gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

ANILAR DEVAM ..

08 Mart 2020, 14.08
A- A+
İlkokula başlamama bir iki yıl var. Nedime halamla İsmail dayımın kızları Sabiha ile Nazmiye bizde kalıyorlar...
Bekir dedemin annesi Cemile nine ile, Hanife ninemin babası Osman dede yan yana odalarda yaşıyorlar. Birinin kocası diğerinin karısı ölmüş.( Gerçi şimdi hiçbiri kalmadı. Sıra bende... "O iyi insanlar, o güzel atlara bindileerr; gittiler!")
( Biz konumuza dönelim,enseyi karartmayalım;sözü kopardığımız yerden düğümleyip, devam edelim!)
Cemile nine bir gün evin yan tarafındaki çöplüğe çöp döküp dönerken düşüp kalmış. Felç gelmiş. "İnme indi." dediler. Kötürüm kaldı. Belden aşağısı tutmuyor. Bir hayli de şişman...Her sabah Bekir dedemle Hanife ninem ve ev halkından kim varsa yardımlaşarak nineyi sundurmaya çıkarıyorlar. Akşama kadar orada oturuyor. Akşam gene odasına götürüyorlar.
Biz üç çocuk; çerçiden, eski yün çorap, kilim parçası... vb. şeyler vererek birer düdük,leblebi, keçiboynuzu...vs. almışız. Bekçi düdüğü benzeri şeyler! Sundurmada öttürüp koşuyoruz.
Dede odasında rahatsız olmuş. Çıktı "Öttürmeyin şunları!" diye bize çıkıştı. Nineyle hiç geçinemiyorlar ya! Nine "Öttürün kızanlarım! Bir düdük de bana alın; sabahtan akşama kadar öttüreyim!" diyor... Allah rahmet eylesin; nur içinde yatsınlar...
Osman dede sert huysuz bir adam... Daha önceki bir yazımda anlatmıştım: Altınlarını bir konsolosluk görevlisine kaptırdığı için bir türlü sıkıntısını, huzursuzluğunu, huysuzluğunu üzerinden atamadı. Düdük sesinden rahatsız olması da çok doğal.
Evin önündeki sundurmanın bir ucunda bir ocak, ocağın yanında da su dolu bir ibrik var. İbrik ocağın yanında duruyor ki; içindeki su her zaman sıcak, ya da ılık abdest almaya hazır olsun.
Biz çocuklar her zaman sundurmada koşturup duruyoruz...Bir gün koşarken ayağım bir şeye takıldı düştüm. Alnım ocağın yanındaki ibriğin ağız kısmına çarptı; çok derin yaralandım. Rahmetli Hanife ninem koştu telaşla ocakta bir bez parçasını yakıp yaranın üzerine bastırdı. Ben acıyla kıvranıp ağlıyorum. Sonradan fark ettiler ki; ninemin telaşla yakıp alnıma bastırdığı bez parçasına ocaktan bir kor yapışmış! Yaranın yanında bir de yanık yarası açılmış.
Gözlerim kapandı; yüzüm şişti. Uzun süre alnımda yara izi yanında da yuvarlak bir yanık iziyle yaşadım. Rahmetli ninem beni çok sever; her zaman koruyup kollamaya çalışırdı. Ama böyle görünür, görünmez kazalar da oluyordu.
Bir gece bana banyo yaptırmak için hazırlık yaptı. Köylerde ağaç gövdesinden oyulmuş tekneler hem çamaşır, hemde küçük çocukları yıkamakta kullanılır. Büyükler evin bir köşesindeki hamamlık denen bölmede banyo yaparlar.
Kış günü beni üşütmemek için kuzineyi iyice harlatmış. Tekneyi de yanına yanaştırmış. Tekne, çamaşır yıkaya yıkaya kayganlaşmış. Beni yıkayıp çıkarmak için ayakta durularken ayağım kaydı sağ kolum kızgın kuzineye yapıştı. Ninem çığlık çığlığa yan komşuya:" Ben kızanı yaktım! Ne yapayım?" diye seslendi. Evde ikimizden başka kimse yok. Komşu kadın lahana turşusu koy üzerine dedi. Koluma lahana turşusu koyduk.
Ertesi gün dedem Lüleburgaz'dan bir yanık merhemi aldı. Kolum derin yanmıştı ama hiç iz kalmadı.
Rahmetli ninem; başa gelen böyle uğursuzluklar, felaketler için "İbiş oğlun görgüsü." derdi. Her kimse o İbiş oğlu hayli felaketler yaşamış vartalar atlatmış olmalı!!!

YORUMLAR


Henüz yorum yapılmamış :( Yazık ama blog sahibi senin yorumunu bekliyor olabilir

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın