Dava Dosyası: 2537 -OLAY YERİ İNCELEME-
02 Nisan 2021, 07.47 A- A+
İki el silah sesi duyuldu. Marketin, camları tuzla buz olan sensörlü kapısı arızaya geçmiş, arasında kalan yüzüstü uzanmış bedeni yutup, tekrar tekrar kapanmaya çalışıyordu. Adamın düşerken can havliyle tutunduğu ıvır-zıvır barındıran stand, kendisiyle birlikte yıkılmış; cikletler, çakmak ve küçük oyuncaklar ortaya saçılmıştı. Düşmenin etkisiyle çalışmaya başlayan oyuncak bir topaç; ekseni etrafında dönüyor, yanıp sönüyor, bu korkunç ambiyansi bozmak istercesine, bir çocuk şarkısının nakarat kısmını söylüyordu cılız, mekanik bir sesle. Polis geldiğinde; market çalışanı çocuk, aradan bir on dakika geçmesine rağmen elinde silah, patronunun kan içinde kalmış, kapının darbeleriyle sürekli devinen, gözleri açık ölü başına bakıyor ve öylece duruyordu kasanın yanında. Polis arabalarının siren ışıkları M.Ç'nin yüzüne vuruyor, mavi sarı harelendiriyordu bu dehşet içindeki yüzü. Kapıya dönük duran namlu, çocuğun market sahibini vurduğunu işaret ediyordu. Olay Yeri İnceleme gelip cesette kurşun değil, kurşun izine dair bir sıyrık bile bulunmadığını söylediğinde herkes şaşırmış, şaşkın bakışlar soru dolu bakışlara evrilip market çalışanı çocukta odaklanmıştı. Çocuktan çıt çıkmıyordu, polisin silahını indirmesi yönünde yaptığı ikazları bile duymuyordu. Donmuş halde ölü bedene bakmaya devam ediyordu, belli ki aklı ve ruhu o an'da kalmıştı. Kontrol edemediği nefesi, kuruyan dili damağı yüzünden, ağzının bir yanından salyası akıyordu. Neden sonra M.Ç kocaman olmuş gözlerini bir an olsun kırpmadan, elindeki silahı indirdi, elinin tersiyle ağzının kenarını sildi ve polislere döndü. BİR ŞEY... BİR ŞEY vardı polis abi!!!
Otopsi raporu geldiğinde, market sahibinin kalp krizinden öldüğü anlaşılacaktı. M.Ç'nin iki el ateş ettiği silahın, kurşun ve kovanları bulunmuş; iki atışın da cama isabet ettiği tespit edilmişti. Çocuktan alınan ifade; birinin, marketten ödeme yapmadan çıkmaya teşebbüs ettiği, market sahibinin ona doğru ilerleyip omzundan tutarak adamı kendine çevirdiği ve birkaç saniye sonra patronunun müthiş bir çığlık atarak yere düştüğü, yönündeydi. Tam o anda, BİR ŞEY diye söz ettiği yaratığı görmüş, daha önce duymadığı böğürtü, homurtu karışımı bir ses duymuş ve alelacele kasadan aldığı silahı ateşlemişti. M.Ç'nin bu ifadesi, olaydan ancak bir gün sonra ve bir psikiyatri kliniğinde, doktor nezaretinde alınabilecekti.
Dava Dosyası 2537
Durum Açık
--------------
OTOPSİ
Üzerinde saç kalmamış yağlı başını metronun camına yasladı. Hayat; içi çekilmiş, suyu kaçmış, damarlarındaki kanı artık dolaşmayan bir insan gibiydi onun için. Tam da kesip biçtikleri gibi... Bazen bu mesleğin onu olduğu hale getirdiğini; bazen de bizzat kendisinin böyle olup mesleğini buna göre seçtiğini düşünürdü. Bir adli otopsi doktorunun apatik olması, sonuçta mesleğine yarar bir şeydi gerçi. İyimserliği seçtiği bu noktada, ineceği durağın anonsu yapıldı. Yağlı başının izini metronun camında bırakıp hızla oturduğu yerden kalktı.
