Bir Babamız olsaydı.....
22 Eylül 2018, 11.08 A- A+
-Baba ha!.. Aman ne önemli.
-Önemli tabi oglum!..
-Hiç de bile.
-Bir babamız olsaydı!..
-Ne olurdu?
-Ne olacak oglum, yuvaya vermezdi bizi.
-Sana öyle geliyor bak ali ye, babası bırakmış onu yuvaya.
-Her baba öylemi akıllım..
-Boş ver bunları. Gel salıncaklara binelim baksana boşalmış.
-Olur.
Koşarak salıncakların yanına gittiler. yusuf sekiz, mehmet onbir yaşındaydı. Kendilerini bildikleri ilk andan beri bu yuvadaydılar. İkiside zayıf çocuklardı; hani şu kavruk kalmış dediğimiz cinsten. Mehmet kendilerini bildiklerinden beri daima bir abi olmuştu Yusuf'a. Çogu kez onu korumak adına dayak bile yemişti diğer çocuklardan. Yusuf deli gibi severdi Mehmeti. Onu tek akrabası görür bu hayatta ve neredeyse hiç çıkmazdı sözünden. Dakikalarca sallandılar hiç konuşmadan yanyana. Yusuf aniden Mehmete döndü, soran gözlerle konuştu.
-Sahi, güçlülerdir dimi babalarımız?
-Genemi baba, sıktın ama!..
Sustu Yusuf.. Ama belli belirsiz buğulandı gözleri, sallanmaya devam etti. Onun bu hali içini acıttı Mehmetin yumuşak bir ses tonuyla konuştu, sevecenlikle.
-Güçlüdürler eminim.
-Kim?
-Kim mi? Kim olacak oğlum babalarımız.
Neşeyle parladı gözleri Yusufun, heyecanla konuşmaya başladı.
-Güçlüdürler tabi oglum... Kimin babası bee!..
Güldü Mehmet "Haklısın" dedi kısaca, devam etti Yusuf konuşmaya.
-Çok sevmişlerdir bizi değil mi?
-Evet..
-Hani geçen gün erikçi geçmişti ya parmaklıgın öte yanından hatırladın mı?
-Evet!..
-Babamız olsa bize alırdı eminim.
Cevap vermedi Mehmet, küçücük kese kağıtlarına konulmuş erikleri düşündü özlemle, nasılda canları çekmişti. Sonra hırsla Yusuf'a döndü.
-Alırdı bee!. Hemde öyle küçük degil, büyük kese kağıdında alırdı.
Güldü Mehmet durdurup salıncağı atladı yere el çırptı çoşkuyla.
--Alırdı tabi, hemde büyük kese kağıdında alırdı, doyasıya yerdik ikimiz.
Mehmet salıncağı durdurup, yanına geldi Yusufun. Onu omuzlarından kavrayıp gözlerine bakarken büyük bir ciddiyetle ağır ağır konuştu.
-Birgün ben alacağım o eriklerden sana, hemde büyük kese kağıdında söz!..
Aradan uzun yıllar geçti, ondokuz yaşına girdiği gün müdür yanına çagırdı Yusufu"Bak oğlum, ondokuz yaşına girdin bu gün. Kuralları biliyorsun yurttan ayrılman gerek."
-Ama efendim, kimsem yok nereye gidebilirim?
-Meslek kurslarına boşa yollamadık ya seni Yusuf, okumadın ve artık ayaklarının üzerinde durman gerek. Kural, kuraldır gidiyorsun üzgünüm.
Çaresizlik boynunu eğdi Yusuf. Üç yıl önce yurttan ayrılan Mehmeti düşündü. Neredeydi şimdi acaba? Bir kaç mektup almıştı o gittikten sonra ama sonra ses seda çıkmamıştı Mehmetten. Acı ve özlemle burkuldu içi sessizce çıktı odadan. Bir kaç saat sonra, elinde küçük bir bavulla yurdun büyük kapısından çıkıp bir bilinmezliğe adım attı Yusuf. Bir an ne yana gideceğini bilemedi durdu. Sonra yürümeye başladı amaçsızca, korku tüm bedenini kaplamış çaresizlik canını yakar olmuştu inledi.
- Ah be Mehmet abi nerelerdesin?
-Yusuf...
Sesin geldiği yana döndü merak ve umutla. Mehmet karşısında elinde bir kese kağıdı gülümsüyordu.
-Mehmet abi geldin ha?
-Tabi oğlum, söz verdiğim erikleri getirmeyeceğimimi sanıyordun yoksa? Bak hemde büyük kagıtta, tam söz verdiğim gibi. İş buldum birde oda tuttum bu zaman zarfında, hadi yürü evimize gidiyoruz. Yusuf bir an öylece baktı Mehmete, sonra koşup sıkıca sarıldı hayattaki bu tek akrabasına....
-Önemli tabi oglum!..
-Hiç de bile.
-Bir babamız olsaydı!..
-Ne olurdu?
-Ne olacak oglum, yuvaya vermezdi bizi.
-Sana öyle geliyor bak ali ye, babası bırakmış onu yuvaya.
-Her baba öylemi akıllım..
-Boş ver bunları. Gel salıncaklara binelim baksana boşalmış.
