Sürgün Ruhlar ( Hiçkimsenin Hikayesi)
30 Mart 2021, 12.27 A- A+
Akşamın kızıllığı çökmüş gökyüzüne. Kuş sürüleri geçiyor üzerimden, zaman dursun istiyorum ve sana anlatıyorum onca vakit sustuklarımı.
Beni koyup gitme, diyordu şarkıdaki adam; sen gözlerime bakıyordun.
Birlikteyken senden uzaklaşmak için nedensiz kavgalar üreten ben, senden ayrı olduğumda dünyanın ne kadar karanlık, korkutucu bir yer olduğunu tekrar görüp yine senin yanındaki güvene sığınıyordum koşar adım.
Her seferinde sütü dökmüş kedi gibi geliyordum sokağına, sen de hiç istifini bozmayan sokak lambası gibi bekliyordun beni köşe başında. Üşüyen sokak çocuklarının çaresizliğiyle koşuyordum ışığına.
Çözülmüyordu seçeneksiz sorular, benimse çoktan bitmişti kalemimde mürekkep, yazamıyordum uzun uzun cevabı.
Hatalar yapıyordum sürekli ve umursamıyordum sonuçlarını. Yaptıklarımı affediyordun, anlamıyordum bana niye bu kadar tahammül ettiğini. Seviyordun beni biliyordum da sevgi bunca kırılmışlığı kaldırabilir miydi onu bilmiyordum. Kırıyordum seni, her seferinde en öldürücü silahlarla vuruyordum. Sen sabırla beklerken beni, ben ne yaptığımı idrak edemeyecek kadar batıyordum derine. Kahroluyordum oysa, en çok da sana yaptıklarım için. Sen razıydın bana halbuki. Yeter ki yanımda ol, derdin. Lakin ben razı değildim kendimden. Ne zihnim ne de yüreğim uyum sağlayabiliyordu bu dünyaya.
Ne zaman uçurumun kenarında dursam ellerin dokunuyordu kırık kanatlarıma. Sanki biliyor gibi halimi sessizce sarıyordun beni. Fakat bilmiyordun yolların beni sana getirmeden önce döşediği mayınları, bilmiyordun parça parça olup dikenli tellerde kanadığımı. Bilmiyordun her seferinde parçalarımı toplamak için gittiğimi ancak daha beter parçalanıp döndüğümü.
Ruhumun yansıması izler olurdu bedenimde cam kesiği kisvesi altında. Bazı geceler uyuduğumu düşünüp parmaklarını gezdirirdin bu izlerde , ellerin şifa olurdu yaralarıma. Yine de ruhum sıkışırdı bir cenderenin içine. Hele çektiğinde ellerini kanardı her zerrem, kan gölüne dönerdi her yer, dişlerinden kan sızan aç sırtlanlar belirirdi ormanda. Ben ise çırılçıplak kalırdım ormanın içinde, her bir parçam sessiz bir ağıt olurdu kimsenin duymadığı. Öğrenmiştim nihayetinde bu döngünün içinde parça parça olmaktan başka bir yol olmadığını.
Ellerin………
Beni koyup gitme, diyordu ya şarkıdaki adam; ve sen gözlerime bakıyordun ya hani, hani her daim ben gidiyordum da sen kalıyordun. Hani ben avare kedi sen de sokak lambası…
Neden duymadın sesimi?
Gitme……. Neden söndü ışığım…
Yine uçurumun kenarındayım, bu sefer ellerin yok beni tutacak
Dedim ya sevgili, akşamın kızıllığı çökmüş gökyüzüne. Kuş sürüleri geçiyor üzerimden, zaman dursun istiyorum ve sana anlatıyorum onca vakit sustuklarımı. Fakat yetmiyor sözcükler sensizliği anlatmaya. Sana uzatıyorum kan sızan ellerimi.
Gün usulca çekilirken göğümden, bir masal anlatıp toprağına karışıyorum.
Ölüm
Bir varmış bir yokmuş…..
Babette
Beni koyup gitme, diyordu şarkıdaki adam; sen gözlerime bakıyordun.
Birlikteyken senden uzaklaşmak için nedensiz kavgalar üreten ben, senden ayrı olduğumda dünyanın ne kadar karanlık, korkutucu bir yer olduğunu tekrar görüp yine senin yanındaki güvene sığınıyordum koşar adım.