"Yaş 53, 80 kilo, erkek, barut izi yok, başında iki yönlü darp izleri ve kanama mevcut. Göz sinirleri, darbenin etkisiyle hasar görüp kilitlenmiş ve açık duruyorlar. Vücudunun başka herhangi bir yerinde darp izi görülmedi"
Cesedin geliş raporunu okudu. Masanın başına, cesedin yanına gitti, kasap(!) önlüğünü başından geçirdi, bağladı. Baş otopsisini bitirip, gövdeye bistüriyle bir Y çizdi önce ve Y'nin gövdesini pubik bölgeye kadar indirdi. Kaburga kesiciyi alıp; kaburgalar ile göğüs kemiğine bağlı kıkırdak arasındaki sınır boyunca dikkatlice kesmeye başladı. İnce bir kesim için elindekini bırakıp testereyi aldı ve kesimi bitirdi. Göğüsteki organları çıkardığında, şüphe götürmeyecek biçimde sonuca ulaşmıştı; ani kalp krizi. Otopsi fotoğrafçısının rahat çekim yapabilmesi için, gerekli testlerde kullanılmak üzere çıkardığı organlarla beraber masadan uzaklaştı.
Bugün de bitmişti işi. Bir sonraki şüpheli vakaya kadar, sıkıcı hayatına geri dönebilirdi. Sadece bu işi yaparken mutsuzluğunu unuttuğunu düşündü, kendine acıdı. Hayatın sıradan mutlulukları için kendisini çok büyük; sıradan olmayanlar için de onlara ulaşamayacak kadar küçük hissediyordu. Kibir ve aczin çarpışması, onu gaz pedalı olmayan bir otomobile, benzinsiz bir uçağa benzetiyordu; kıpırtısız…
Bu can sıkıncı düşünceleri aklından silmek ister gibi sertçe sildi alnındaki teri, kağıt mendili, eldivenleri ve tek kullanımlık önlüğü tıbbi çöp kutusuna attı. Gerekli beyzbol dikişini ve ıvır-zıvır işleri asistana bırakacaktı. Masa üstü ışıkları kapattı, ellerini yıkamak üzere lavaboya gitti. Lavabonun üzerindeki aynada, kimse tarafından fark edilemeyen siliklikteki portresine baktı, kendisi bile kendine bakmaktan hazzetmiyordu, niye fark etsinlerdi ki onu zaten! Loşta kalan ameliyat masasının üzerinde iki incecik ışık hüzmesi gördü aynadaki aksinin hemen yanında. Işık oyunu diye düşünüp masaya doğru çevirdi başını, gerçekten de zayıf bir ışık süzülüyordu cesedin iki gözü hizasından yukarı doğru. İçinde bir merak uyandı, tüm ışıkları kapatıp iyice yaklaştı cesede ve bakmaya başladı.Baş otopsisini yaparken, kemiklerden ayırıp öne doğru sıyırdığı şakaklar, cesedin gözlerini çukura itmişti. Yüzü, arkaya doğru gerip gözleri çukurdan bir nebze olsun kurtardığında, ışık hüzmeleri de kaybolmuştu. Masa üstü ışıkları yakıp bir kez daha baktı. Tam eski umarsızlığına geri dönecekti ki, cesedin büyümüş göz bebeklerinde gördüğü akisle bir çığlık attı, geriye doğru savrulan bedeni, sandalyeye takıldı ve yere yuvarlandı. Alelacele doğruldu, dava dosyasını kaptığı gibi kapıya yöneldi. Hızla önünden geçtiği aynada, ona hiç tanıdık olmayan, korkuya kesmiş bembeyaz bir yüz gördü. Ona hiç uğramayan korku mefhumunun ne menem bir şey olduğuyla yüz yüze gelmişti ve hayatının sonuna dek bu yüz yüzelikle kalacaktı.
Eve gittiğinde, ışıkları açıp kendini bir koltuğa attı. Dava dosyasını, baştan sona detaylıca okumaya başladı. Market çalışanının, 'bir şey' diye ifade ettiği hırsız ucube olabilir miydi gördüğü!! M.Ç, damarları açıkta duran tuhaf biçimli bir baştan, iki siyah çukurdan ibaret gözlerden ve çığlık atar gibi açık duran bir ağızdan söz ediyordu gördüğü şeyi tariflerken. Tam da biraz önce gördüğü akis gibi... Bu ifadeyi otopsiden önce okumamıştı, daha önce görmediği ve bilmediği bir görüntünün, bilinçaltından çıkması nasıl mümkün olabilirdi ki! Hem bir göze bu denli yakından baktığınızda, kendi aksinizden başka bir şey görebilmeniz olanaksızdı. O gözlerde gördüğü aksin, bilimle, gerçekle hiçbir bağlantısı yoktu. Ne gördüğünü ve bunun nasıl mümkün olduğunu, kendine bile betimleyemedi, izah edemedi. Kimseye bundan söz etmedi. Ne söyleyebilirdi ki zaten, delirdiğini düşüneceklerdi. Bu ucube görüntünün bir an olsun gözlerinin önünden gitmediği, kabus gibi geçen bir haftadan sonra bir karara vardı. Bu, onun son otopsisi olacaktı. İşinden istifa edip, kabusları orada bıraktığı gibi iyimser bir yanılgıyla, taşraya, doğduğu eve taşındı.
Dava Dosyası: 2537
Durum: Açık
.
.
OLAY YERİ İNCELEME
"Bekliyorum, anahtar bildiğin yerde" Mesaj geldiğinde, banyodan henüz çıkmış, yarı ıslak, çıplak, yapılı vücuduna bakıyordu aynada beğeniyle. Mesajı okuyunca gülümsedi. Anahtarın kapıda asılı ayıcığın içinde olması; sevgilisinin kapıyı açamayacak halde olacağının ve muhteşem bir sürprizle onu beklediğinin habercisiydi, öğrenmişti artık bunu. İliklerine kadar tutkuyu hissetti, ........ ................. ............. Çıkmak üzere hızla üzerini giyindi.
"Hayatım ben çıkıyorum, merkezden çağırıyorlar" diye seslendi karısına. İş kıyafetlerinin bulunduğu çantayı aldı, cevap beklemeden kapıyı çarpıp hızla indi merdivenlerden. Üniversitede tanışıp evlenmişlerdi karısıyla. İkisi de genetik okumuşlardı. Sonra olay yeri polisi olmayı seçmişti kendisi, karısı da bir labaratuarda araştırma uzmanı olmuştu. Seviyordu onu sevmesine ama seksi, yalnızca üreme aracı olarak gören bir kadından, yataktaki ateşli kadın olmuyordu işte. Aklı önündeki şahane iki üç saate kaydı yine. Ne kadındı ama!! Düşünmeye başlamasıyla, alnından, gözlerine ve aşağılara akan bir aleve tutuldu. Zar-zor arabayı park etti, arabada bulundurduğu parfümünü sıktı ve koşar adım sevgilisinin dairesine yollandı.
Telefon, telsiz arka arkaya çalmaya başlamıştı. Olacak şey değildi! Bakmam lazım bebeğim, deyip bulunduğu sıcaktan istemeden çıktı. Nefesini kontrol edip cevap verdi. Şehir dışında, ormanlık bölgeye yakın bir marketti olay yeri, ekiple birlikte gitmesi gerekiyordu. Telefonu kapayıp sövdü, karısıyla otururken gelmezdi bu telefonlar! Telafi edeceğim güzelim, misliyle hem de, dedi kadına. Önünde duran nefis vücudu parmaklarına ezberletti tekrar, ağzına götürdü elini, tadına baktı. Gözlerini kadının küskün gözlerine hapsetti ve tekrar etti; telafi edeceğim bebeğim, misliyle hem de...
Cesette, kapı darbeleriyle oluşan kanama dışında, görünürde bir şey yoktu. Yüzü dehşetle kasılmış ve gözleri açık duruyordu. Cesede dokunmadan, delil araştırması yapmaları gerekiyordu. Kapı girişinde, ortaya saçılmış ıvır-zıvırı toplamaları talimatını verdi ekibe. Bu arada gözü en çok sevdiği ciklete takıldı. Şu an ona ne çok ihtiyacı vardı. Ağzındaki kadın tadı geçmedikçe, konsantre olması çok güç görünüyordu. İçinde bulunduğu tulum da üzerindeki seks kokusunu hapsediyor, sürekli bu kokuyu soluyor, zevk dakikalarını düşündükçe aklı bulanıyordu. Kafasını toplamaya çalışıp market reyonlarına yöneldi. Kesici aletlerin ve kamp malzemelerinin olduğu reyonlar epey bir dağılmıştı. Ormana yakın bir bölge olduğundan, avcı bıçakları dahi satılıyordu bu markette. Diğer reyonlar, tertipli düzenli görünüyordu. Parmak izi incelemesinin, market gibi bir yerde; samanlıkta iğne aramaktan daha zor olacağı ve net bilgiler veremeyeceği gün gibi aşikardı. Yine de olabildiğince bakılacaktı işte. Mevcut mal sayımı için talimat verdi, eksik gedik ne varsa çıkmalıydı. Tek sağlıklı görgü tanığının M.Ç olduğu düşünüldüğünde, hırsızın/katilin çaldığı ürün niteliği, belki de yegane ip ucu olacaktı. Bu yüzden önemliydi envanter çıkarmak.
İşlerini bitirip çıktıklarında, delil torbalarının içinde bulunan ahududulu ciklet yine gözüne ilişti. Geri dönüp almak istedi ama bulamadı, o marka bitmiş olmalıydı. Sonra bir kutu alıp arabaya koymaya karar verdi.
Dava Dosyası:2537
Durum: Açık
.
.
*Noktalı yerlere, tarafımdan mecburi sansür uygulanmış olup; "vay böyle sevişme mi olur, mandık .p hatasının da böylesi, yok efendim gözünün üstünde kaşın var, yok efendim kirli sepeti yok mu, kadının çizmesinin topukları kaç pont, hani ağız kelepçesi vardı", şeklinde eleştirileri ve gereksiz soruları, peşinen kabul etmediğimi, cevap vermeyeceğimi beyan eder; yazının zeksi bölümlerini eleştirenleri, bahsi geçen öcüye vereceğimi şiddetle ve önemle hatırlatmak isterim.
Otopsi raporu geldiğinde, market sahibinin kalp krizinden öldüğü anlaşılacaktı. M.Ç'nin iki el ateş ettiği silahın, kurşun ve kovanları bulunmuş; iki atışın da cama isabet ettiği tespit edilmişti. Çocuktan alınan ifade; birinin, marketten ödeme yapmadan çıkmaya teşebbüs ettiği, market sahibinin ona doğru ilerleyip omzundan tutarak adamı kendine çevirdiği ve birkaç saniye sonra patronunun müthiş bir çığlık atarak yere düştüğü, yönündeydi. Tam o anda, BİR ŞEY diye söz ettiği yaratığı görmüş, daha önce duymadığı böğürtü, homurtu karışımı bir ses duymuş ve alelacele kasadan aldığı silahı ateşlemişti. M.Ç'nin bu ifadesi, olaydan ancak bir gün sonra ve bir psikiyatri kliniğinde, doktor nezaretinde alınabilecekti.
Dava Dosyası 2537
Durum Açık
--------------
OTOPSİ
Üzerinde saç kalmamış yağlı başını metronun camına yasladı. Hayat; içi çekilmiş, suyu kaçmış, damarlarındaki kanı artık dolaşmayan bir insan gibiydi onun için. Tam da kesip biçtikleri gibi... Bazen bu mesleğin onu olduğu hale getirdiğini; bazen de bizzat kendisinin böyle olup mesleğini buna göre seçtiğini düşünürdü. Bir adli otopsi doktorunun apatik olması, sonuçta mesleğine yarar bir şeydi gerçi. İyimserliği seçtiği bu noktada, ineceği durağın anonsu yapıldı. Yağlı başının izini metronun camında bırakıp hızla oturduğu yerden kalktı.
"Yaş 53, 80 kilo, erkek, barut izi yok, başında iki yönlü darp izleri ve kanama mevcut. Göz sinirleri, darbenin etkisiyle hasar görüp kilitlenmiş ve açık duruyorlar. Vücudunun başka herhangi bir yerinde darp izi görülmedi"
Cesedin geliş raporunu okudu. Masanın başına, cesedin yanına gitti, kasap(!) önlüğünü başından geçirdi, bağladı. Baş otopsisini bitirip, gövdeye bistüriyle bir Y çizdi önce ve Y'nin gövdesini pubik bölgeye kadar indirdi. Kaburga kesiciyi alıp; kaburgalar ile göğüs kemiğine bağlı kıkırdak arasındaki sınır boyunca dikkatlice kesmeye başladı. İnce bir kesim için elindekini bırakıp testereyi aldı ve kesimi bitirdi. Göğüsteki organları çıkardığında, şüphe götürmeyecek biçimde sonuca ulaşmıştı; ani kalp krizi. Otopsi fotoğrafçısının rahat çekim yapabilmesi için, gerekli testlerde kullanılmak üzere çıkardığı organlarla beraber masadan uzaklaştı.
Bugün de bitmişti işi. Bir sonraki şüpheli vakaya kadar, sıkıcı hayatına geri dönebilirdi. Sadece bu işi yaparken mutsuzluğunu unuttuğunu düşündü, kendine acıdı. Hayatın sıradan mutlulukları için kendisini çok büyük; sıradan olmayanlar için de onlara ulaşamayacak kadar küçük hissediyordu. Kibir ve aczin çarpışması, onu gaz pedalı olmayan bir otomobile, benzinsiz bir uçağa benzetiyordu; kıpırtısız…
Bu can sıkıncı düşünceleri aklından silmek ister gibi sertçe sildi alnındaki teri, kağıt mendili, eldivenleri ve tek kullanımlık önlüğü tıbbi çöp kutusuna attı. Gerekli beyzbol dikişini ve ıvır-zıvır işleri asistana bırakacaktı. Masa üstü ışıkları kapattı, ellerini yıkamak üzere lavaboya gitti. Lavabonun üzerindeki aynada, kimse tarafından fark edilemeyen siliklikteki portresine baktı, kendisi bile kendine bakmaktan hazzetmiyordu, niye fark etsinlerdi ki onu zaten! Loşta kalan ameliyat masasının üzerinde iki incecik ışık hüzmesi gördü aynadaki aksinin hemen yanında. Işık oyunu diye düşünüp masaya doğru çevirdi başını, gerçekten de zayıf bir ışık süzülüyordu cesedin iki gözü hizasından yukarı doğru. İçinde bir merak uyandı, tüm ışıkları kapatıp iyice yaklaştı cesede ve bakmaya başladı.Baş otopsisini yaparken, kemiklerden ayırıp öne doğru sıyırdığı şakaklar, cesedin gözlerini çukura itmişti. Yüzü, arkaya doğru gerip gözleri çukurdan bir nebze olsun kurtardığında, ışık hüzmeleri de kaybolmuştu. Masa üstü ışıkları yakıp bir kez daha baktı. Tam eski umarsızlığına geri dönecekti ki, cesedin büyümüş göz bebeklerinde gördüğü akisle bir çığlık attı, geriye doğru savrulan bedeni, sandalyeye takıldı ve yere yuvarlandı. Alelacele doğruldu, dava dosyasını kaptığı gibi kapıya yöneldi. Hızla önünden geçtiği aynada, ona hiç tanıdık olmayan, korkuya kesmiş bembeyaz bir yüz gördü. Ona hiç uğramayan korku mefhumunun ne menem bir şey olduğuyla yüz yüze gelmişti ve hayatının sonuna dek bu yüz yüzelikle kalacaktı.
Eve gittiğinde, ışıkları açıp kendini bir koltuğa attı. Dava dosyasını, baştan sona detaylıca okumaya başladı. Market çalışanının, 'bir şey' diye ifade ettiği hırsız ucube olabilir miydi gördüğü!! M.Ç, damarları açıkta duran tuhaf biçimli bir baştan, iki siyah çukurdan ibaret gözlerden ve çığlık atar gibi açık duran bir ağızdan söz ediyordu gördüğü şeyi tariflerken. Tam da biraz önce gördüğü akis gibi... Bu ifadeyi otopsiden önce okumamıştı, daha önce görmediği ve bilmediği bir görüntünün, bilinçaltından çıkması nasıl mümkün olabilirdi ki! Hem bir göze bu denli yakından baktığınızda, kendi aksinizden başka bir şey görebilmeniz olanaksızdı. O gözlerde gördüğü aksin, bilimle, gerçekle hiçbir bağlantısı yoktu. Ne gördüğünü ve bunun nasıl mümkün olduğunu, kendine bile betimleyemedi, izah edemedi. Kimseye bundan söz etmedi. Ne söyleyebilirdi ki zaten, delirdiğini düşüneceklerdi. Bu ucube görüntünün bir an olsun gözlerinin önünden gitmediği, kabus gibi geçen bir haftadan sonra bir karara vardı. Bu, onun son otopsisi olacaktı. İşinden istifa edip, kabusları orada bıraktığı gibi iyimser bir yanılgıyla, taşraya, doğduğu eve taşındı.
Dava Dosyası: 2537
Durum: Açık
.
.
.
OLAY YERİ İNCELEME
"Bekliyorum, anahtar bildiğin yerde" Mesaj geldiğinde, banyodan henüz çıkmış, yarı ıslak, çıplak, yapılı vücuduna bakıyordu aynada beğeniyle. Mesajı okuyunca gülümsedi. Anahtarın kapıda asılı ayıcığın içinde olması; sevgilisinin kapıyı açamayacak halde olacağının ve muhteşem bir sürprizle onu beklediğinin habercisiydi, öğrenmişti artık bunu. İliklerine kadar tutkuyu hissetti, ........ ................. ............. Çıkmak üzere hızla üzerini giyindi.
"Hayatım ben çıkıyorum, merkezden çağırıyorlar" diye seslendi karısına. İş kıyafetlerinin bulunduğu çantayı aldı, cevap beklemeden kapıyı çarpıp hızla indi merdivenlerden. Üniversitede tanışıp evlenmişlerdi karısıyla. İkisi de genetik okumuşlardı. Sonra olay yeri polisi olmayı seçmişti kendisi, karısı da bir labaratuarda araştırma uzmanı olmuştu. Seviyordu onu sevmesine ama seksi, yalnızca üreme aracı olarak gören bir kadından, yataktaki ateşli kadın olmuyordu işte. Aklı önündeki şahane iki üç saate kaydı yine. Ne kadındı ama!! Düşünmeye başlamasıyla, alnından, gözlerine ve aşağılara akan bir aleve tutuldu. Zar-zor arabayı park etti, arabada bulundurduğu parfümünü sıktı ve koşar adım sevgilisinin dairesine yollandı.
Kapıyı açıp içeri girdi, zifir karanlıkta yatak odasından süzülen kırmızı ışığın daveti dayanılmazdı. Odaya gidene kadar neredeyse soyunmuştu bile. Bir çift siyah topuk, dizlere uzanan siyah çizmeler, müthiş bir kalçayı taşıyan ayrılmış bacaklar karşıladı onu. Kadın, göğüslerini yataktan ayırıp başına arkaya çevirdi ve adama baktı. Alt dudağının üzerine bıraktığı dilindeki pearcing, kırmızı ışıkta parıldadığında, adam çoktan kör olmuş, aklı başından gitmişti.
K......................................................................................................................................
............................................................................................................. ............................
......................................................................r.
İşlerini bitirip çıktıklarında, delil torbalarının içinde bulunan ahududulu ciklet yine gözüne ilişti. Geri dönüp almak istedi ama bulamadı, o marka bitmiş olmalıydı. Sonra bir kutu alıp arabaya koymaya karar verdi.
Dava Dosyası:2537
Durum: Açık
.
.
.
YORUMLAR
Durun ya durun :)))))
Noktalı yerleri dolduracağım dedim ama, cıkssss şimdi bu kafayla olmaz. HEP SİZİN YÜZÜNÜZDEN. Cafo, yorumun beni benden aldı :))) Neyse esaslı bi şeyler düşünüp yeniden denerim o bölümleri yazmayı.
Ancak bu nedir arkadaş ya bu nedir, sanki Connecticut eyaletindeyiz, ormanın kenarı market, yok bıçak mıçak, yok ciklet...
Hel o polis, hele hele o polis...
Neyse ben gülme modundayım hala, az kafam yerine gelsin dönerim buraya...
Hep sizin yorumlarınızdan oluyor bu :))
Kaleminize sağlık hanfendiciğim :))