-Olur.
Koşarak salıncakların yanına gittiler. yusuf sekiz, mehmet onbir yaşındaydı. Kendilerini bildikleri ilk andan beri bu yuvadaydılar. İkiside zayıf çocuklardı; hani şu kavruk kalmış dediğimiz cinsten. Mehmet kendilerini bildiklerinden beri daima bir abi olmuştu Yusuf'a. Çogu kez onu korumak adına dayak bile yemişti diğer çocuklardan. Yusuf deli gibi severdi Mehmeti. Onu tek akrabası görür bu hayatta ve neredeyse hiç çıkmazdı sözünden. Dakikalarca sallandılar hiç konuşmadan yanyana. Yusuf aniden Mehmete döndü, soran gözlerle konuştu.
-Sahi, güçlülerdir dimi babalarımız?
-Genemi baba, sıktın ama!..
Sustu Yusuf.. Ama belli belirsiz buğulandı gözleri, sallanmaya devam etti. Onun bu hali içini acıttı Mehmetin yumuşak bir ses tonuyla konuştu, sevecenlikle.
-Güçlüdürler eminim.
-Kim?
-Kim mi? Kim olacak oğlum babalarımız.
Neşeyle parladı gözleri Yusufun, heyecanla konuşmaya başladı.
-Güçlüdürler tabi oglum... Kimin babası bee!..
Güldü Mehmet "Haklısın" dedi kısaca, devam etti Yusuf konuşmaya.
-Çok sevmişlerdir bizi değil mi?
-Evet..
-Hani geçen gün erikçi geçmişti ya parmaklıgın öte yanından hatırladın mı?
-Evet!..
-Babamız olsa bize alırdı eminim.
Cevap vermedi Mehmet, küçücük kese kağıtlarına konulmuş erikleri düşündü özlemle, nasılda canları çekmişti. Sonra hırsla Yusuf'a döndü.
-Alırdı bee!. Hemde öyle küçük degil, büyük kese kağıdında alırdı.
Güldü Mehmet durdurup salıncağı atladı yere el çırptı çoşkuyla.
--Alırdı tabi, hemde büyük kese kağıdında alırdı, doyasıya yerdik ikimiz.
Mehmet salıncağı durdurup, yanına geldi Yusufun. Onu omuzlarından kavrayıp gözlerine bakarken büyük bir ciddiyetle ağır ağır konuştu.
-Birgün ben alacağım o eriklerden sana, hemde büyük kese kağıdında söz!..
Aradan uzun yıllar geçti, ondokuz yaşına girdiği gün müdür yanına çagırdı Yusufu"Bak oğlum, ondokuz yaşına girdin bu gün. Kuralları biliyorsun yurttan ayrılman gerek."
-Ama efendim, kimsem yok nereye gidebilirim?
-Meslek kurslarına boşa yollamadık ya seni Yusuf, okumadın ve artık ayaklarının üzerinde durman gerek. Kural, kuraldır gidiyorsun üzgünüm.
Çaresizlik boynunu eğdi Yusuf. Üç yıl önce yurttan ayrılan Mehmeti düşündü. Neredeydi şimdi acaba? Bir kaç mektup almıştı o gittikten sonra ama sonra ses seda çıkmamıştı Mehmetten. Acı ve özlemle burkuldu içi sessizce çıktı odadan. Bir kaç saat sonra, elinde küçük bir bavulla yurdun büyük kapısından çıkıp bir bilinmezliğe adım attı Yusuf. Bir an ne yana gideceğini bilemedi durdu. Sonra yürümeye başladı amaçsızca, korku tüm bedenini kaplamış çaresizlik canını yakar olmuştu inledi.
- Ah be Mehmet abi nerelerdesin?
-Yusuf...
Sesin geldiği yana döndü merak ve umutla. Mehmet karşısında elinde bir kese kağıdı gülümsüyordu.
-Mehmet abi geldin ha?
-Tabi oğlum, söz verdiğim erikleri getirmeyeceğimimi sanıyordun yoksa? Bak hemde büyük kagıtta, tam söz verdiğim gibi. İş buldum birde oda tuttum bu zaman zarfında, hadi yürü evimize gidiyoruz. Yusuf bir an öylece baktı Mehmete, sonra koşup sıkıca sarıldı hayattaki bu tek akrabasına....
YORUMLAR
Elbetteki bir cümle bile okumuş olsaydınız yorum hakkınız baki.. O hak yazı yayınlandıgı andan itibaren sizde zaten. Babanızın mekanı cennet olsun derken, yorum adınada çok teşekkür ederim.
İzniniz olursa bir kaç cümle eklemek istiyorum. Her birimizin kafasındaki baba figürü yaşanmışlıklarımız, yaşadıgımız aile ile alakalı. Kimimiz sizin gibi sevğiyle yad eder babasını, kimide benim gibi şükreder varlıgına yaşadıgına.. Ama ne yazık ki; bazı kişilerde bu yazıyı okur, gözünün önünde akşamları eve sarhoş gelip annesi ve kardeşlerini döven o hoyrat adam canlanır. Ve işte tam o noktada da "Baba ha... Aman ne önemli.." der, yüzünde beliren acı bir gülümsemeyle...