Çikolatalı Rafadan Yumurta
22 Nisan 2021, 04.28 A- A+
Sahne 1/ÇİFTLİK EVİ/İÇ/GÜN
Cezmi sınav telaşındadır... Yüzünde olumsuz düşünce, hiç çalışmadığı her halinden bellidir. Elinde kahvesi ile salona geçerken, Cezmi’nin odasına kafayı uzatıp gülümser yelove, biraz alaycıdır.
-Cezmi, kanka hiç iyi görünmüyorsun... Sana dedim ama bırak kızlarla sabahlara kadar konuşmayı biraz sınava hazırlan diye.
-Sen kendine bak... Uykusuzluktan kırılacan!
-iyi de benim uykusuzluğum hatunlarla alakalı değil, iş. neyse... Bu gece blog yazmak istiyorum ama bana ilham olacak bir şey ver.
-Yumurta.
-Hay senin vereceğin ilhama...
(Az senaryo tadı vereyim dedim, bundan sonrası normal akış)
Oysa yumurta küçümsenecek bir şey değildi, ciddiye almam gereken bir yanı vardı; mesela tavuğun onu yapmak için ne badireler atlattığı, onun içinden yavrusunu çıkarmayı umut ettiği bir anda, biri tarafından alınması ve tavuğun her defasında bu döngüyü tekrar yaşaması gibi...
Çiftliğin en uç köşesindeki kümese yöneldiğimde, beyaz atımın bana bakıp dişlerini gösterdiğini fark ettim. Gülüyor muydu, yoksa küfür mü ediyordu bilmiyorum, zira uzun zamandır ordaydı.
bir köpek de ona havlıyordu, hem de saatlerdir ve ben de neyin neye havladığını yeni öğrenmiştim.
Kümese vardığımda, buraların çılgını Leyla (ona deli Leyla derler ama ben çılgın diyorum) herzamanki gibi bahçede yeni olmaya başlayan erik ağacını taşlıyordu ve ben de herzamanki gibi umursamayarak kümese yöneldim, yumurtayı aldım döndüm odama.
Bilgisayarımın başına geiçip, saatlerce öylece bakıştık ve sonunda bana ilham olan bu yumurta sayesinde yazmaya başladım.
Bağımsız 2. Bölüm.
Blog, insanların kendi tekniği, tarzı ile oluşturduğu; içinden/aklından geçeni yazdığı günlük tadında olan bir bireysel yazı üretimi alanıdır.
Web ve log kelimelerinden gelen, zamanla yaygınlaşmış ismidir.
Blog, kişinin kendisini özgürce ifade edebildiği, hayal dünyasını yansıttığı ve belkide olmak isteyip de olamadığı bir karaktere rahatça büründüğü bir ortamın anahtar kilididir.
Kimi bu anahtara doğuştan sahiptir, kimi sonradan edinir ve o kapıdan her girdiğinde bırakır kendi oluşturduğu hayal dünyasına.
Üretmek herkese verilmiş bir yetenek olmadığı için, bu yeteneğe sahip olanlara da saygı duymak önemlidir.
Blog yazan her bireyin düşüncesi, tarzı farklı olabileceği gibi, buna paralel okuyanın da tarzı ve düşüncesi farklı olabilir.
Kimi mizahı seçerken, kimi duygusallığa önem verebilir; kimi aksiyonu severken, kimi daha farklı tarzlara yönelebilir.
Ama yine de düşünce olarak farklı yapıdaki bu kişilerin ortak noktaları da vardır; okumak ve yazmak.
Yazmak isteyip de yazamayanlar da vardır; bunlar, alıntı yapıp paylaşırlar, hoşuna giden bir yazıyı herkesle paylaşmak isterler. Bu, kötü bir şey değildir, aksine yazmaya hevesli bir insanın okumayı sevdiğini gösteren bir belirtidir. Böyle durumlarda birileri bazen, “emek hırsızı” diye çıkıp hak savunucu kesilebilirler. Bir noktada bu, doğru bir davranıştır ama bazen iş iftiraya kadar uzanabilir, kişi veya kişilsrin canımı sıkabilir. Buna önlem almak ise, o bloğu yazanın işidir.
Bundan yıllar önceydi, sanırım 1998 yılıydı, o zamanların sohbetin babası IRC serverlarıydı. (Gmssn bilir)
O dönem orada ettiğim bi sözü, yakın zamanda bir sitede, altında “Anonim” ibaresiyle görmek benim çok hoşuma gitti... Adım yazmıyordu ama başkasının da adı yazmıyordu, sahiplenilmemişti ve 22 yıl sonra karşıma çıkmıştı.
Yazdığınız bir yazı 50 yıl sonra bile karşınıza çıkabilir, bunun da güzel tarafı bu.
