gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

pencere

21 Nisan 2020, 11.34
A- A+

Dün gece ayrılık günlerimize takvim sayfalarından bir yenisinin daha eklendiği gece de gördüm aylar sonra seni. Uzak bir pencereden gözlerin teğet geçti gözlerimden.
Bir boşluğa bakar gibi bakıyordum sana. Ne kadar anlam yüklemeye çalışsam da garipti tuhaftı hiçbir anlamı yoktu.
Bende ki anlamsızlığını hissetmen zor olmamıştı tepkilerin mimik hareketlerin ve bakışların öylesine ele veriyordu ki seni oysa ben bir zamanlar derin anlamlar yüklediğim şimdiki anlamsızlığa yani sana bakıyor ve düşünüyordum;
Sahi sen miydin bir zamanlar beni aşka çağıran? Senin aşkın mıydı yüreğimi yakıp kavuran? Senin yüreğin miydi yüreğime dokunan?
Ne garip..
Yüreğim sağır ve kör hissetmiyor duymuyor. Gözlerim öyle uzak ki sana bu anlamsızlık beni de şaşırtıyor.
Garip bir hüzün sarıyor benliğimi düşünüyorum. Tüm bu tepkisizliğime anlamlar yüklemeye çalışıyorum. Tavan arasına atılmış silik tozlu bir anı defterini aralar gibi o günlere geliyorum.
Oysaki takvim yapraklarının sararmaya başlamadığı bu ayrılık günlerimizde nedense ben seni tozlu raflar arasına sıkışmış bir anı defterinde buluyorum.
*
Sahi ben miydim bir zamanlar seni delicesine seven? Öyleyse bu uzaklık belirsizlik neden?
Onca zaman sonra ilk kez görür gibi bakıyorum sana. Bu eller mi dokunmuştu ellerime saçlarıma bedenime?
Puslu eskimiş bir aynada kendimi arar gibiyim gözlerinde.
Sahi bu bir çift gözlerde mi bulmuştum ben kendimi?
Hangi şaşkın günümde buyur etmiştim seni yüreğime? Hangi iç çöküşlerimin dibe vurduğu sancılı bir günde sığınmıştım gözlerine? Hangi boşluğa düştüğüm karanlık günümde aydınlığım diye sımsıkı sarılmıştım sana hangi günümde?
Günlerden neydi bilmiyorum aylar hangi mevsime gebeydi bilmiyorum. Neydi bana seni bu denli unutturan anlamsız kılan?
İşte onu biliyorum…
*
Sanma ki nankör ve vefasızım sanma ki yaşanılan ve yaşatılan güzellikleri unutacak kadar hayırsızım. Sanma ki kutsadığım değerlere sırt çevirecek kadar riyakarım sanma ki bulmuşken kaybeden aptallardanım.
Sende biliyorsun ki aşkta kendisini unutanlardanım. Belki de bu yüzden hep acı çekiyorum belki de bu yüzden mutsuz ve huzursuzum. Belki de bu nedenle hep gidişlerim ve terk edişlerim. Belki de ikinci ben gibi seven olmadığına kendimi inandırdığım için aşka küsmelerim. *Belki de bu yüzden yüreğimi dipsiz kör bir kuyuya hapsettim kilitledim.
Yüreğinin dokunduğu yüreğin sahibine “Seni Seviyorum” diyebiliyorsa insan bunu sadece kelimelerle sınırlamamalı. “Seni seviyorum” sözcüğünün anlamını ve erdemliğini bilmeli hissettirmeli. Aşk bir insana sadece “Seni Seviyorum” diyebilmek değildir aşk seni seviyorum sözcüğünün çok ötesinde bir yerdedir.
Oysaki sen sadece seni seviyorum diyebildin sonrası yoktu.
Ben çok daha ötelerde aradım bizi. Arayışlarımda kayboldum kırıldım üzüldüm yoruldum. “Tut ellerimden düşüyorum” dedim sen duymuyordun. Bu kör sağır senli yolculuğumda düşe kalka yürüdüm bilinmezliğe. Yol karanlıktı yürüdüğüm senli yolculuğumda sen yoktun. Oysaki sen karanlığımda bulduğum aydınlığımdın.
