Dublaj(Film seslendirme)
11 Aralık 2018, 23.59 A- A+
Dublaj(Film seslendirme)
Seksenli doksanlı yıllar...TRT'nin Ankara Atatürk Bulvarı üzerinde iki binada dublaj stüdyoları var. Biri Amerikan Büyük Elçiliği binası karşısında. Diğeri bulvar üzerinde 201 numaralı binada. İkinci binada stüdya açılmadan önce, sadece birinci binada dublaj yapılıyordu.Zemin katta;çok dar bir alanda iki stüdyo vardı... Stüdyoların önündeki koridorda kalorifer peteklerinin üzerinde oturarak sıramızın gelmesini bekliyoruz. Her boyaya boyanmış, fıstıkiye dayanmış dublaja başlamışım!...
Ses Allah vergisi; o konuda sıkıntı yok. Gel gelelim film dublajı netameli iş; aslında uzun metin, belgesel olsa kaptırıp gideceksin; fakat acemiyiz diye bize o tür işler vermiyorlar. Kalabalık sahnelerde, labarba arasında bir iki kelime ( ne konuşulduğu belli olmayan,gürültülü patırtılı sahnelere labarba deniyor) Stüdyolar dar... Nereden baksan iki metreye iki metre. Bazen, hatta çok defa; bir mikrofonun başında dört beş kişi konuşma sırası bekliyor. Şimdi teknoloji çok gelişti bu dublaj işi de eminim bizim zamanımızdakinden çok daha kolay hale gelmiştir.
Filmler iki buçuk üç santim eninde plastik şeritler halinde. Filmin süresine göre, şeritlerin uzunluğu iki yüz üç yüz metre. Belki daha fazala. Şeritler büyük makaralara sarılı. Film oynatma makinesine, makara takılarak bir takım merceklerin ve düzeneklerin yardımıyla film perdeye yansıtılıyor. Makineyi kullanan bir makinist var.- O tarihlerde film makinistliği bir meslek. Her sinemada bir makinist var. Arada film kopar. Salonun ışıkları yanar. Seyirciler hep bir ağızdan; " Makinissstt uyuma diye" bağırmaya başlar.-
Biz dublajcılar(!) elimizde konuşacağımız bölümün Türkçe teksti, kulaklarımızda kulaklık, kulaklıkta filmin orijinal sesi ( yeri gelmişken bir düzeltme yapayım: "Orjinal" diye yazılıyor ve söyleniyor. Yanlıştır " o ri ji nal" lütfen bir daha yanlış yazılıp söylenmesin; çok kızarım!) Ekranda seslendirmesi gereken kişisi görünen dublajcı, ayni anda konuşmak zorunda. Fakat ekrandaki adam, hangi duyguyla konuşuyor. Sevinçli mi, üzgün mü, kızgın mı?... Tüm bu duyguları konuşma tarzı ve ses tonuyla belirtmesi gerek. En önemlisi de sözü, görüntüdeki kişinin ağzına oturtmak. Buna senkron diyoruz. Siz aportta beklemedesiniz! Adamınız göründü, konuştu ve geçti! Siz ööyyle apışıp kaldınız. Kayıt durur; makinist makineyi tersine çalıştırır; sizin kaçırdığınız yerden bir kare önceye alınır; sesçi de ses bandını ayarlar. Diğer sanatçılar, söylenmeseler de tavırlarıyla memnuniyetsizliklerini belli ederler. Sözün özü; dublaj zor zana'attir!
Dublajcıların en yaşlısı; ve de öğretmen olduğum için bana saygı gösterir; bu gibi durumlarda anlayışlı davranırlardı. Yönetmenler de her zaman çok yakınlık sevgi, saygı ve anlayış gösterdiler. Çok değerli seslendirme yönetmenlerimiz vardı. Birkan Olguntürk, Sezai Aaydın, Ülkü Şener -kısa bir süre önce vefatını öğrendim, çok üzüldüm, Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun- Çok sevdiğimiz ama şimdi adını bir türlü hatırlayamadığım "baba" dediğimiz bir yönetmenle de çalıştık. Allah hepsine sağlık, mutluluk ve uzun ömür versin.
201'deki stüdyo açılınca geniş bir dinlenme ve bekleme salonuna kavuştuk. Sıra beklerken kelime bulma oyunu oynuyoruz, kitap gazete okuyoruz, yemek yiyen oluyor... Sanatçı arkadaşlardan biriyle arada sırada Mayk adlı, Amerikalı bir genç geliyor. Bir gün tavuk kanadı almış bir köşede onları kemirmekte. Arkadaşlardan "Türkçe, biliyor musun?" diye soranlara "Bilyoğ ben Tuğkçe çit pıt." diye cevap veriyor. Çay getirip götüren bir genç sık sık salona girip çıkıyor. Biraz geveze; her lafın içinde. Mayk'ın ekmek yemediğini fark etmiş "Ama Mayk; ekmağnan yimassen doyman ki" dedi. Maykın cevabı;" Konuşuyoğ, sen nece? Anlamıyoğ hiç ben. Tuğkçe bilmiyo sen? Tencere dibin kara hesabı. Hoşça kalın, umutlu kalın, mutlu kalın... 11.12.2018, 22.54
AliÇ.
YORUMLAR