gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Yaşamak!

10 Aralık 2019, 23.25
A- A+
Merhabalar...
İlk bloğumu yazdığımdan bu yana uzan zaman geçti.
Yine bir blog yazmaya karar verdim.
Umarım okuduğunuzda keyif alırsınız.
Yine tekrarlıyorum. Bu kadar usta kalemin olduğu bir yerde benim yazdıklarım amatördür.
Emeğe saygı duyup benim gibi blog paylaşan diğer arkadaşların yazılarını okuyup yorum yapan herkese şimdiden çok teşekkür ederim.


YAŞAMAK!

Neyi nasıl ne zaman yaşayacağını planlamak mıdır asıl yaşam? 

Yoksa bir ağacın dallarını ve köklerini yeryüzüne yayma kararını kendisinin verememesi gibi midir?

Alt alta yazılan iki soru ve cevaplarını birlikte arayalım...

Yeryüzünün bize sunduğu öyle imkanlar var ki biz imkanlarımızı bilmeden yada öğrenmeden hayatımızda ki kaygılarımızla kavga ederek nefes alıp veriyoruz. Bu duruma doğalı bu diyelim ya da buna mecburuz diyelim hatta ve hatta sistemler kanunlar kurallar bizi böyle yaşamaya yönlediriyor diyelim.

Karşımıza çıkan fırsatları değerlendirmek ya da kötü bir olayı engellemek bizim tasarrufumuzla olduğu gözükür. Her iki durumda olumsuz bir sonuç çıkarsa keşke kelimesini kullanırız sürekli. Olumlu olsa hemen şu cümleyi kurarız: "Ne güzel bir iş başardım."

Kendi kendimize yetebilme gücü bize verildi. Yaratılan bütün eşya bizim emrimize sunuldu. Biz öyle yeteneklere sahip varlıklarız ki kapasitemizin ne kadar yüksek olduğunu anlayamadan ömrümüz geçiyor. Kaygılarımız ve korkularımız bizi biz yapan aklımızı düzgün kullanmamaya itiyor sürekli.

Kurduğumuz her hayalin içimizden geçen her düşüncenin bir niyet olduğunu ve mücadeleye değer olanları için savaşmamız öğretildi bize. Daha biz yaratılmadan. Bakınız etrafınıza savaşan insanları göreceksiniz. Hayatta kalmak için. Mutlu olmak için. Sağlıklı olmak için. Para kazanmak için. Ve daha güçlü olabilmek için.

Bizim içimizde varoluşumuzdan bu yana bir yaşam mücadelesi var. Bu mücadele her zaman devam edecektir. Ölüm her insanın yaşayacağı bir şey. Peki biz bu yaşamımızda istediklerimizin yüzde kaçına şahit olduk? Karamsarlık yapmak değil amacım. Amacım Sorulan soruların cevabını bulmak.

Bir ağaç düşünelim. Tohumdan yetişmeye başlıyor. Önce filizleniyor. Sonra Fidan oluyor. Toprak onu benimsiyor. Ve onun köklerine yer açıyor. Ağaç Büyüyor. Kocaman bir gövdesi bir sürü dalları ve budakları oluyor. Toprağın altında da metrelerce kökleri oluyor. 

Bir ağaç misali yetişen insan kendi kendine yer açabilmek için birbiriyle savaşıyor ve zalim oluyor. Buna ben mücadele ediyorum benim hakkım diyerek bahane ararken düşünemiyor gerçeği benimseyemiyor. Onun yaşaması gereken alan belirlenmiş. Sadece o alanda köklerini salıp sınırı aşmaması konusunda uyarıldığı halde hırsı yüzünden kimini işinden kimini aşından kimini canından ediyor.

Bir plan yapmadan yaşamak hatalıdır. Önümüze bir hedef koyarız. Bu hedefe ulaşmak için mücadele ederiz. Sonuçta ömrümüz ve gücümüz yeterse başarılı oluruz. Ama doğru giden bir tren bir anda raydan çıkabilir. Aklımız bir anda yetersiz kalır. Hedefe ulaşmak için istemesek de kötü davranışlar sergileyebiliriz.

Bize verilen bir cuzi irade var. Buna doğruyu ve yanlışı ayırma gücü denir. Bunu sağlayan akıldır.
Biz bu küçük iradeyle yaşama alanımızda yani dünyamızda daha rahat ve huzurlu yaşayabilmeyi çok paraya daha çok güce bağladık. Altının çizerek belirtmeliyim ki budur huzursuzluğun ta kendisi.

Nasıl desem. Bize sunulan dünya hayatını aslında öyle yanlış algıladık ki asıl yaşanması gereken hayattan çok uzaklaştık. Kaygı ve korku içinde zamanımız akıp geçiyor. 

Biraz daha indirgediğimizde kimimizin kaybetme korkusu, kimimizin aldatılma korkusu, kimimizin yalnız kalma kaygısı. Bunlar bizim asıl duygularımızı yaşatmıyor. Biz sevgiyi yaşıyoruz sanıyoruz. Ancak altta yatan kaygılar daha baskın çıkıyor ve sürekli sorgu mekanizmasında geçiyor yaşamlar. Ve doğal olarak bunaltıyoruz kendimizi ve insanları. Bir de bakıyoruz ki elimizde var olan sevgi de kaybolup gidiyor. 

Acı bir örnek. Anne baba ölür kardeşler miras kavgası yapar. Birbiriyle küserler. Belki birbirlerine zarar verirler.

Huzurlu olmak istiyorsak hepimizin şunları yapmalıyız.

Plan yaptığımızda gerçekleşmeyebileceğini düşünerek yola çıkmalıyız. Ağaç gibi kendi kendine büyümek yerine mücadeleden asla vazgeçmemeliyiz. Kimsenin omuzuna haksız yere basarak yaşamaya çalışmamalıyız. Güvensizlik hastalığına yakalandıysak bir an önce kendimizi tedavi etmeliyiz. Samimiyetine inandığımız insanların hatalarını kullanarak başarı elde etmemeliyiz.

Bize çizilen bir kader yazısı var. İlla istediklerimiz olacak diye bir kural yok. Razı olup defter kapatmayı da bilmeliyiz. Hayatta zaten bir ton olumsuzluk var. Kendi içimizde asıl hayatı yakalamalıyız.

Ve Çok veya Az verilen rızkın bir imtihan olduğunu asla unutmamalıyız.










YORUMLAR

12 Aralık 2019, 02.53
Güzel bir niyetle başlamış yazı ,
Sorular sorulmuş ama sorunun cevabını bulduğunu nereden çıkardınsa yorum ile bitirmişsin sevgili dostum.
cevapları milyarlarca yıldır tam olarak asla bulunamamış sorular sorup iki paragrafla kurtulamazsın .
İnanırsın inanmazsın o tartışılır ama inançlıysan bir hadisi şerif de Allah'ın peygamberi '' kader ilmini ben bile bilmiyorum '' demiştir. O cevap doğru mudur ? o bile tartışılır .
İnsan Allah'a en benzer varlık neticede yaşamı biz belirlemiyoruz deyip tasavvufi bir tavır sergilersen Allah'ın ilk emrine karşı çıkıyorsun . Yok Her şey benim emrime verilmiş elbette potansiyelimi kullanacağım dersen tekamül edebilir ruhun ama bedeli günahkar olmak oluyor . 
Huzurlu olmanın tek yolu iç savaşları tek tek kazanmak egonu yenmek ve ilerlemek ama huzur din inanç ve hatta hedef kişisel kavramlar toplumsal değil . 
Ayrıca salt sevgi kavramıyla uğraşmak büyük hata hepimiz en kötümüzden en iyimize içimizde elbette sevgi taşıyoruz ama ana duygu sevgi mi ?
Az veya çok verilen rızkın imtihan olduğunu unutmayalım demişsin çok  hoş ama imtihan orada mı hakikaten yoksa az veya çok verilen rızkın nasıl tüketildiğinde mi ?
Az veya çok neye göre ? 
Benim üç ofisim var mesela 8 personel çalıştırıyorum 5 ayrı kira ödüyorum 3 ofis kendi evim ve ailemin evi ortalama değil bak net aylık 65 000 TL standart giderim var bu bu ülkenin yüzde ellisinin senede görmediği bir rakam az mı çok mu orasına sen karar ver her gün sabah 6 da başlayıp gece 23 00 de biten bir tempo ile son 12 yıldır çalışıyorum sence bu nasıl bir iç kaos yaratır ?
iki ay iş olmasa personel çıkarmak zorunda kalacağını bilmek ve bu durumda vicdanen ve insani yönden rahat olmak nasıl mümkün olabilir ? Benim bir personelimin 2 kızı var ikisi de engelli mesela 
o adama nasıl bir yol önerirsin inanç kapısından bakarak. 
Düşünmez misin ben aç olsam da onu çıkarmam işten diye ?
Senin yukarıda sorduğun soruya başka bir örnek ile müdahil olayım istiyorum 
İki yıl önce servis şöförü rahatsızlanarak yola çıkamıyor telefon ediyor ve ben diyorum ki benim kardeşimin eşine sen al bugün servisi O da tamam abi diyor servisi alıp personeli toplarken bir motosikletli çocuğa vuruyor ve çocuk ölüyor . 
Çocuk 16 yaşında ehliyeti yok belli ki üç kuruş kazanmak için sabahın köründe motoruyla yollara düşmüş burada kader birini katil birini maktul yapıyor benim eniştem karınca incitemez derdim ama katil oldu yasal olarak haklı olan o ama vicdanen yıkılan yine o 
Sabah şoför hastalanmasa idi ve dahi ben enişteme bir dakika geç haber verseydim o çocuk bugün hala yaşıyor olacak mıydı bu  sorunun cevabını çok merak ediyorum 2 yıldır.
Özetle güzel dostum 
Bu yorum şu iki soruya yaslanır...

Öleceğini bile bile yaşayabilme gücü tanrısal olmayı gerektirir

İnsan ne kadar Tanrı ne kadar insan ?   Eğer öyleyse 
Ne zaman Tanrı ne zaman insan  ? 
12 Aralık 2019, 21.27
Sevgili dostum...

Direk sana söyleyeceğim elzem bir konu var. 

Yorumunu okudum  bir kaç defa. 

Öncelikle  Alemleri Yaratan hiçbir yaratılana benzemez. 

Bunu lütfen bir cebine koy.

Gelelim benim anlatmak istediğime....

İnsanların her biri bu dünya da imtihan için vardır. Amacım kişilerin eksik ve hatalı olduğu tarafları anlatmak değil sadece nefsin bir hastalığı olan dünya hırsını dile getirmekti.

Tasavvuf insanların manevi aleminde yani ruh manevi kalp nefis gibi gözle görülmeyen ve insanı insan yapan değerlerini güzelleştirerek davranışlarını da güzel ahlaklı olmasını sağlayan bir ilimdir.

Bu ilim hiç bir zaman Allah'ın emrine karşı gelmek değildir. Ve Bütün insan aleminin içinde bulunduğu kaos ya da sürekli ola gelen kötülüklerin sebebi maneviyatında olan hastalıklardır.

Şimdi biz bu Dünyada varız. Ve elbet öleceğiz. Bunun kaçışı asla yok. Allah Evveli ve Ahiri olamayan Yani Başlangıcı ve Sonu Olmayandır.

Bizim her yaratılandan üstün olmamız akıl nimetinin bize verilmesidir.

Dediğin gibi yüzyıllar boyu çaresi aranan tek bir manevi hastalığın cevabını çok kısa bir yazı da vermek biraz zordur. Ancak bilmeni isterim. Bizim ölümden sonraki hayatımızda yaşadığım her an kendi cuzi irademizin bir yansıması olacaktır. Şunu şöyle örnekleyebiliriz.

