gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Pus - İnsan Atığı

24 Şubat 2019, 18.15
A- A+

Dünyanın bir başka yerinde, kasıklarıma kadar sise gömülmüştüm, bir Magrip pazarındaydım. Cehennem sıcağından sonra, hiç bitmeyecekmiş gibi bir yağmur yağmıştı yine ve görünen her şeyi de yarı görünür yapmıştı. Ellerimizde var olduğu belirsiz torbalar, bacaksız silüetler olarak süzülüyorduk bu pusun içerisinde. Saçmasapan bir semt pazarı ahalisiydik.


Üzerinde sinek bulutları olan kanlı etler asılıydı her yerde. Renk renk meyve sebzeler, pustan yapılma yekpare, beyaz bir tezgah üzerindeydiler. Sağa sola bakınırken, bu envai çeşit renk içerisinde bir çitf mavi göz gördüm, öyle güzellerdi ki... Şu Afgan kızı Sharbat'ın gözlerine benziyordu kızın gözleri. Limon sattığını, ancak dibine kadar yaklaşınca seçebilmiştim. Yere oturmuş, limon kasasını da önüne almıştı. Limonları alıp elli dirhem uzattım şerbet göze, sömürgelikten gelmiş ülkesinin kaderi Arapça, İspanyolca ve Fransızca karışımı bir dille anlaşıp, insan diliyle gülümseyerek ayrıldım yanından. Benim de içerisinde bulunduğum bu manasız kalabalık, yürüme uzuvlarından bağımsız deviniyordu sürekli. Rüya alemi gibi, gerçekle alakasız, sanki yerçekimsiz görüntülerdi bunlar.


 Sis neden bu kadar  etkilemişti beni bilemiyorum. Yerden yükselen bu tür görünmezlik bulutları, bazı ülke-bölge iklimlerinde oluşuyordu ve ben bu görüntüye her nerde rastlasam etkileniyordum aslında. Gerçeklikteki o pis, yalan taraf vardı ya, sanki onu görüyordum sisin içinde. Bütün pislikleri yere, o sisin içersine atabilir ve görünmez yapabilirdiniz. Geçtiğiniz an'dı önemlisi, sonra görünse de kaç yazardı ki zaten, siz gittikten sonra ve sis dindikten sonra...


O pusun içinde ben de bir şeyleri  kaybetmeliydim. İçimdeki pisliklere baktım; bencilliğime, söküp yerinden çıkardığım kalplere, verdiğim infaz kararlarına ve kibrime. İçimde ne kadar kötücül şey varsa, tuttum çıkardım onları yerinden. Kollarımı indirdim kalçalarıma doğru ve bırakıverdim. Bacaklarımdan süzülüp gitmişlerdi işte, ayaklarımın altındaydılar artık ve bana ait değillerdi. Arınmıştım! Bu kadar iyi olmaya alışkın olmayan ben, afallamış ama bir o kadar da hafiflemiştim sanki.


Artık, içim rahat, mutlu olmayı bekliyordum. Önümde "insan" olmaya engel bir şey kalmamıştı. Olacaktım! O bıraktıklarıma, başka insanlar basıp çiğneyecekti  ve bana ait o pislik; ezilmiş, ufalanmış, yamyassı şeyler haline gelecekti. Ve ben, baştan ayağa erdemli bir insan olabilmenin huzurunu yaşıyor olacaktım bu pazar çıkışında.


Pazardan çıkıp yürümeye başladım. Uzaklaştıkça mutlu olacağııma mutsuz oluyor; beni, 'ben' gibi hissedemiyordum. Hayır, yapmayacaktım, insan filan olmayacaktım işte! Aceleyle geri döndüm pazara, pusun içerisine daldım, emeklemeye başladım, köpek gibi kokluyordum sağı solu kendime dairi bulabilmek için. Bir yığın şey vardı yerlerde; biri kevaşeliğini bırakmıştı pusa, ilk onu gördüm, bir sürü çocuk olmaya heveslenmiş meni kalıntıları vardı üzerinde, hala ekşi ekşi kokuyordu. Bu kadar devasa bir çöplükte, daha önce hiç bulunmamıştım, daha önce bu kadar leş bir koku duymamıştım. Oysa ayaktayken çilek ve mango kokuyordu ortalık. Pus, kokuyu da mı saklıyordu demek.



 Sol dizim, bir şeyi ezmişti emeklerken, dönüp baktım; cenindi bu. Bir çığlık atıp kurtardım kendimi olmamış insan yavrusundan. Hangi günahın günahsızıydı bu çocuk, ne için terk edilmişti bu pusa, üzerinde kurumuş kalmış göbek bağıyla hangi lanet olası insandan bozmaya bağlıydı acaba hayatı elinden alınmadan önce! Devinen insan bacakları ve bu rastladığım insan safraları, alt üst etmişti beni. Üzerine basılmış ihanetler, bir ayağın altında dümdüz olmuş cinayetler, para hırsları, riyalar, egolar görüyordum. Kendi pisliğimi bulamamıştım daha, benzerlerini görüyor ama ayırt edebiliyordum kokusundan. 'Ben' kokmuyordu onlar.



 "Acaba bu yerdekilerin sahipleri, içlerindeki kiri buraya bıraktıktan sonra mutlu oldular mı?" diye düşündüm. Bir ben miydim geri dönüp özündeki kiri arayan. Herkes insan olacaktı da bir ben mi kalacaktım ucube. Panikledim, kalkıp gitmek istedim saframı burada bırakıp. O sıra birisiyle göz göze geldik, biraz sonra kavgaya tutuşacak olan ve birbirlerine paralize halde bakan vahşi hayvanlara benziyorduk. Öylece biraz kaldıktan sonra, "sen de mi pişman oldun" dedi bana. Hınçla baktım yüzüne cevap vermeden ve gözümü gözünden alıp yönümü değiştirdim. Demek ki vardı onun da kiri,pisi. O kirleri düşünüp iğrendim ondan. İnsan ne kadar da aptal olabiliyor. Oysa sadece, o da benim gibi biriydi; kötü de olsa, kendini arayan ve yalnızca kendine sadık olan biri.


Nihayet bulmuştum bana ait olanları. Hepsini düzeltip, özenle yerlerine yerleştirdim, ayağa kalktım. Kasıklarıma kadar insan, sonrası ne olduğu bilinmez bir şey olarak, içim rahat yürümeye başladım. Ayağımın altında eğilip bükülenleri, çatırdayanları hissedebiliyordum. Güzel gözlü kız limonlarını bitirmek üzereydi. İlk gördüğümde tiksindiğim üzerinde sinekler uçuşan kanlı etler, bana çok sıradan görünüyordu artık ve hatta temizce bir şeyler gibi…


İnsanların yüzünde manasız bir gülümseme vardı, belli ki rahatlamışlardı. Gördüğüm bu aptal suratların hepsinden iğrendim, hepsi birbirinin aynı ve mutluydular. "Rafine insanın dayanılmaz hafifliği" dedim içimden "pehh!!". Yaşayamazlardı ki bu pis dünyada bu biçimleriyle. Emindim; bir süre sonra, dönüp yine kendilerini arayacaklardı bu yeraltı pusunda; deforme olmuşlarını, elleriyle yuvarlayıp kabartacak ve çıkardıkları yere koyacaklardı yeniden...Yeniden olması gereken olacaklardı. Geç kalanlar, nafile çabalayacak, bir sonraki büyülü pusu bekleyeceklerdi çaresiz. Belki onları hiç bulamayacak, hep böyle aptal bir temizlikte kalacaklardı; ya da kendilerine yeni kirler beğeneceklerdi pis dünyanın tezgahından.


Bir an önce kurtulmak istiyordum buradan, adımlarımı sıklaştırdım. Hepsini küçümsüyordum; ne kadar acizdiler, kendilerine yapay bir temizlik edinmişlerdi ve sanki hiç kirlenmemiş gibi aptal aptal gülümsüyorlardı. Kimi kandırıyorlardı ki !


Neredeyse koşar adım yürürken, sisin içinde emeklerken gördüğüm bir çift gözün sahibiyle karşılaştım yine. Yüzünde gülümseme yoktu, ne kadar sahiciydi. Beni görünce, ince dudakları gerildi, hafifçe yukarı kıvrıldı uçları. "Acı tebessüm" tam da böyle bir şey olsa gerekti. O biliyordu, belli ki daha önce tecrübe etmişti bunu, anlayışla gülümsedi bana ve çekip gitti yanımdan. İki, ancak safrasıyla mutlu olabilen, kendine sadık ucube olarak, ayrı yönlere doğru yürüdük ve omuzlarımızın arkasından son bir kez baktık birbirimize. Son bakışta aşık olan, iki potansiyel aşıktık. Yine de yürüdük gittik yolumuza. O bakışı, ebediyen saklayacaktık.