Gelelim ana konuya.
Gamyun’da bi salon vardı “Blog Severler” diye, o dönemde de birbirlerini sevmeyen, habire didişen kişiler kankalarını toplar, blogların altında buluşur, bloğun anasını ağlatırlardı.
Birbirine sataşanlarla doluydu blog altları.
Gmssn bu modellere “Blog seven ama birbirini sevmeyenler” derdi.
Çok okunduğum için genelde bana sataşılırdı.
Kimse “alıntı” demezdi, diyemezdi ama bir şey bulup gelip sataşırlardı.
Yıllar geçmiş hala aynı, hiç değişmemiş buralar.
Onun bloğu neden çok okundu da benimki okunmadı, onunki neden çok yorum aldı da benimki almadı kıskançlığı, alıntı yaptın, kelime çaldın, yanlış yazdın, harf hatası yaptın, “yanlız diye yazılmaz yalnız diye yazılır” diyen ve TDK bekçisi kesilenler vs. vs.
Bırakın gerçekten...
Birileri zamanımı verip bir şeyler yazmış, beğenirsin beğenmezsin, tarzı uymamıştır yarıda bırakmışsındır, olabilir. AMA YORMUŞ GÖZLERİNİ, YORMUŞ ELLERİNİ PAYLAŞMIŞ SENİNLE!
Belki de senin bilmediğin bir konuda seni aydınlatmış, olmadı kelime dağarcığına katkıda bulunmuş bir teşekkür et, onu da yapamıyorsan tamam kıskan ama yansıtma, kudur ama gösterme, hormonların seni sataşmaya zorlasın hatta vücudun titresin sen ona “orgazm titremesi” de geç ama sataşma işte...
Blog yazan veya okuyanların dostça geçinmesi lazımken, gereksiz dialoglara girmiş olması nasıl bir heyecandır bilmiyorum ama yanlış.
Çok uzadı, finale gelelim...
(1. Bölüm kesitleri)
Blog yazan erik ağacıdır, taş atan ise deli Leyla.
Köpekler istiyor diye de, atlar ölmeyeceğine göre?
Ve... Altın yumurtlayan tavuğu da mutlaka bir kurtaran çıkar, ben inanmıyorum mutsuz sonlara, yazanın mutsuzluğudur o!
Yani, olumsuz yorumlara kulak asmak yerine üretmeye devam.
Blog başlığını aşağıda tırnak içerisindeki sözü yapacaktım, fakat başlığa alakasız bir şey yazıp, asıl başlığı en sonda yazmak istedim.
Anlatabildim mi “blog seven ama birbirini sevmeyenler?”
Şimdi iyi niyetlerimi
Bir bir yargılayıp asıyorum
Bu son olsun,
Bu da benim size,
Ayrılırken hediyem olsun...
YORUMLAR
bir insan senelerdir bir gram değişmez mi yaf , işin ilginci didişerek anlaşmayı severken nasıl şikayet ediyorsun bundan hımm yine ortalığı karıştırıp eğleneceksin dimiiii seni gidi gidi...
Bir kere o blogseverler salonunda bir tek seninle kavga edilirdi linç eder seni parçalar yasaklanınca ohhh canımıza değsin der kikirderdik lakin başkası seni linç etmeye kalksa müsade etmezdik öylede delikanlıydık hani he he , offf sağdan bilgegunes soldan siyahorkidee olmadı illa_ahu gelsede seni yine şuracıkda gömseydikkk hep senin yüzünden kaçıp gittiler güzelim arkidişlerim
okunma sayıları ne alaka bak onuda çözemedim nick girişi yapılmadan okunduğunda o rakam artmıyor diye biliyordum ben..
üretmek yetenekli olmak demekmiş yeni bir şey daha öğrendim he , hergün mutfakda akşama dek dünyanın şeyini üretiyorum çok yetenekliymişim haberim yokmuşş oleeee yalnız bir tiriliçe yaparım parmaklarını yersin
neden illa seni sevmelerini bekliyorsun hala mı vazgeçmedin bu beklentinden birinin birini sevmesi içün tanıması gerekir aynı şekilde nefret içinde tabiki,neyse önceki yazdıklarına gidip bi bakimde belkim bir blog vardır...
iç döküş, veda edeemeyiş ,tutun beni heytttt demeli kendi kendine terapi gibim bir yazı olmuş , napacaksın çikolatalı yumurtada neymiş manarlı yap soğanlı yap olmadı menemen yap ziyan etme garibim yumurtayı candır yumurtalar 10 kg verirkene bana çok yardımcı oldular :)
onu bunu bırakda gel üfürelim hadi hatırlatayım ihaleyi sana