Deliler ve Dahiler
26 Mart 2020, 20.57 A- A+
Deliler ve Dahiler
Delilikle dahilik arasında çok ince bir çizgi vardır. Deli, kafatası zekasına dar gelen adamdır. Her deli biraz dahi; her dahi bir hayli delidir. O nedenle, deliler de dahiler de normal zekaya sahip insanlarca yadırganan, anlaşılamayan adamlardır.
Bir tımarhanenin önünde adamın arabasının bir tekerleği fırlayıp gitmiş. Tüm contaları dağılmış. Yedek lastiği de yok... Kara kara düşünürken; tımarhaneden biri seslenmiş." Diğer üç tekerlekten birer conta sök, düşen tekerleği bu üç contayla yerine tak. Bir tamirciye kadar böyle gidebilirsin demiş. Bu öneri adamın aklına yatmış. Öyle de yapmış. Ayrılmadan önce öneride bulunan adama " Birader burası akıl hastanesi değil mi?" diye sormuş. " Evet, burası bir tımarhane, bizler de deliyiz; ama aptal değiliz." diye karşılık vermiş adam.
İnsanlar bir yakınları, arkadaşları hastalanınca üzülür; "Geçmiş olsun; Allah tez zamanda şifalar versin." diye temennide bulunur. Deliler de hastadırlar; ama onların hali mizah konusu yapılır. Oysa;" ölüsü olan bir gün, delisi olan her gün ağlar" diye çok veciz bir atasözümüz vardır.
Akşam olmuş; bahçede dolaşan, oynayan deliler birer ikişer koğuşlarına dönmüşler. Bahçenin bir köşesinde bir deli kalmış. Sağına soluna bakınmış; kimsenin kalmadığına kanaat getirince cebinden kağıt kalem çıkarıp bir şeyler yazmış; sonra bir maymun çevikliğiyle bayrak direğine tırmanmış, kağıdı direğin tepesine yapıştırıp inmiş. Durumu pencereden seyreden bir doktor ; " Acaba bu deli ne yazdı da direğin tepesine yapıştırdı?" diye çok merak etmiş. Kilolu olmasına bakmadan; el ayak çekilip bahçede kimse kalmayınca oflaya puflaya direğe tırmanıp yazıyı okumuş: "Burası direğin tepesidir!"
Bir grup deli uçakla bir başka hastaneye naklediliyor. Uçakta, gürültü, patırtı, şamata, oyun oynuyorlar.Bir ara sesler kesiliyor. Durumu merak eden yardımcı pilot ne olduğunu anlamak için salona giriyor. Salonda sadece bir deli bulunduğunu görünce "Arkadaşların nerede?" diye soruyor. "Çok gürültü yapıyorlardı; gidin dışarda oynayın diye dışarı gönderdim" diyor adam.
Akşam koğuşlarına dönen delilerin, burunlarının, alınlarının, çenelerinin sürtünmeden,sıyrık,çizik , yara bere içinde olduğunu gören hasta bakıcı;" Ne oldu? Nedir bu yüzünüzün hali?" diye sorunca; delilerden biri;" Yere tebeşirle bir çizgi çizip altından geçtik de o zaman oldu." diyor.
Dama oynamaya meraklı bir deli ziyaretine gelen bir arkadaşına ille de benimle dama oynayacaksın diye tutturmuş.
Adam çar naçar oynamak zorunda kalmış; fakat deli, "iyi oyna yenilirsen kırdığım her taşı yuttururum" demiş. Yanına da bir sürahi su koymuş. Oyuna başlamışlar; deli kırdığı her taşı bir bardak suyla zorla adama yutturmuş. Durumu haber alan doktorlar adamı delinin elinden alıp, röntgenini filimlerini çekmişler. Boğazda sert taşların yaptığı çizikler var; fakat midede bir şey yok... O kadar taş nereye gitti diye merak edip " O taşları nereden buldun?" diye deliyi sorguya çekmişler. Deli " kendim yaptım" demiş. "Nasıl yaptın?" "Kakamı yapıp küçük küçüç parçalara böldüm; pencerenin dışında güneşte kuruttum!" Yutan adamın midesinde niçin hiç taş bulunmadığı böylece anlaşılmış!
Sene 1952; Eyüp Ortaokulu'nda okumaya başlamışken; zafiyet nedeniyle Validebağ Prevantoryum'unda bir ay yattım. Tedavi, bakım görüp dönünce babam beni okuldan alıp bir radyocunun yanına çırak verdi.Okuldan ayrıldığım için çok üzgünüm. Patron çok genç çalışkan, iyi bir adam. Kendisine" Kadri abi" diyorum. O da bana öz kardeşiymişim gibi davranıyor.Radyo, saat, güneş gözlğü, bir de bisiklet var sattıklarımızın arasında. Hemen bitişiğimizde küçük bir aşçı dükkanı bulunuyor. Çorba, kuru fasulye, bazen balık yapıyor. Patron aşçıya tembih etmiş öğle yemeklerini orada yiyorum. Deli Ziya da orada yiyor.Esnaftan bazı zevzek adamlar Ziya'ya takılıp akıllarınca eğleniyorlar.Ziya yemek yerken biri geldi;Ziya çorba içiyor;masada bir tabakta da balık var. Adam" Ziya o balıkları yiyecen mi?" dedi,Ziya "Hee! Yeceem." diye cevap verince. Adam "İstersen ye; zehirlenirsen karışmam." dedi. Bunun üzerine Ziya hiç bir şey söylemeden aldı balık tabağını,sokağın köşeside duran çöp bidonuna döktü geldi; çorbasını içmeye devam etti. Aşçı ve orada bulunanlar bu,zevzek, kendini bilmez adamı ayıpladılar."Ne oldu?Çok mu eğlendin?Gariban adamla ne diye uğraşıyorsun" dediler.
Bülbül Deresi Caddesiyle İslambey Caddesinin kesiştiği yerde bir çeşme var.Ziya saka...Bu çeşmeden doldurduğu tenekeleri suağacının çengellerine takarak omuzlayıp Evlere su taşıyor.Çalıştığım dükkan da çeşmenin tam karşısında. Dükkanın duvarına yaslanmış güneşleniyor, etrafı seyrediyorum. Ziya tenekelerini doldurmak üzere çeşmeye geldi. Çeşmenin musluğu eski tip. Sıkışmış dönmüyor. Ziya esnaftan kiloluk bir demir dirhem alıp onunla altından vurarak musluğun dönen parçasını gevşetmeye çalışıyor. Bir yandan da bunu kim yaptıysa diye söylenip sövüyor. O sözünü ettiğim esnaf da dükkanının duvarına yaslanmış Ziya'yı seyrediyor. Ziya böyle söyleyince " Şu yaptı." diye beni gösterdi. Ziya hiç ikiletmedi.Döndüğü gibi kiloluk demiri bana doğru fırlattı. Belki milimetrik farkla demir duvara çarptı. Çocuk yaşta ölümüm deli Ziya'nın elinden olacaktı. Beni hedef gösteren adam hızla dükkanına kaçtı.
İşte deliler ve delilikle ilgili anekdot ve anılar bunlar.
Al gözüm; seyreyle Salih!
AliÇ.
YORUMLAR