Nostalji
11 Mart 2020, 17.18 A- A+
Nostalji
Yaşantımızda bazı nirengi noktaları, kilometre taşları vardır: Doğum, yürümeye, konuşmaya başlama, sünnet, kızlar için ilk adet görme, nişan düğün,ilk çocuğun doğumu, orta yaş, yaşlılık, torunlar... Ölüm! Her ölüm erken ölümdür. Bazı ölümler çok çok erken ölüm! Evladınızın sizden önce ölümü... Acı! Onulmaz yürek yangını! Ancak bugün acıları kendime saklayıp; başka konulara değinmek istiyorum.
Kepir'den altı yıllık öğretmen okulu yaşantımdan söz edeceğim: Köyümü, çocukluğumu, prevantoryumu anlattım; ama Kepir Tepe'yi anlatmadım.
Kepir: Özlü kil, balçık, yapışkan toprak demek. Kepir Tepe, böyle bir tepe ve bu tepede kurulu önceleri köy enstitüsü, 1952'den itibaren altı yıllık ilk öğretmen okulu olarak eğitim öğretim veren bir okuldu.
Okul çevresinde dolaşırken; eğilip kalkarak garip bir Kızılderili dansı yapan bir çocuğa rastlarsanız; o,ayakkabısının tekini, kepirin yapışkan çamuruna kaptırmış,tek ayak üzerinde zıplayarak kurtarmaya çalışan talihsiz bir öğrenciden başkası değildir!
Biri bana bir gün Kepir Tepe' yi özleyeceğimi söylese, inanmazdım. Özledim! Hem de çok özledim. En çok da neyi özledim biliyor musunuz? Diktiğim altı çam fidanını! Eğer yol ya da bina yapımı nedeniyle sökülmedilerse, şimdi altmış beş yıllık kocaman ağaçlar olmuşlardır. Otuz öğrencinin diktiği altışar fidan şimdi yüz seksen ağaçlık bir çam korusu olmuştur herhalde.
On iki yaşımızda, henüz çocukken,ve henüz "köylülük" kimliğini kuşanmamışken, şimdi tam olarak "şehirlilik"e de geçememiştik. Kepir şehir değildi. Köy de değildi. Bir ana bina, yemekhane, revir, birbirlerinden birer kilometre kadar uzaklıkta dört yatakhane, öğretmen ve idarecilerin evleri, çamaşırhane hamam, meyve bahçeleri ile bir tür koloni.
Kepir Tepe Lüleburgaz'a beş kilometre mesafede, İstanbul asfaltının sağında ve solunda yer alan binalardan oluşuyordu.
Hazırlık sınıfı, ve birinci sınıftan altıncı sınıfa kadar yedi sınıfta altı yüz öğrenciydik. Milli bayramlarda, hafta sonlarında, şehre iniyorduk. Öğrenci kafilesinin bir ucu okulda, bir ucu Lüleburgaz'da - "Lüle"sini atıp sadece "Burgaz" olarak söylenir.- garip bir istila gücü gibi şehre bir girişimiz vardı ki görmeye değerdi. Her halimizle o kadar farklıydık ki ne köylerden alışverişe gelenlere benziyorduk ne de yerli halka.Bir gereklilik sonucu okul müdürü kaymakama ya da emniyete telefon edip de "Bizim öğrencileri toplayıp getirin." dese, yetkililer tek soru sormaya gerek duymadan, tek kişi kalmaksızın, hiç yanılmadan hepimizi toplayabilirlerdi.
Burada özellikle Salih Tosun'dan söz etmezsem haksızlık olur: Bir milli bayramda Salih'e diz üstüne kadar gelen paçalı; ağı körüklü, yanları kaytanlı, kırmızı kuşaklı bir efe çakşırı; başına, çiçekli püsküllü,bir efe başlığı, ayağına burunları kıvrık efe ayakkabısı giydirdiler. Öyle bayram kutlamalarına katıldı. O bayramdan sonra bu giysileri Salih'ten geri almak mümkün olmadı. Her hafta sonu o kıyafetle Salih kasabada efe pozlarında turladı durdu!
Hiçbirimizin o güne kadar bir bisikleti olmamıştı- daha sonra da olmadı.- Burgaz'da eskiden futbol sahasının da yer aldığı geniş bir arsa vardı. Bir adam arsanın bir kenarına beş altı tane külüstür bisiklet koymuş saati bir liraya kiraya veriyor. O tarihlerde bir lira bize göre oldukça kıymetli. İki kişi, bazen üç kişi bisiklet kiralayıp sırayla biniyoruz. Daha doğrusu binmeye çalışıyoruz. Biraz da olsa sürmeyi öğrenen turlamaya başlıyor. Arsanın bir tarafında eski kale direklerinden biri ayakta kalmış. Bisikletle sahada turlayan her çocuk en az bir kere o direğe tosluyor! Sanki o direkte sihirli bir çekim gücü!
Akşama doğru dönüş başlıyor. Yemeğe yetişmek lazım. Geç kalan aç kalır.
Kepir'le ilgili çok anı var. Belki devam ederim.
AliÇ.
YORUMLAR