Her seferinde sütü dökmüş kedi gibi geliyordum sokağına, sen de hiç istifini bozmayan sokak lambası gibi bekliyordun beni köşe başında. Üşüyen sokak çocuklarının çaresizliğiyle koşuyordum ışığına.
Çözülmüyordu seçeneksiz sorular, benimse çoktan bitmişti kalemimde mürekkep, yazamıyordum uzun uzun cevabı.
Hatalar yapıyordum sürekli ve umursamıyordum sonuçlarını. Yaptıklarımı affediyordun, anlamıyordum bana niye bu kadar tahammül ettiğini. Seviyordun beni biliyordum da sevgi bunca kırılmışlığı kaldırabilir miydi onu bilmiyordum. Kırıyordum seni, her seferinde en öldürücü silahlarla vuruyordum. Sen sabırla beklerken beni, ben ne yaptığımı idrak edemeyecek kadar batıyordum derine. Kahroluyordum oysa, en çok da sana yaptıklarım için. Sen razıydın bana halbuki. Yeter ki yanımda ol, derdin. Lakin ben razı değildim kendimden. Ne zihnim ne de yüreğim uyum sağlayabiliyordu bu dünyaya.
Ne zaman uçurumun kenarında dursam ellerin dokunuyordu kırık kanatlarıma. Sanki biliyor gibi halimi sessizce sarıyordun beni. Fakat bilmiyordun yolların beni sana getirmeden önce döşediği mayınları, bilmiyordun parça parça olup dikenli tellerde kanadığımı. Bilmiyordun her seferinde parçalarımı toplamak için gittiğimi ancak daha beter parçalanıp döndüğümü.
Ruhumun yansıması izler olurdu bedenimde cam kesiği kisvesi altında. Bazı geceler uyuduğumu düşünüp parmaklarını gezdirirdin bu izlerde , ellerin şifa olurdu yaralarıma. Yine de ruhum sıkışırdı bir cenderenin içine. Hele çektiğinde ellerini kanardı her zerrem, kan gölüne dönerdi her yer, dişlerinden kan sızan aç sırtlanlar belirirdi ormanda. Ben ise çırılçıplak kalırdım ormanın içinde, her bir parçam sessiz bir ağıt olurdu kimsenin duymadığı. Öğrenmiştim nihayetinde bu döngünün içinde parça parça olmaktan başka bir yol olmadığını.
Ellerin………
Beni koyup gitme, diyordu ya şarkıdaki adam; ve sen gözlerime bakıyordun ya hani, hani her daim ben gidiyordum da sen kalıyordun. Hani ben avare kedi sen de sokak lambası…
Neden duymadın sesimi?
Gitme……. Neden söndü ışığım…
Yine uçurumun kenarındayım, bu sefer ellerin yok beni tutacak
Dedim ya sevgili, akşamın kızıllığı çökmüş gökyüzüne. Kuş sürüleri geçiyor üzerimden, zaman dursun istiyorum ve sana anlatıyorum onca vakit sustuklarımı. Fakat yetmiyor sözcükler sensizliği anlatmaya. Sana uzatıyorum kan sızan ellerimi.
Gün usulca çekilirken göğümden, bir masal anlatıp toprağına karışıyorum.
Ölüm
Bir varmış bir yokmuş…..
Babette
YORUMLAR
Uzaylılar, evet evet uzaylılar kalemimi ele geçirdi :)) Cidden alemsin İNNNNnşşşşşşşşŞAAAAAAAAAtttttÇÇÇÇÇÇççççççÇÇÇÇIIIIIIIIIIIIII :)))
Aslına bakarsan Gri, yazıyı Bir Adam'ın yazısını okuduktan sonra yazdım. Sanırım onun yazısındaki "sürgün" ifadesi ilgimi çekti.... Senin değil, benim değil, belki de hiçkimsenin hikayesi değil benim anlattığım... Ne kadar doğru anlattım bilmemem. Denedim. Dolunayın etkisi büyük :)) İnkar edemem.
Bu aralar şiirler yağmur yağmur düşüyor toprağa. Malum, nisan da geldi gelecek. Okumak lazım tabii....
Bak ya yine lafı uzatacağım, nisan dedim. Dedim mi dedim dedim galiba... O zaman...
Desem ki
..............................................
........................... Dedik o zaman :) Al sana şiir.
Kuşlar, kediler vs. derken yorulmuşum biraz :)) Az kendime geleyim yine alaimisema gibi renklendireceğim yorumları:))
Yahu bekliyorum, sen yazacaksın neymiş neyin nesiymiş bu gözde görünen yaratık vs. ohooooo unuttun gittin... Seneye falan mı yazacaksın cidden devamını, yaz gari :)))
Canlar, hatırlıyorum Blue'nin bir yazısı altında ufak bir karışıklık olmuştu, yazdığı hikayede kendini anlattığı yanılgısı oluşmuştu. O yazının altına bir yorum yapmıştım, o yorumun benzerini buraya da yazacağım.
Yazdığım hikaye benim hikayem olmasa da bir yerlerde birinin hikayesi olabilir. Sahipsizliğini unutturmak için hikayeye, birinci tekil şahıs anlatımı kullandım.
Anlatımı beğendiyseniz ne mutlu bana.
Bilakis portakallar mandalinaların yavrusu, kaç defa anlatacağım bunu :))
Bak ya, bir hikaye duymuştum çok çok evvelden, yanlış hatırlamam inşaallah. Şöyleydi:
Yerleşim yerlerinden çok çok uzak bir bölgeyi ( neresi olduğunu unuttum) bi yardım ekibi sanırım ziyarete gitmiş.
Helikopterle, dikkatini çekiyorum buraya, doğru duydun helikopter. Neyse efendim kasa kasa yiyecekler falan varmış yardım olarak götürdükleri. Helikopterden indirirken bunları bir kasadan bir portakal fırlamış düşmüş. Nasıl bir portakalsa artık. Neyse, hayatlarında daha önce hiç portakal görmeyen bölge halkı bu kaçak portakalı görünce aaaaaaaaaaa aaaaaaaaaa helikopter yavrusu demişler.
Yani portakalın, mandalinanın atası helikopterdir.
Bu arada şimdi kafama takıldı, portakal görmemişler ama demekki helikopter görmüşler....
:))))
Şimdi gelelim İNNNNNNşşşşşşşŞŞŞŞŞAAAAAATTTÇçççççÇÇIIIII sana :)
Nasılsın görüşmeyeli, iş güç ne alemde. :))) Havalar da ısınmadı gitti. Ala Alaaa bu sene di mi böyle.... Sigara vereyim iç sen bi de çay
Mahir, yorum ve temenni için çok teşekkür ederim.
Şöyle düşünüyorum olayı biraz da hani emek noktasından bakarsak, bi sofra hazırladığınızı düşünün emek verdiniz yani, ama herkes tok :)) Kimse yemiyor bi şey. Yazılar da öyle bi bakıma, evet kendimiz için yazıyoruz, hisleri, düşünceleri kaleme alıyoruz kendi çapımızda ancak arada birisi çıkıp eline sağlık dediğinde :) Afiyet olsun, demek de güzel oluyor. Tekrar teşekkür.
Cezbem Cezbem, uzun uzun yazdım buraya ve şuan itibarıyla sildim yazdıklarımı :)))) Ben mesaj atayım sana :)))
Pandemi olayına gelince geçmeyecek bence Birkaç yıl sonra acayip uzuvlarımız falan olacak mesela, olmadık yerlerimizde peydah edecekler.
Ya işte böyle. Ben diyorum hadımım, sen diyorsun kaç çocuğun var...... Sen illa ol dersen hatrın için falan olayım hadi de.. Olayım, demeyle de olmuyor be canım :)))
Notunuz: Hüüüüpppppppppppppppppppppppppp Jiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiitttttttttttttttttttttt
Tabii kirli sepetimiz yok, hep ondan oluyor bunlar. :)) Ya bak ben seni takip ettim yoksa dans falan ne anlarım ben :) Tövbe ya... Hatun millet ciddi sanacak yapma böyle şeyler
Şimdi uğrayacağım yazına bi daha:)) O noktalı yerleri dolduracağım Yüce Gamyunun izniyle :))) öptümmm kocamannnnn