Anladım yanıldım..
Kimi zaman deliydim asiydim yan komşumun camını sapanıma sıkıştırdığım taşla ve yüzüme yapıştırdığım hain gülümseyişimle kıracak kadar haylaz ve uçarı bir çocuktum. Fakat sende biliyorsun ki aşk beni bulduğunda ben büyüyordum. Öyle ki bendeki beni ben bile tanıyamazdım.
Başka türlü olurdu benim sevmelerim aşkı sahiplenmelerim. Aşk benim çocuğum olurdu bende bir anne. İçimde büyüttükçe büyütürdüm sevgimi. Hep çoğalsın hiç eksilmesin istedim. Seni sevdim. Sadece seni seviyorum sözcüğünün arkasına sığınmadan çok daha ötesinde yüreğin yüreğimde tüm benliğimle sevdim seni. Tıpkı bendeki sen gibi sendeki bende aradım kendimi. Gözlerinde kayboldum ellerinde kayboldum yüreğinde kayboldum sesinde kayboldum.
Yoktun…
Dipsiz bir kuyuya hapsoldum. Çığlıklarım haykırışlarım yalvarışlarım ve ben öylesine uzaktı ki senden duymuyordun.
Zorla çırpına çırpına bağıra bağıra var gücümle tırmandığım bu dipsiz kuyuda tam ışığı yakalamışken uzattım sana ellerimi “tut dedim tut düşeceğim yoksa”..
Sen baktın gülümsedin ve usulca süzülüp gittin yanımdan. Ben bu kez kendi isteğimle bıraktım kendimi dipsiz kuyuya.
Sahi sen miydin beni aşka çağıran? Sahi senin sesinde mi titremişti benim sesim? Senin yüreğin mi dokunmuştu yüreğime? Sahi senin gözlerinde mi bulmuştum ben kendimi?
Öyleyse içimi kanatan acıtan parçalayan bu adam kim?
Sahi hangi şaşkın günümde buyur etmiştim seni yüreğime? Hangi iç çöküşlerimin dibe vurduğu sancılı bir günde sığınmıştım gözlerine? Hangi boşluğa düştüğüm karanlık günümde aydınlığım diye sımsıkı sarılmıştım sana hangi günümde?
Söyle..
Günlerden neydi bilmiyorum aylar hangi mevsime gebeydi bilmiyorum. Tek bildiğim sadece üşüyordum. Sesim üşüyordu ellerim üşüyordu yüreğim üşüyordu. Yüreğine fısıldadığım aşk sözcüklerim kırık bir veda havasında kayboluyordu. Ben gidiyordum sen hala görmüyordun.
Neydi beni sana bağlayan yüreğini yüreğimle buluşturan bilmiyorum. Neydi bizi bizden ayıran yüreğini yüreğimden koparan bunu biliyorum..
Onca zaman sonra gözlerin teğet geçti gözlerimden. Sisli puslu kırık bir aynaydı gözlerin. Yüreğim öyle uzaktı ki yüreğine ayrı yöne giden tren vagonları gibiydik. Hiçbir şey hissetmedim yüreğin bu kez dokunmadı yüreğime. Sanki seni ilk kez görüyor gibiydim. Bir yabancı gibiydin bana hiç tanımadığım. Öylesine uzak öylesine sıradan ve öylesine anlamsız..
Garip bir hüzün sardı yüreğimi. Bir an ürperdi titredi bedenim ve tarifsiz bir acı bir anda kesti attı içimi.
Sadece bir an dokundu geçti.
Dışarıda yağmur yağıyor ve ben yüzümde nedensiz beliriveren bir gülümseyişle penceremden yağmuru izliyorum. İçimdeki çocuk şen kahkahalar savuruyor sesi yağmurun sesine karışıyor duyuyorum. Gözlerim yağmur damlacıklarının izlerinde boşluğa resimler çiziyor.

YORUMLAR


Henüz yorum yapılmamış :( Yazık ama blog sahibi senin yorumunu bekliyor olabilir

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın