16 Şubat Sevgilisizler Gününüz Kutlu Olsun!
16 Şubat 2019, 06.20 A- A+
Bu yazı, sevgilisini bir gün gelip sevmekten vazgeçtiği ve ondan ayrıldığı için "kötü" ilan edilenler için yazıldı. Ve elbette sizin, siz "ömür boyu sevme garantili sevgili" isteyenler için... Sigorta şirketleri bu işe el atmalılar. Bir poliçe işi çözer. Poliçe: Muhatap; poliçe sahibi sevdiği ve istediği sürece, onu terk etmeyecek. Terk etmek şöyle dursun, en ufak sevgisizliği, ilgisizliği görüldüğünde tiz boynu vurulacak!
İşte bunu istiyoruz. Komik ama istediğimiz tam olarak bu. Beklentiler arş-ı ala :) Keşke her şey matematik kadar net olabilse. Ama aşk bu yani... Sen, sevmekten vazgeçemediğini söylerken, hislerine yenik düştüğünü söylerken haklısın; ama karşındaki, seni artık sevemediğinde haksız öyle mi? Yani senin elinde değil, seviyorsun; bu hoşgörülebilir. Ama onun, seni artık sevmiyor oluşu elindedir ve bu hoşgörülemez. Ne adalet ama(!) Hani sevmek elde değilse, sevmemek de elde değildir. Çok basit değil mi, bak bu matematik gibi bir şey.
Hem siz, kimseyi terk etmediniz mi veya etmeyeceğinizin garantisi mi var? Artık sevmediğiniz, birlikte olmak istemediğiniz biriyle; sırf o hala size aşık diye sürdürebilecek misiniz? İnsan sürekli değişen ve -mümkünse- gelişen bir varlık. Neden sevdiğimiz insandan beklentilerimiz de değişmesin ki. Değişiyor elbette. Ve belki sen artık ona yetmiyorsun, belki sen eksiksin. Veya sen mükemmelsin ama karşındaki, daha az mükemmel bir şey arıyor; olamaz mı yani? Hem sen bu insana aşık olmuşsan, bir şeyler buldun ki aşık oldun değil mi. Ne oldu senden ayrılınca, o aşık olunası özellikleri puff diye uçtu mu bir anda? Niye onu "kötü" ilan ediyorsun senden ayrıldı diye? Niye seni şimdi belki üzen ama geçmişte aşk gibi bir mucizeyi yaratmış ve yaşatmış olan insanı suçluyorsun? Neden güzel anıları bir paket yapıp arada anmak üzere sandığına atmıyorsun?
Ha diyelim ki bu insan zaten berbat bir insandı ve sen onu bile isteye sevdin, hani aşkın gözü kör ya... E iyi ağla ağla çıkart o gözündeki körlüğü o zaman, aşk acısı çek ama yalnız başına mümkünse, ortalığa düşüp bağırmadan. Çünkü ortada bağırdığında ve onu "kötü" ilan ettiğinde, hem çok acıklı oluyorsun, hem de aşkın gözünden daha da kör bir çift gözün olduğunu düşündürtüyorsun. Paragrafın giriş cümlesinde yazdıklarımın olma olasılığı çok düşük hem. Çünkü, mutlu ve zevkli yaşanmışlıklar, dozunda acılı, sancılı iniş-çıkışlar insanı aşık eder; tam tersi halleri 'aşk' diye niteleyebilmek için cidden kişilikte bir mazoşizm eğilimi olmalı veya da başka bir şey olmalı, onu söylemeyeyim şimdi.
Bir de bu anlattığım taifenin şaşmaz bir davranış biçimi var, bu da çok dikkatimi çekiyor, ki cidden berbat: Hani bir taraf bırakıp gidiyor ya; geride kalan, o giden tarafın etrafındaki karşı cinsten yeni insanları derhal mercek altına alıyor. Olan yeni sevgili, olma olasılığı olanlar veya da hiç alakasız arkadaşlar... Hemmenn onlara diş bileniyor. Hani sanki o/onlar olmasa, bu ayrılık da olmayacaktı gibi... Bir kıskançlık krizleri, bir tripler... Yahu iş bitmiş gitmiş, sana ne! "Sana ne" olduğu gibi, o yeni birinin bunda suçu ne ki ona diş biliyorsun? Bunlar dışarıdan öyle sakil görünüyor ki. Sıcak havada kendi kendine eriyen dondurma gibi, eridikçe kendi külahını yiyip bitiriyorsun. Ne gerek var buna? Eğer karşılıklı aynı şiddette devam edemiyorsa, aşk acısı çekecek birisi, yapacak bir şey yok. Ama eski sevgilini ve başka insanları niye rahatsız ediyorsun? Bir süre dolaba koy kendini, olsun bitsin. Biraz soğu, kendine gel, sonra yine bir başkasını seversin.
Sadece bir durum var bu davranışları haklı kılabilecek: Karşınızdakinin müthiş bir yalancı olması. Evli olup ve evliliğinden hiç de vazgeçmeyi düşünmeyen, sadece çeşit arayan tipler misal. İşte bu tip bir insansa karşınızdaki ve baştan sona sizi uyutmuşsa tamam, ne deseniz yeri var. Eğer öyleyse beraberce sövelim.
Hem siz, kimseyi terk etmediniz mi veya etmeyeceğinizin garantisi mi var? Artık sevmediğiniz, birlikte olmak istemediğiniz biriyle; sırf o hala size aşık diye sürdürebilecek misiniz? İnsan sürekli değişen ve -mümkünse- gelişen bir varlık. Neden sevdiğimiz insandan beklentilerimiz de değişmesin ki. Değişiyor elbette. Ve belki sen artık ona yetmiyorsun, belki sen eksiksin. Veya sen mükemmelsin ama karşındaki, daha az mükemmel bir şey arıyor; olamaz mı yani? Hem sen bu insana aşık olmuşsan, bir şeyler buldun ki aşık oldun değil mi. Ne oldu senden ayrılınca, o aşık olunası özellikleri puff diye uçtu mu bir anda? Niye onu "kötü" ilan ediyorsun senden ayrıldı diye? Niye seni şimdi belki üzen ama geçmişte aşk gibi bir mucizeyi yaratmış ve yaşatmış olan insanı suçluyorsun? Neden güzel anıları bir paket yapıp arada anmak üzere sandığına atmıyorsun?
Ha diyelim ki bu insan zaten berbat bir insandı ve sen onu bile isteye sevdin, hani aşkın gözü kör ya... E iyi ağla ağla çıkart o gözündeki körlüğü o zaman, aşk acısı çek ama yalnız başına mümkünse, ortalığa düşüp bağırmadan. Çünkü ortada bağırdığında ve onu "kötü" ilan ettiğinde, hem çok acıklı oluyorsun, hem de aşkın gözünden daha da kör bir çift gözün olduğunu düşündürtüyorsun. Paragrafın giriş cümlesinde yazdıklarımın olma olasılığı çok düşük hem. Çünkü, mutlu ve zevkli yaşanmışlıklar, dozunda acılı, sancılı iniş-çıkışlar insanı aşık eder; tam tersi halleri 'aşk' diye niteleyebilmek için cidden kişilikte bir mazoşizm eğilimi olmalı veya da başka bir şey olmalı, onu söylemeyeyim şimdi.
Bir de bu anlattığım taifenin şaşmaz bir davranış biçimi var, bu da çok dikkatimi çekiyor, ki cidden berbat: Hani bir taraf bırakıp gidiyor ya; geride kalan, o giden tarafın etrafındaki karşı cinsten yeni insanları derhal mercek altına alıyor. Olan yeni sevgili, olma olasılığı olanlar veya da hiç alakasız arkadaşlar... Hemmenn onlara diş bileniyor. Hani sanki o/onlar olmasa, bu ayrılık da olmayacaktı gibi... Bir kıskançlık krizleri, bir tripler... Yahu iş bitmiş gitmiş, sana ne! "Sana ne" olduğu gibi, o yeni birinin bunda suçu ne ki ona diş biliyorsun? Bunlar dışarıdan öyle sakil görünüyor ki. Sıcak havada kendi kendine eriyen dondurma gibi, eridikçe kendi külahını yiyip bitiriyorsun. Ne gerek var buna? Eğer karşılıklı aynı şiddette devam edemiyorsa, aşk acısı çekecek birisi, yapacak bir şey yok. Ama eski sevgilini ve başka insanları niye rahatsız ediyorsun? Bir süre dolaba koy kendini, olsun bitsin. Biraz soğu, kendine gel, sonra yine bir başkasını seversin.
Sadece bir durum var bu davranışları haklı kılabilecek: Karşınızdakinin müthiş bir yalancı olması. Evli olup ve evliliğinden hiç de vazgeçmeyi düşünmeyen, sadece çeşit arayan tipler misal. İşte bu tip bir insansa karşınızdaki ve baştan sona sizi uyutmuşsa tamam, ne deseniz yeri var. Eğer öyleyse beraberce sövelim.
Yok değilse, bırakın şu eski sevgiliyi gömme huyunuzu. O kötüyse, siz de kötüyü sevmişsiniz; sevmeseymişsiniz. O değersizse, siz de değersizsiniz; değer verilmeyecek olana değer vermeseymişsiniz. Madem ki sevmişsiniz, değer vermişsiniz; en azından kendi sevginize hürmet edin. Sanmayın ki karşınızdakini yerin dibine batırırken, siz göklere çıkıyorsunuz. Bilakis, siz böyle yaparak bizzat kendinizi; kendi değerinizi ve sevginizi, değil yerin dibine, yerin yedi kat dibine batırıyorsunuz.
YORUMLAR
Teşekkürler yorumunuz için Unfaithful O içgüdülerin kaka olanlarıyla savaşmakla mükellefiz; ki insan olmamın ve aklın hakkını verebilelim.