırız. Şahsi fikirler, her zaman genel doğrulara işaret etmezler çünkü.
Sonra başka bir çukur daha: Topladıklarımızı, doğru noktalarla bir araya getirememek ve içinde kaybolmak. Bu da büyük bir çukur. Analiz-sentez yeteneği geliştirmek şart. Parçaları yanlış birleştirirsek, parçalar doğru olsalar bile, ortaya çıkan genel görüntü yanlış olur. İşte tam da bu yüzden; dünyanın berbat haline bakıp, örneğin dinleri tu-kaka ilan ediyoruz; insanın varoluşunun koşul şartı olan "düşünme/fikir-karşı fikir üretme" gibi, zaman zaman birbirine aykırılık gerektiren -örneğin ideoloji gibi- kavramların yokluğunda, dünyadaki her şeyin güllük gülistanlık olabileceği gibi yanlış sonuçlara ulaşıyoruz.
Çarpık bir algımız olursa, bırakın yukarıda anlattıklarımı; kepekli ekmeğin, kepeğinden bile o ekmeği sorumlu tutarız. Halbuki o ekmeği yapan, içine o kepeği katan bir "el" vardır. Eldir önemli olan yani. O el; isterse o ekmeği kepekli yapar, isterse de kepeksiz... Kimse, ekmek yemekten vazgeçemez. Sadece, idrak henüz oluşmadığından, vazgeçebileceğini sanabilir. 'Var'lık, var olduğunu, yani kendini, reddemez.
Ha işin felsefesini mi yapacağız, e olur. Felsefe, siyahı ve beyazı aynı anda savunabilir, bir yerde düşünce jimnastiğidir ve her zaman mutlak bir doğruya bağlanması gerekmez. Fakat felsefe için durulaşmış, berrak düşünceler gerekir. Duru bir kafa, felsefenin doğasında olan düşünce harmanıyla bulanırsa, gelişir; duru olmayan bir kafa, ikinci bir bulanıklığa -düşünce harmanına- maruz kalacağından biter, perişan olur. Hezeyan, işte tam da bu noktada oluşur.
Sudan algı
'Su'dan algı
Algımızdan ibaretiz. Ve ikisinden biriyiz. Ya; yüzeysel, boş, bulanık. Ya da; derin, engin ve berrak.
YORUMLAR
sözüm meclisten içeri pardon dışarımıydı.......
Şimdiiiii; iki ayaklılardan söz ediyor olduğuma göre, "aklımızla varız algımızla değil!" cümlesini Sonbahar niçün kurmuş acaba, hem de ünlemlisinden :) Herkeste akıl var, aklımızı nasıl geliştirdiğimiz ve kullandığımız önemli. Algı da zaten buna göre şekilleniyor. Yoksa böyle değil de ben halt mı ediyorum .ddd Hmm sonra, meclis filan... Siyasete mi atıf yapılmış acaba??? Bilemedim ben, çözemedim. Uykum gelmiş olabilir. Neyse...
Sonra Kaçkar futboldan dem vurmuş, sanırım futbol takımlarının yönetim kadrolarıyla filan problemi var. Heralde böyle bi şey, konuyla ilgili bilgim yok anlamamış olabilirim tam olarak. Herkesin ayrı ayrı sorunları var tabii, ne yapacaksın...
Yalnız izninizle, diğer yorumcu arkadaşlar gönül koymayın lütfen .p en güzel yorum So-be'nin "hiç anlamadım" diyor. Böyle bi yazının altına yapılabilecek en iddialı yorum bence :) Süper! Medeni cesaret budur!
Tüm bunların yanında, yazının başında da dediğim gibi; kendini ifade edebilmek de çok önemli. İfade edebildiğimiz ölçüde anlaşılırız, o da sadece benzerlerimiz tarafından ve hakkıyla anlatabilmişsek. Bunun için ayrı başlık atılmalı, çarşaf çarşaf yazılar yazılmalı. Örneğin, ben bu yazdığım yazıyı bi gözden geçirmeliyim, özeleştiri yapmalıyım. "Ben 'hödö' diyeyim ama siz, 'lahana' dediğimi anlayın" olmaz. Direkt "lahana" diyeceksin. Yok, lahanayı bilmiyorsan, zinhar konuşmayacaksın. Yok, lahanayı biliyorsun ama aklındaki güvelerden ve gevelemekten bir türlü anlatamıyorsun; e anlatma kardeşim, şart mı yani, başka zerzevat mı yok, onlardan kelam eyle :)...........:)
Mütemadi hezeyan. Ne saçmalıyorsa artık...