META…MANTALİTE…RUH…
09 Mayıs 2021, 02.54 A- A+Bölüm 1
Aklın Dirilişi Ruhun Ölümü
Şimdiki zaman...
Batmakta olan günün utanç kızıllığı, odanın savunmasız noktalarından sızıp, odayı akşama
hazırlayıp süslerken, dirseklerini dizlerine mıhlamış, başı ellerinin arasında, gözleri ayakuçlarında,
kendi utancını, günün utancında saklamaya çalışan, ölüm sessizliğinde tabut içi pişmanlığı
yaşayan bir adam.
“Neden?” lerde…
Aslında, gerçek “Neden?” den çok çok uzak, kendi nedenlerinde…
Adamın oturduğu kısmın dışında, yatağın hiç bozulmamış yüzünde ise, mefkure gibi
darmadağın yüzlerce evrak.
En son okunanı da, tüm gerçekleri hamuruna kadar nakşetmiş kalemle birlikte en üstte ve üst üste.
Tam da buhranın kapısındayken, bir an, duyduğu cılız bir iç sesle, yatağın üzerindeki
evraklara nazar edip ayağa kalktı. Derin bir nefes alıp, göğsündeki sıkışıklığı da aldığı nefese katıp
uğurladı. Otel odasının kapısını açıp, kapı eşiğinde tuttuğu ayaklarının üzerinde bedenini hafif
yatırarak, bir eliyle de pervazdan aldığı destekle, başıyla koridoru sağlı sollu kontrol edip
kapıyı kapattı. Ceketini çıkarıp askıya emanet ettikten sonra, gömleğinin kollarını sıvayıp, aradığı
ferahlığı suda bulmak için kollarını suyun altına uzattı.
Okul yılları…
Evet kazanmıştı.
İdealindeki okulu, hayallerini süsleyen mesleği yapmak için kazanmıştı.
Şimdi daha çok çalışmalı, Sınıfın, hatta bölümün en iyisi olmalıydı.
Bunun için ne gerekiyorsa yapmaya ant içmişti.
Farkında olmadığı şey ise; önüne çıkacak engelleri aşmak adına, kendinden bonkörce
vereceği ödünlerin, özünde oluşturacağı tahribatlardı.
Geçmesi gereken her ders, hedefi önünde kurulu bir barikat, o dersin hocası ise barikatın arkasındaki destek kuvveti, hayatın normal dinamiklerine davet eden her arkadaşı ise, O’nun için bir ayak bağıydı.
Oysa gördüğü ve kurtulmaya çalıştığı her ayak bağı, aslında göremediği hayat bağıydı.
Kendince dolu dolu yaşadığını düşündüğü okul hayatı süresince, sadece mesleki olarak olgunlaşmış, lakin o mesleği icra edecek olanın da bir insan olduğunu düşünürsek, işte o insan bu sürede aksine
hamlaşmıştı.
Gurbette bir öğrencinin tüm eksiklik ve zayıflığıyla, yine de mutlu bir şekilde verdiği onurlu hayat
mücadelesini vermek varken, O ise, eksiklik ve zayıflığı yaşamaktan utanan, sadece güç ve
konfora hedefli bir mücadeleyi vermeyi seçmişti.
Sınıfları tek tek geçtikçe, aslında geçtiği her sınıf O’nun için bir üste geçtiği toplumsal sınıftı.
Evet emek verdi, ama emeği öğrenmedi. Alındaki ter, avuçtaki ölmüş deri, yürekteki sızısız yorgunluk olduğunu bilemedi. Arkadaşın, çağırıldığında gelen, dostun ise davetsiz yalın ayak koşarak gelen
olduğunu öğrenemedi.
Ölçmeden, gözün ucunu elin içini terazi yapmadan paylaşmayı öğrenemedi.
Kendi gibi bilmeyi, kendinden pay biçmeyi öğrenemedi.
Bir bedende iki ruhu geçindirmeyi beceremedi.
Aşık olmadı, sevmedi.
Gecenin susuzluk uyanışlarında, odasının tavanında gözlerini çivilemedi.
Umudu cebinde gezdirmeyi, iki ayak bir pabuçta koşmayı yaşayamadı.
Zamanı hep kendi lehine bildi, ama zamanın, kurma kolu ömrün elinde olduğu halde aslında ömrün
kolundaki bir saat olduğunu anlamadı.
Gönülleri ısıtmak adına, tebessüm ateşine kelimeleri odun niyetine attığı bir sohbeti bile olmadı.
Beynini kasıp kavuran fikirler O’na hiç efkar vermedi mesela, ya da istişare meclisinde bulunup,
bir fikrin sancılı doğuşuna şahit olamadı.
Çünkü hayata hep legal-illegal mantalitesiyle bakıyor, en acı olanı da İlim'siz Bilim'i hücrelerine
zerkediyordu.
Devamında görüşmek üzre...
YORUMLAR
"Öğrenir.....
Öğrenir öğrenir, istese hepsini öğrenir. Ben onda bu istidadı görüyorum. Zeki çocuk nihayetinde. :))
Maddenin manadan önce zikredildiğini, sevişmenin sevmenin önüne geçtiğini öğrenmiş. Odun ateşinde( tebessüm ateşi) laklak etmeyi mi öğrenemeyecek. İstese ne sancılı doğumlar gerçekleştirir o."
Böyle de diyebiliriz tabii :)
Senin yazılarına yorum yazmak zor biraz, içimdeki şeytan dürtüklüyor hep. :))
Affına sığınarak yaramazlık yapıyorum.
Kalemine sağlık, sözüne sağlık...
Ben beceremem etrafta dolaşmayı, eşiğe baş koyar beklerim kapıyı. :)))
"Ve durmaz yerinde mutluluk;
Bir çocuğun bayramlık papuçlarının içinde koşar saatlerce,
bir dostumuzun sıcacık eliyle konar sırtımıza, bazen de sevgilinin gözlerine kaçar,
yaşla doldurur onları." Bi yerden alıntıdır efendim. :)))
Notunuz: Tekrardan kalemine sağlık.