YORUMLAR

25 Şubat 2019, 10.05
Yürekten teşekkür ederim güzel sözlerin için Bay Samsun. Yıllar önce, buraya şöyle bir arada bakıyorken, ilk kez bu nickle görüp yorum yapmıştım yazına. Sonra uzun süre hiç bakmamıştım. Çok derin bir yazıydı hatırlıyorum, son yazdığın gibi... Sendeki bu derinliğe ve derini görebilme haline hep saygı duydum, duyacağım. Yorumun kıymetli, belki sonra üzerine bir şeyler söylemek isteyebilirim... Sağlıkla, derinlikle kal. smile Resmi
26 Şubat 2019, 02.30
Babettem teşekkür ederim güzel sözlerine. Bu tip yazıları da seven birileri olduğunu bimek çok güzel. Çok sağlam okuyucusun, yazının etinden, sütünden, videosundan, şusundan ve busundan, tam kapasite yararlanabiliyorsun :) Tool en sevdiğim gruptur desem yeri var. Bence onlar müzik grubu olmanın çok ötesinde bir yerdeler. Müzikaliteyi geç, şarkılarının sözleri, deşifre etmek üzere bu dünyayın içini dışına çıkarır, aynı insanın içini dışına çıkarıp tersyüz ettiği gibi... Çok sevindim sevdiğine. Önerdiğin kitabın konusuna da baktım. Eminim okuduğumda ben de onu çok seveceğim.


Mevzulara gelince: Kişinin, kendisiyle nasıl baş edeceği, handikaplarının çokluğu ve şiddet derecelerine göre kolaylaşabilir veya zorlaşabilir. Ve bunlarla baş ettiğinde, kendisine yarattığı yeni "ben" algısı onu mutlu etmiyorsa, dediğin gibi kaos olur, hamspter çemberinde döner gibi bir çıkmaza girebilir insan. Kafayı tek tutmak için en sağlamı, kendini fazla hırpalamamaktır. Çünkü sahiden, işin içinden çıkamamak da vardır Bebettom smile Resmi


26 Şubat 2019, 02.34
Onlar çok acayip şeyler Şehr-i. Gün gelir başkası yer; gün gelir, temizlenmiş oluşunu kıskanıp kendileri gibi kirli ol diye alıp sana yedirirler onları. Sonra kemikleşip kalır içinde, asla bir daha çıkaramazsın içinden. O bırakmak istediklerimiz, türlü çeşitli kılıflarda görünebilirler insana; koyduğun ilk teşhisin aksine, iyice bir şeyler gibi hissettirebilirler kendilerini, sisin içine bıraktığın gibi geri toplamak istersin. Acayiptirler velhasıl, yaz yaz bitmez.


Burnunun ucundaki sivilceyle baş edemeyenler, konu dışı. Onlarda zaten bir farkındalık yok, böyle dertleri hiç yok. Onlardan daha iyisi yok be Şehr-i :) Çünkü söz ettiğin gibi güç istiyor bu işler. Yüzleşmek gerekiyor önce elbet. Sonrası bildiğin çarpışma. En çok kendini incitiyorsun, hem de hunharca... Yeterince güçlüysen çıkıyorsun, yoksa dip. Üstelik dibin dibi de yok. Risk yani... Kendinle uzlaşabilirsen ne ala :)


*Yine ayırdım yorumları. Ne oluyor bana smile Resmi Yok yok, bir şey olmuyor! Mevzular uzun, konular derin çünkü, ondan .p
26 Şubat 2019, 20.44
Kuzular Koyunlar nerede ? Cezbe :)
27 Şubat 2019, 08.01
Okan'ın durumunu görüyorsunuz smile Resmi : Birey, kent yaşamından öyle bezmiştir ki; doğayı ona hatırlatan her şeye sarılmak, onun bir parçası olmak, onunla bütünleşmek için mütemadiyen çabalamaktadır. Bu yüzden koç'lu, möö'lü yazılara doyamaz. İlla ki bir de koyunlardan, kuzulardan dem vuralım ister. Kendisi, derhal bir köy ortamında yeşile yayılmalı, kuzucukları kucağına alıp kulaklarını sevmelidir. Eğer şartlar kentten ayrılmasına elvermiyorsa, kuzu kolunu fırınlayıp tandır yapabilir. Sonuçta o da doğayla bütünleşmektir bi nevi. Gmsnn'nin yaptığı "na bu kadar böyle kuzu kolu tandır" tarifini, müstehzi yorumlar yapılan eski bir blogun altında bulabilir. Cezbe de illa ki yazacaktır kuzuların me'leştiği bir blog, müsterih olsun kendisi .pp
01 Mart 2019, 16.56
Teşekkür ederim Sedenay, çok zarifsiniz smile Resmi
02 Mart 2019, 09.05
Açıkcası yazıyı görünce çok uzun geldi ama okumaya başladığımda nasıl bittiği anlamadım.

süpersiniz.
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın