PATA! PATA! PATA! PATA! PATA!
10 Eylül 2018, 15.58 A- A+
Telefondan yazıyorum arkadaşlar. Şu anda inanmazsınız; bizim rezidansın çatısına konan helikopterimden (zenginiz biz) erken inmeye çalıştığımdan, hala dönen pervanesine, at kuyruğuma sardığım fuların fiyongu takıldı. Sonra öyle kendiliğimden havalandım, tepede fır fır fır dönüyorum. Eteğim, önce başıma geçti; sonra,lunaparktaki balerinin eteği gibi bir şey oldu. Bildiğin, rüzgarda ters dönmüş şemsiyenin, sapı havada yere düşmüş haliyim. Neyse ki yüksekteyiz ve hızla dönüyorum. Bu yüzden; vaziyet, frikiğin ağababası olsa da görüntü vermiyorum. Hemen telefonumu çıkardım, çantayı rüzgara bıraktım. Bu fırsatı değerlendirip, size blog yazmalıyım. Yani, dediğim gibi; TELEFONDAN YAZIYORUM. Pervane dönmekten vazgeçip durduğunda, bu yazıyı bitirmiş olacağım. Niyet bu...
Pata! Pata! !Pata! Pata !Pata !Pata !Pata
Pata! Pata! !Pata Pata! Pata!
Eğitim Bakanının konuşmasının sonunu yakaladım geçen gün. Diyor ki: "Bu teneffüs denilen şeye, nasıl da yerinde bir isim koymuşlar". Vallahi haklı, öğrencileri içerde nefessiz bırakıyoruz, garibanlar bi nefes alıyorlar çıkınca, özgür ve temiz bir hava teneffüs ediyorlar, demek istiyor. Sonra devam ediyor: "Biliyor musunuz; neden sınıfların iç kapılarının kolları hep kırık, boyaları hep yıpranmış olur? Buna karşın kapının dışı, temiz ve yeni kalır? El-cevap: Çünkü çocuklar içeriden çıkmak için olanca enerjilerini kullanırken, içeri girmek için hiç de o kadar acele etmiyorlar. Ne kadar da haklı. Hoşuma gitti ha, keşke başını kaçırmasaymışım konuşmanın. İroni yapmıyorum, cidden hoşuma gitti. Siyasetin, özensiz, kaba-saba, sıradan dilinden uzak ve hatta edebi buldum. İncelikli düşünceler bunlar, en azından eğitim konusundaki problemlerle alakalı bir "neden/niçin" şeysine ciddiyetle girişildiğine ve bu işin başında, ehil birinin olduğuna işaret ediyor.
Pata! Pata! Pata! Pata!
Kusura bakmayın, konular dağınık oluyor. Kafamın içindeki düşüncelerle, pervane, ayrı taraflara doğru dönüyorlar büyük ihtimal. Lütfen ağır eleştiri yapmayın, vallahi ağlarım. Son hız üfüren bir klimanın önünde, amuda kalkıp topaç gibi dönmeyi deneyin, bu arada yazmaya da çalışın, ne dediğimi anlayacaksınız. Başına gelmeyen bilmez a dostlar
Neyse...
Bir süre sonra, insanların bu telefon merakı yüzünden, evrim geçirip boyunlarının öne doğru eğik olacağını ve hep öyle kalacağını, zinhar dümdüz karşıya bakamayacakları düşünüyorum. Dik duran bir insan vücudu, Arap alfabesindeki 'elif' harfine benzer ya hani; fakat sanırım 'zel' harfininin ayağa kalkmış şekline doğru evriliyoruz. Ya bak şimdi bunları yazınca, aklıma derin derin mevzular geldi bu harflerle ilgili. Fakat, bu pervaneye takılı, ters dönmüş havada tur atan halimle, bu konulara girmemeliyim. Ne diyordum; işte evrileceğiz. Omuriliğin servikal kısmındaki omurlarda, illa ki bir arıza çıkacak; bizler, öyle elimizdeki telefona mal gibi bakarken, tak diye yamulup kalacağız. Ben bu yüzden, mümkünse telefondan yazmıyorum. Fakat düşündüm ki, bu pozisyonda yazmak risk taşımıyor. Fırsat bu fırsat ben de "telefondan yazıyorum" repliğini bir kez bile olsun tekrar etmek için şey yaptım işte. Bildiğiniz özentiyim
Pata! Pata! Pata! !Pata
Yetkili makamlar açıklama yapıyorlar: "Ülkemizde şarbon vakası yoktur, gereken önlemler alınmış, kontroller yapılmaktadır". Haberlerde izlemiştim; içi büyükbaş hayvan dolu koccaman bi çiftlik karantinaya alınmış. Her yerde uyarı levhaları "bu köyde şarbon vardır" şeklinde. Maskeli maskeli adamlar ortalarda dolaşıyor. Lan aldı mı beni bi' telaş, bizim oturduğumuz şehirde bu dediğim çiftlik. Sonra başka bir haber; bir yük gemisinde, nedeni anlaşılamayan ağır bir koku tespit ediliyor, meğer o gemide ithal hayvan taşınmış filan. Hay tövbe tövbe ya. Ben yetkili makamlara pek de güvenemiyorum. Çayları, fındıkları lüpletti, sonra kanserden telef oldu bu millet zamanında. O zaman da açıklama yapmışlardı yetkili makamlar, çay içen görüntüleri eşliğinde. Yeni mevzu: Daha, Avrupa'dan ağır tarım ilacı nedeniyle zehir içeren ve Türkiye'ye geri gönderilen ihraç biberlerin; biz gariban iç piyasa tarafından (bunlar her şeyi yer, bi' halt olmaz mantığıyla sanırım) afiyetle yenip bitirildiğinden bile emin değilim. Her buzdolabını açışımda; ceserat edip yiyemediğim biberlere, septik gözlerle bakıyorum; onlar, bana bakmıyor, öylece duruyorlar.
Pata! Pata!
Pervane durdu gibi. Helikopterin pilotunu görebiliyorum artık. Endişeli bir ifade var sanki yüzünde. Ben pervaneden aşağı toto üstü düşmeyeyim diye, tuttu beni, yumuşak iniş yaptırdı. Yüzündeki endişe hala geçmedi. Haklı adam, işinden olacağını anladı. Kesin olarak pilotu değiştirmeliyim; çok şey biliyor.Görmemesi gereken çok şey gördü, tutmaması gereken şeyler tuttu.
https://www.youtube.com/watch?v=CVrxTIuq1Zg
Hah işte, telefon dediğin böyle kullanılır. Graham'ın ruhuna okuyayım ben. Bir daha fularım pervaneye takılırsa; söz, telefondan yine yazacağım size.
Bu fular denen şeyi moda ettikleri iyi oldu. Ne bileyim; çantana takıyorsun, bileğine, boynuna doluyorsun, saç aksesuarı oluyor, değişik zamanlarda göz bağlamak için de kullanılabiliyor (körebe oynarken diyorum, ne gülüyorsunuz, aklınız kötü sizin!) İşte öyle; "fular" deyip geçmeyin yani, kullanışlı bir şey, ben çok seviyorum. Belki helikoptere binerken saça takılmamalı, bunu öğrenmiş oldum. Sizlerle de paylaşayım, dedim; hani benim başıma gelen sizin de başınıza gelmesin.
Kusura bakmayın, konular dağınık oluyor. Kafamın içindeki düşüncelerle, pervane, ayrı taraflara doğru dönüyorlar büyük ihtimal. Lütfen ağır eleştiri yapmayın, vallahi ağlarım. Son hız üfüren bir klimanın önünde, amuda kalkıp topaç gibi dönmeyi deneyin, bu arada yazmaya da çalışın, ne dediğimi anlayacaksınız. Başına gelmeyen bilmez a dostlar
Neyse...
Bir süre sonra, insanların bu telefon merakı yüzünden, evrim geçirip boyunlarının öne doğru eğik olacağını ve hep öyle kalacağını, zinhar dümdüz karşıya bakamayacakları düşünüyorum. Dik duran bir insan vücudu, Arap alfabesindeki 'elif' harfine benzer ya hani; fakat sanırım 'zel' harfininin ayağa kalkmış şekline doğru evriliyoruz. Ya bak şimdi bunları yazınca, aklıma derin derin mevzular geldi bu harflerle ilgili. Fakat, bu pervaneye takılı, ters dönmüş havada tur atan halimle, bu konulara girmemeliyim. Ne diyordum; işte evrileceğiz. Omuriliğin servikal kısmındaki omurlarda, illa ki bir arıza çıkacak; bizler, öyle elimizdeki telefona mal gibi bakarken, tak diye yamulup kalacağız. Ben bu yüzden, mümkünse telefondan yazmıyorum. Fakat düşündüm ki, bu pozisyonda yazmak risk taşımıyor. Fırsat bu fırsat ben de "telefondan yazıyorum" repliğini bir kez bile olsun tekrar etmek için şey yaptım işte. Bildiğiniz özentiyim
Pata! Pata! Pata! !Pata
Yetkili makamlar açıklama yapıyorlar: "Ülkemizde şarbon vakası yoktur, gereken önlemler alınmış, kontroller yapılmaktadır". Haberlerde izlemiştim; içi büyükbaş hayvan dolu koccaman bi çiftlik karantinaya alınmış. Her yerde uyarı levhaları "bu köyde şarbon vardır" şeklinde. Maskeli maskeli adamlar ortalarda dolaşıyor. Lan aldı mı beni bi' telaş, bizim oturduğumuz şehirde bu dediğim çiftlik. Sonra başka bir haber; bir yük gemisinde, nedeni anlaşılamayan ağır bir koku tespit ediliyor, meğer o gemide ithal hayvan taşınmış filan. Hay tövbe tövbe ya. Ben yetkili makamlara pek de güvenemiyorum. Çayları, fındıkları lüpletti, sonra kanserden telef oldu bu millet zamanında. O zaman da açıklama yapmışlardı yetkili makamlar, çay içen görüntüleri eşliğinde. Yeni mevzu: Daha, Avrupa'dan ağır tarım ilacı nedeniyle zehir içeren ve Türkiye'ye geri gönderilen ihraç biberlerin; biz gariban iç piyasa tarafından (bunlar her şeyi yer, bi' halt olmaz mantığıyla sanırım) afiyetle yenip bitirildiğinden bile emin değilim. Her buzdolabını açışımda; ceserat edip yiyemediğim biberlere, septik gözlerle bakıyorum; onlar, bana bakmıyor, öylece duruyorlar.
Pata! Pata!
Pervane durdu gibi. Helikopterin pilotunu görebiliyorum artık. Endişeli bir ifade var sanki yüzünde. Ben pervaneden aşağı toto üstü düşmeyeyim diye, tuttu beni, yumuşak iniş yaptırdı. Yüzündeki endişe hala geçmedi. Haklı adam, işinden olacağını anladı. Kesin olarak pilotu değiştirmeliyim; çok şey biliyor.Görmemesi gereken çok şey gördü, tutmaması gereken şeyler tuttu.
https://www.youtube.com/watch?v=CVrxTIuq1Zg
Hah işte, telefon dediğin böyle kullanılır. Graham'ın ruhuna okuyayım ben. Bir daha fularım pervaneye takılırsa; söz, telefondan yine yazacağım size.
YORUMLAR