Anason kokan anılar...
13 Kasım 2019, 18.32 A- A+
Arabasını park edip geniş caddenin, renkli vitrinleri arasında ilerlerken, Hızla değişen İstanbul'a ayak uyduran o işlek caddeye ne kadar yabancılaştığını fark etti. Caddede değişimden nasibini almış bir çok yeni mekana kucak açılmıştı.
Bir türlü alışamadığı bu değişimi hiç sevememişti! Gösterişli binalar, lüks mağazalar ve restaurantlar, hatta bu değişime ayak uydurmuş insan ilişkileri ve insanlar. Belkide bu yüzden özlüyordu geçmişi. Samimi insanları ve onlarla kurulan çıkarsız dostlukları..
Yolun karşısına geçtiğinde fark etti. Yıllardır köşe başında duran bordo brandalı sevimli cafe gitmiş, yerini cansız mankenlerin aldığı lüks bir giyim mağazasına bırakmıştı.
Mağazanın yanından köşeyi dönüp arnavut kaldırımlı dar yokuşun başında, derin bir nefes çekti. Caddenin şatafatından uzak, geçmişin izlerini taşıyan bu sokağa O, gittiğinden beri yılda bir uğrar olmuştu...Sayısız defa O'nun kolunda çıktığı bu yokuş, az ilerde ki antikacı dükkanı ve Agop'un meyhanesi.. İstanbul'un unutulmaya yüz değerli bir anı defteri gibiydi..
Geçen zamanın yıpratıcı gücüyle, gri tonların hakimiyetine teslim olmuş bu eski İstanbul sokağı, Rum ve Türk kültürünün en güzel senteziydi. Asırlık tarihiyle mağrur ve gururlu bir o kadarda yorgun görünüyordu.
Şimdilerde insanların, konserve gibi sıkışıp kaldığı camdan binalar yerine, buram buram tarih kokan bu güzel sokak, kim bilir ne dostluklara şahit olmuş, ne renkli yaşamlara tanıklık etmişti...
Defalarca kez birlikte çıktıkları bu yokuşu, Yalnız yürümenin ağırlığını hissetti tüm benliğinde..
Markiz apartmanının önünde ki çingene kadın, rengarenk çiçeklerini kaldırıma yerleştirirken farkında bile olmadan sokağın sadeliğini taçlandırmış, güzelliğine güzellik katmıştı.
Daha önce birlikte fotoğrafını çektikleri cumbalı ahşap ev ise çingene kadının çiçeklerine nispet yapıyordu. Penceresinden sarkan sakız sardunyalarıyla. Hemen karşısında ki ahşap evinde restorasyonu bitmiş, camında ki beyaz işi perdede makyajın son dokunuşu gibi kusursuzluğunu tamamlamıştı.
Sokak, bu haliyle usta bir ressamın baş yapıtı bile olabilirdi.. Bir kaç adım ötede ki, antikacı dükkanın önünde durup iç geçirirken ''ne çok severdi bu dükkanı'' diye düşündü... En az içindekiler kadar eski o, dükkan, acı ve tatlı nice anıya ev sahipliği yapmanın haklı yorgunluğunu gizleyemiyordu sanki.
Vitrininde duran Kırmızı kadife koltuk, hemen yanında ki sehpa ve üzerindeki boş fincan, az sonra dolacak demli bir çayla, yarım kalmış bir sohbeti tamamlamayı bekler gibiydi.
Çoğunlukla bir yere yetişecekmiş gibi koşa koşa çıktıkları bu yokuşu, ağır ağır çıkarken zihninin en kuytularında saklanan anılar birer birer canlanıyor, asla değiştiremeyeceği bir gerçeğin, çaresizliğinde hatıralarıyla buluşuyordu. O gittiğinden beri tek yapabildiği de buydu zaten..
Eskisi gibi değildi artık zamansız gidişini sorgulamıyordu. Keşkeleri de bırakmıştı. Yokluğuna alıştığından değil de, çaresizce kabullendiğinden.
Öyle kolay olmamıştı kabullenmek, yeri de hiç dolmamıştı zaten. Acının insanı nasıl büyüttüğünü de, öğrenmişti üstelik, en beklenmedik zamanda..
Yokuşun bir üst sokakla kesiştiği noktada elini cebinden çıkartıp aşınmış mermer basamakları çıktı ve yavaşça açtı kapıyı.. Her köşesine can dostunun izleri sinmiş o, Rum meyhanesi ve anason kokan adam, Agop baba...........
Tıpkı son bıraktıkları gibiydi,Tahta masaların üzerine özenle serilmiş beyaz örtüler, sağ köşede duran gramafon ve duvardaki sararmış fotoğraflar...
Değişen İstanbul'a ve dostluklara inat, Hatıraların anason tadına karıştığı sıcacık anıların Duru Zamanlar(ın) da buluştular.. İçinlerin de büyüttükleri hasret ve özlemle....
(Demirkazık Dağı tırmanışında kaybettiğimiz müzisyen, can dost, güzel insan Tanju Duru'nun anısına)
YORUMLAR