GüVercin...
23 Mart 2018, 07.08 A- A+Kıyametten çıkmış gelmiş bir hava; alacakaranlık, ortalık toz duman, duvar gibi sisten göz gözü görmüyor. Sevgilimle yürüyoruz. Arada öpüşüyor, arada kavga ediyoruz. Hani kavga etmesek, ha seviştik ha sevişeceğiz. Ancak birbirimize tutunarak, neredeyse ayaklarımızı sürüyerek ilerleyebiliyoruz. Adımlarımız, birbirimizin bacaklarına çarpıyor. Birden, bir şeye takılıyor, sendeliyorum. Yerde, kan revan içindeki kalbi, güç bela seçiyor gözlerim. Sol tarafımda bir acı hissediyorum. Kalbimin yerinde, bir oyuk var ama kanamıyorum. Karabasan bu! Sevgilime sarılmak için ona doğru döndüğümde, karşımda başka birini -başka bir şeyi- buluyorum. Suretsiz bir silüet bu gördüğüm. Umutla, sevgilime sarılmak için açılmış olan kollarım, çaresizce havada kalakalıyor.
Birden, ortalık güvercin doluveriyor. Suretsiz olan, silüetini bana döndürüyor. "Bak, güvercinlere, ne kadar da güzeller. Sen de istiyordun güvercin olmak değil mi" diyor. Bunu demesiyle beraber, bir güvercine dönüşüyorum. Artık bedenim büyüklüğünde bir güvercinim. Güzel kanatlarıma, yeşil-gri-siyah rengime bakıyor ve beğeniyorum kendimi. Hiç mi hiç ürkmüyorum, sadece çok şaşkınım. Başımı, suretsize doğru kaldırıyorum. O, tepkisiz, duruyor öylece. Ama bu duruma o sebep olmuş gibi, her şeyi biliyor gibi ve daha bir yığın şey gibi...
Küçük çaplı hortumlar, yerde ne varsa havaya uçuruyor. Bir kağıt, gelip kanadıma yapışıyor. Gagamla alıp bakıyorum; sevgili mektubu bu. Beni ne kadar sevdiğini anlatıyor, "paylaşamam" diyor, "benim ol" diyor, "giderim yoksa" diyor...Ve gidiyor. Sadece sırtını görebiliyorum, bir toz bulutu içinde, giden sevgilimin arkasından bakakalıyorum. Zaman; aynı anda olamayacak olanı, aynı anda yaşatıyor bana. Kağıt, kendisini bırakmamı rica ediyor, bir başka oyulmuş kalp sahibine sözü varmış. Bırakıyorum. Onu bana getiren hortumun bir benzeriyle, döne döne yükseliyor gri-siyah göğe doğru.
Sanki uçacak gibi çırpıyorum kanatlarımı, sol kanadımın altında bir sızı duyuyorum. Bu devinim, yol yol kan akıtıyor tüylerime. Güvercin kalbi var boşluğumda, küçücük bir kalp. Bu kalp benim değil, bu kalp bu bedenin kalbi değil! Kağıt uzaktan bağırıyor "güvercin, korkma!" Haykırıyorum; "bu kalp bana küçük, kanıyorum!". "Ne istedinse o oldun" diyor kağıt bana "korkma". Suretsiz silüet beliriyor yine yanımda, "ne istedinse o oldun ve ne yaptınsa, onu çekeceksin" diyor. Söylediklerine anlam veremiyor, deli gibi korkuyorum.
Bütün di'li ve miş'li geçmişimi düşünüp hesaba tutuyorum: Kaç kişiyi öldürdüm ben? Bu cezaysa bana, neden korkmamalıyım o vakit? Ne suretsiz silüete, ne de konuşan kağıda güvenmiyorum. Kalbimdeki sızıya aldırmadan, kocaman güvercin cüssemi alıp onlardan uzağa uçuyorum. Gecenin siyaha buladığı göğe doğru yükseliyorum, usul usul kanıyorum her kanat çırpışımda. Bir yığın güvercine, bin türlü kuşa çarpıyorum... Ölüyorlar. Can pazarı bu. Ortalık, kanat sesi ve çığlıklardan oluşmuş bir mahşer yeri.
Aşağıya bakıyorum yukarıdan. Kaldırımlar kan içinde. Deniz kabarıyor, en büyük dalgasını kıyıya vurduruyor; tüm yerinden sökülmüş kalpleri içine çekmek üzere süpürüp kendine dönerken dalga, kırmızıya boyanıyor. Kırmızı yakamozlar oluşuyor siyah denizde. Kanla karışık, insan kalbi kokuyor ortalık; kanla karışık, aşk kokuyor. Gökyüzü, daha önce görülmemiş büyüklükte kuşlarla doluyor. Kanları, yağan yağmura karışıyor. Artık, yağmur kırmızı. Artık; yer, gök ve deniz kırmızı.
Uçuyorum, daha yükseğe, daha yükseğe... Kara, pimpis bulutlara giriyorum. Yanımı yöremi görmeden çırpıyorum kanatlarımı. Sol tarafım kanla boyanmış. Devasa bir kartal var uzakta. Doğrudan ve hızla üzerime geliyor. Yaklaştıkça oluk gibi kan aktığını görüyorum kalbinden.
En son bunu görüyorum,
anlıyorum.
Anlıyorum;
ceza vakti.
Ve paramparçayım,
ölüyorum...
https://www.youtube.com/watch?v=yMMz2VwbhVI
YORUMLAR
Nefis, diğer yazdıklarınız gibi.Tebrik ve Teşekkürler
Teşekkürler Tiagmo Yalnız, Cazibe değil, Cezbe! Cezbe! Lütfen, hassasım bu konuda. Aynı kökten türemiş kelimeler de olsa, çok başka anlamları, dikkat edelim :)
Erdem; teşekkürler bu güzel ifadeye
PROMETHEUS; ben de teşekkür ederim, takibiniz ve beğeniniz için
Kanıyoruz da, kanatıyoruz da, bilinçli veya bilinçsiz... Aşk, çok da adil değil malum. Ama bulutların hepsi ayrı güzeldir. Ben cebimde taşırım onları özenle. Arada, cebimden çıkarıp bakarım, yad ederim. Aynı aşklarım gibi... Hepsi değerlidir, onlar değerli değilse, ben de değersizimdir çünkü. Kendime öyle bir haksızlık yapmam. Çiırs Bay Blue :)
Tiagmo, elbette; bitecek ki, yenisi başlayacak. Nefes alıyorsak yani... Sonsuz aşkı, yaratıcı sadece kendine istemiş. O yüzden aşklar bitimli. Ama düşünce jimnastiği iyidir her şartta :)
Bastard :); ayrıntılı bilgi için teşekkür. Kıssa için de öyle... Tasavvuf iyidir, olmak gerekir tam manasıyla vakıf olabilmek için. Din ritüelleri için, cezbe kelimesini sıkça kullanılsa da, ben nick tercihini yaparken, elbette geniş anlamını düşünmeyi tercih ettim. Kısaca; içinde olmak istediğin bir durumda kayboluş, diyeyim. Yine de insan, hiçbir şeyde çok da fazla kaybolmamalı, olanda veya olmayanda... Saplanıp kalmak ve sapıtmak işten bile değil çünkü :) Teşekkürler yorumlar için
Tiagmo, büyük iltifat bu, teşekkür ederim :) Diyalektik, doğruya ulaşmanın yegane yolu bence. Düşünce, yine bir düşünceden doğar, onla büyür, karşıtını oluşturur filan... Muğlak olan, tartışmadan bulunabilir mi. Buna sebep oluyorsam, başarabiliyorsam, ne mutlu bana. Tasavvufta hüner konusunda bir şey söyleyemeyeceğim. İnsanların önünde kapılar vardır. Ama bu kapıları açabileceği zaman, geniş zamana ait bir zaman dilimini işaret etmiyor. Yani; yeri, zamanı gelince, o anahtar verilir insanoğluna, büyük bir el tarafından. Öyle düşünüyorum. Sana bir yazımı önereyim oku istersen, madem bu kadar sardırdın tasavvuf konusuna. Bu nickte, bloglar/ 6. sayfa, başlık "Cinsiyetsiz Aşk". Oku bakalım, ne düşüneceksin :)