Biz hayatımıza hangi surette  geleceğimizi bilemeyiz. Sarı saçlı mı esmer mi renkli gözlü mü mesela. Bu Bizi Yaratanın tasarrufudur. Ancak Biz biliyoruz ki insanlık alemi var olduğundan bu yana iyi ve kötünün kavgası vardır. Bu da şunu açıklar. Dikkatle okumanı hatta ve hatta senin gibi düşünenler varsa onların da okumasını rica ediyorum.

Benim ve senin dünyaya gelmen sana ve bana verilen her şeyin bir sebebi bir amacı vardır. Biz bu dünyada yaşarken uymamız gereken kurallar vardır. İnsanlar buluğ çağına erdikleri an da artık imtihan başlar. Ve bu imtihan da bize verilen doğruyu ve yanlışı ayırma gücü devreye girer. 
İşte burada Bu iradeyi düzgün Kullanmamız için Bize Uyarıcı olarak Kitaplar Ve Peygamberler gelmiştir. Ve bu Kurallar ve kaidelerin hepsine Biz Din deriz.

Şu anda senin en son sorduğun sorulara cevap vereyim:

Öleceğini bile bile yaşayabilme gücü Tanrısal olmayı gerektirir demişsin.

Evvela Ölüm ve Yok Oluş Tanrısal olma sıfatının zıttıdır. Çünkü Seni Yaratan Ölümlü olamaz.

İnsan ne kadar Tanrı ne kadar insan demişsin.

İnsan hiç bir zaman Tanrı değildir. Sadece karar verme konusunda özgür bırakılmış bir varlıktır. Yani benim verdiğim karar ölümden sonraki yaşantımda karşıma çıkacaktır. Şüphe yok ki insan acizdir hiç bir zaman büyük değildir. Ve Kibir Allah'ın en çok gazaplandığı günahtır.
Ama sordun madem sana açıklayayım. Allah'ın bazı sıfatları Kendine hastır. Bazı sıfatlarını insanlara vermiştir. Zati ve Subuti sıfatlar bunları araştırmanı tavsiye ederim. 

İnsan hiç bir zaman Tanrı değildir. İnsan acizdir. İnsan kendini hiç bir zaman büyük bilmemelidir. Sadece imtihanı gereği insana karar verme yeteneği verilmiştir...









 
14 Aralık 2019, 20.52
Sadece ezber bilgilerden ehli sünnet vaizlerinden duyulma olduğu çok belli olan bir yorum olmuş
Sen tartışmak istiyorsun. 
Ama bu benimle olmayacak :)
Basit bir tavsiyem olacak sana 
EZBERLEME. "OKU" 
Bak Allah'ın tavsiyesi ile benzer ve hatta aynı 
Gördün mü :) 
15 Aralık 2019, 21.08


Sağlıklı düşünebileceğin bir zaman olduğunda benimle irtibata geçebilirsin...
Susmak güzel bir cevap olacak senin için...


Kişi her halinden anlatır kendi benliğini.
Belki de okuduğum kitapları sana anlatsam ( Ya da Ayın İkiye Bölündüğü zaman da yaşasan)
Değişen hiçbir şey olmayacaktı sanırsam senin için...

Vaiz dinlemek çok güzeldir. Tavsiye ederim. 


Not:

Tartışmaya değer biri olmadığına kanaat getireli çok oldu. 
He bu  arada unutmadan söyleyeyim.
Bir ihtimal doğru olan gerçekleri 5 yaşında ki çocuğa anlatır gibi anlattım :)



15 Aralık 2019, 21.37
"Ene ene, ente ente" diyenin "Ente Rabbiy er_rahim" demesi iki dilim kuru ekmeğin yokluğuna bakar.

Bence "Leküm diniküm veliyedin" deyip konuyu kapamak lazım gelir.. 
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın