Beni Köyümün Derelerinde Yıkasınlar
10 Şubat 2019, 10.14 A- A+
Beni Köyümün Derelerinde Yıkasınlar
Benim köyüm çok güzeldi; her köyden daha güzel!
Köye paralel, doğu batı yönünde akan iki deremiz vardı. Derelerden birine ana dere, diğerine değirmen dere derdik. Değirmen dere aslında ana dereden ayrılmış, köyün alt yanındaki değirmeni döndüren bir arktı. Yatağı dar olduğu için derin, akıntısı şiddetli ve hızlıydı. Zamanla, söğüt, kavak, karaağaçlar, böğürtlen, eğrelti otları ile kuşatılmış, ark olmaktan çıkıp başlıbaşına, doğal bir akarsu halini almıştı. Daha önce anlattığım benim için çok derin, yürek yangını bir anısı olması tüm güzelliğini gölgeliyordu.
Biz çocuklar, yaz gelip havalar ısınınca ve okul da tatil olunca, çifte koşulmayan, buzağı, dana, düve manda malak vs. Yok, deve yok! Hayvanları alır otlatmaya götürürdük. Hayvanlar yayılırken biz de derede yüzerdik. Oldukça yüksek bir yarın aşağısında derin bir gölet oluşmuştu.Yardan gölete, çivileme, balıklama, çömlekleme... atlardık. Televizyonda atlama yarışmalarını izlerken "Ya! Biz bu atlayışları yıllar önce yapıyorduk!" dedim. Meğer çocukken bilmeden olimpik atlama stillerini icat etmişiz!
Ana derenin yatağı geniş, yer yer sığ, yer yer derin, çevresi çakıl ve kumlarla kaplı, suları pırıl pırıl berrak; yüzmeye, balık tutmaya çok elverişliydi. Köyün tüm çocukları iyi birer balık avcısıydık. Derenin oyuntular yaptığı kıyılarında balıklar yuvalanır. Oyuntunun önüne bacaklarımızı açarak oturur ellerimizi oyuklara sokarak balıkları yakalardık. Kaçmaya çalışanlar bacaklarımızın arasında kalır, arada kaçırdıklarımız da olurdu elbette. Arada su yılanı, yengeçler de elimize gelir, korkar kaçardık. Aslında su yılanları zehirsiz, tehlikesizdir. Ama yılan işte... İnsanlar yılanlardan hep korkmuşlardır. Yüzmeye, balık avına, oyuna dalıp hayvanları unuttuğumuz çok olmuştur.Hayvanlar birinin tarlasına, bağına bahçesine girer. Tarla, bahçe sahibi sopayla hayvanı kovalar; döver, bizi de "hayvanınızı alırım" diye korkuturdu. Hayvanlar, kemik gevelemeyi çok sever. Ağzına sığabilecek bir kemik bulan hayvan otlamayı bırakır o kemiği gevelemeye başlar. O zaman yakınlarda bir büyük varsa ondan, yoksa en güçlü kuvvetli çocuklardan yardım ister, hayvanı tutup ağazına avuç avuç toprak doldurarak kemiği çıkartırdık.
Çocuklar hayvan otlatmadıkları zaman düven (döven) sürerler. Sabahleyin bir günde işlenebilecek kadar ekin harmana serilir. Altında sıra sıra, keskin çakmak taşları dizili düvene hayvanlar koşulur. Saplar, saman haline gelene, başaklardaki tanelerin tamamı dökülene kadar üzerinde dönülür. Bu sabahtan ikindi vaktine kadar sürer. Sonunda saman, taneler, harmanın ortasına bir öbek halinde doplanır. Genelde her zaman uygun rüzgar vardır. Yabalarla, tahta küreklerle, saman tane karışımı havaya atılır. Rüzgar hafif olan samın uçurur, taneler kalır. Samandan ayrılan tahıl çuvallara doldurularak ambara taşınır. Harman yapımı, ekinlerin hasadı,tarladan getirilişine hiç girmeyeceğim. Çünkü onlar başlı başına, bir hatta birkaç yazı konusudur.
İlkokuldan sonra köy yaşamım sona erdi. Altıyıllık yatılı öğretmen okulu ve iki yıllık İstanbul Eğitim Enstitüsü öğrenimi sonunda güzel Anadolu'mda öğretmenlik macerama başladım.
AliÇ.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış :( Yazık ama blog sahibi senin yorumunu bekliyor olabilir