Çanakkale Savaşı Üzerine
15 Mayıs 2021, 07.21 A- A+
Cafo'nun [cafo'yu, "kafo" şeklinde telaffuz eden tek ben miyim acaba? Allah belasını versin bu İngilizcenin, her yanımıza sirayet etti :) ] "Andımız'ın Kaldırılması"na dair yazısının yorumuna Çanakkale'nin aslında bir zafer olmadığını söylemiş ve buna dair belki bir gün yazarım demiştim. Birkaç mesaj falan da gelmiş bu mevzuya dair. Bildiğiniz gibi son derece uzun bir konu bu. Mümkün olduğu kadar detaylandırmadan kısa tutmaya çalışacağım.
Defaten tekrarladığım cümleyi el-tekrar'ül hasen deyip bir kere daha söyleyeyim: tarih konusunda bu kadar büyük bir laboratuvara sahip olup da bu kadar bilgisiz olan başka bir dünya ülkesi yoktur. Zannediliyor ki tarih, Kur'an-ı Kerim tabiriyle "esatirü'l evvelin" yani "eskilerin masalları". Geçmişte yaşanmış, bitmiş, bugüne ne faydası var v.s... Bütün gelişmiş ülkelerin eğitim-öğretim müfredatında en önemli ders "tarih"tir. Çünkü akil insan, geçmişi kavramadan geleceğe yön vermenin imkansız olduğunun farkındadır. Bizde ise gerizekalıca öğretilerle dolu bir tarih müfredatı var. Sadece kazanılan savaşlar, zaferler, başarılar öğretiliyor, geri kalan kısım önemsizleştiriliyor. Bu anlayışla yetişmiş, okumayı, araştırmayı, düşünmeyi de zül görmüş bir toplumun sürekli aynı hataları yapması da haliyle tesadüf olmuyor. İşte sıcak gündem: İsrail'in Gazze saldırısı ya da Hamas-İsrail gerilimi. Her yerde İsrail'e beddualar, lanetler şu bu. Yıllardır biteviye tekrar eden refleksler. Bu topraklarda daha doğrusu Müslüman nüfusun yoğun olduğu hemen hemen bütün topraklarda en çok beddua edilen, lanetlenen topluluk Yahudiler. Gelin islam'ın ilk yıllarında yapılan savaşlarda Müslümanların verdiği kayıplara bakalım: Bedir (14), Uhut (73), Hendek (6), Huneyn (4), Mute (12). Toplam 109. Yahudilerle yapılan Hayber Savaşı'nda ise 20 kayıp verilmiş. Oysa bir tarafta dördüncü halife, Peygamber'in damadı ve amcasının oğlu Ali'nin, diğer tarafta Peygamber'in eşi, Ebubekir'in kızı Ayşe'nin yer aldığı Cemel Vakası'nda yani Müslümanın Müslümanla yaptığı savaşta ölen insan sayısı toplamda 20 binden fazla. Ali ile Muaviye arasında yani gene Müslümanın Müslümanla yaptığı savaşta ölen insan sayısı 70 binden fazladır. Müslüman olmayanlarla yapılan savaşlarda yüzlerle ifade edilen bir kayıp verilirken, Müslümanların kendi arasında yaptığı savaşlarda verilen kayıp yüz binler. Sonra da lanet olsun Yahudiler! Aradan yüzlerce yıl geçtiği halde ne değişmiş, sadece son 55 seneye bakalım: Endonezya bildiğiniz gibi nüfusunun %90'dan fazlası Müslüman olan bir ülkedir. 1965-66 yıllarında Endonezya'da sağ-sol çatışması yaşandı. 500 binden fazla insan öldürüldü. Yani Müslüman, Müslümanı öldürdü. 1965 Endonezya Katliamı diye araştırma yaparsanız detaylı okuma yapabilirsiniz. 1971 yılında bugünkü Bangladeş'in adı Doğu Pakistan olarak geçiyordu. Pakistan'a karşı bağımsızlık savaşı verildi, yani Müslüman Müslüman ile savaştı, toplamda 3 milyon insan ölürken, 400 bine yakın kadına tecavüz edildi. Bangladeş Soykırımı diye araştırma yaparsanız detaylı bilgiyi bulursunuz. Nüfusunun neredeyse tamamı Müslümanlardan oluşan Somali'de 1991'den bugüne kadar iç savaş devam etmekte. Şimdiye kadar ölen insan sayısı 500 bin. 1975'te başlayan ve 200 binden fazla insanın öldüğü Lübnan iç savaşını özellikle araştırın, bir tarafta Filistin Kurtuluş Örgütü, diğer tarafta Arap Barış Gücü falan herkes birbirine girmiş. 1980'de başlayan ve 2 milyona yakın Müslümanın, gene Müslümanlar tarafından öldürüldüğü meşhur İran-Irak Savaşı. Suriye İç Savaşı'nı, Mısır İç Savaşı'nı, Nijerya'daki Boko Haram'ı falan saymıyorum daha. Bizde bu iç savaş ortamları yaşanmadı mı? 68'lerde, 80'lerde sağ-sol çatışması diye onlarca genç öldürülmedi mi? Maraş'ta, Çorum'da Aleviler öldürülmedi mi, Başbağlar'da Katliam yapılmadı mı, Madımak'ta insanlar yakılmadı mı, Gezi'de gencecik çocuklar öldürülmedi mi? "Bir insanın kalbini kırmak, Kabe'yi yıkmak gibidir" diyen bir Peygamberin ümmeti, kendi dininden insanları öldürüyor, tezata bak. E milyonlarca Müslümanın öldüğü bu savaşlara ağzını açmayacaksın, yorumlamayacaksın ama Filistin ile İsrail arasındaki çatışmalarda hemen "kahrolsun İsrail" diye bağırıp camilerden sala okutacaksın. İşte İslamcı yani islamdan menfaat sağlayan, tabir-i caizse islam'ı satan, propaganda malzemesi yapanların ikiyüzlülüğü tam da budur.
Her neyse, asıl konumuza dönelim.
Bana göre yakın tarihi etkileyen en önemli olay, bu topraklarda pek bahsi geçmeyen Sedan Savaşı'dır. Prusya ile Fransa arasında gerçekleşen ve Prusya'nın mutlak zaferi ile sonuçlanan bu savaştan sonra Alman birliği kurulmuş, bir nevi birinci ve ikinci dünya savaşlarının temelleri atılmıştır. [Daha önce Fransa ile Prusya arasında birçok savaş yapılmış, her defasında da Fransızlar galip gelmişlerdi. Bu zaferlerin nişanesi olarak bir boğa heykeli yaptılar. Sedan Savaşı'nda galip gelen Prusya o heykeli yerinden söküp Konigsberg'e [Bugünkü adıyla Berlin'e] götürdü. Sonrasında da bu heykel son Alman imparatoru Wilhelm tarafından bize hediye edilmiştir. İstanbul Kadıköy'deki meşhur boğa heykeli işte budur] Almanya, sömürgeleşme konusunda diğer Avrupa ülkelerine nispeten çok geç kalmıştır. Birleşmenin verdiği özgüvenle de pastadan pay almak adına diğer ülkelere kafa tutmuştur. Hatta Lenin'in bu savaş için müthiş bir tespiti vardır: "100 kölesi olan bir köle sahibi, kölelerin daha "adil" dağılımı için 200 kölesi olan bir köle sahibine karşı savaşa girişiyor". Birinci Dünya Savaşı'nın çıkma nedeni tam da budur. Balkan Savaşları'ndan çok yara alan Osmanlı da toprakları geri kazanmak amacıyla bu savaşa dahil oldu. Önce İngiltere ile Fransa'nın kapısını aşındırdı, onlardan olumlu bir cevap gelmeyince de Almanya tarafında savaşa dahil oldu. İlk icraat olarak da "Karadeniz Baskını" adı altında gidip Rus limanlarını bombaladı. Yetmedi, gitti Kanal Cephesi'nde İngiliz güçlerine karşı savaş açtı. Yani hiç de öyle emperyalist güçler gelip ülkemize saldırdı, biz de onlara cevap verdik diye bir durum yoktu. Savaşılan bütün cephelerde ağır yenilgiler alındı, yüzbinlerce Osmanlı askeri öldü. Çanakkale cephesi de bu savaşın bir parçası. Galip gelinen tek cephe. Bir nevi futboldaki "şeref golü" gibi bir şey. 7-0 yenilirken bir gol atıp skoru 7-1 yapmak nevinden. Basitleştirdim mi, şeklen evet. Çünkü "son"a bir katkısı olmadı. Yani bu cepheyi kaybetseydik ne değişecekti? İngilizler, Ruslara yardım edemedi o yüzden Bolşevik Devrimi oldu gibi çıkarım yapanlara inanmayın. Görünürde bu cepheyi kazanmakla kaybetmek arasında hiçbir fark olmayacaktı. Çünkü kazanmış olsak da İtilaf devletleri gene de İstanbul'a girdi. Hatta öyle bir giriş ki, İtilaf Devletleri adına şehri teslim alan Fransız komutan Franchet D'espereye İstanbul'a geldiğinde ortaya çıkan manzarayı anlatmaya kelimeler yetmez. O günden bazı görüntüler:
Etraftaki kalabalığın desteğini, asılan bayrakları falan görüyor musunuz? Dönemin önemli şair ve yazarlarından Süleyman Nazif o günü anlatmak için "Kara Bir Gün" başlığında bir yazı kaleme alır ve bu yazıdan dolayı da Malta'ya sürgün edilir. Keşke herkes okusa o yazıyı.
Çanakkale cephesi yukarda söylediğim gibi tek kazanılan cephe olduğu için üzerinde hamasi söylevler, çeşitli mitler yaratılıp duruyor. Yok efendim en çetin mücadelenin olduğu cephedir, en fazla kan akıtılan cephedir, yeşil sarıklılar gelip yardım etmiştir, Mustafa Kemal bu savaşla tanınmıştır v.s bir sürü yalan dolan. Bir defa birinci dünya savaşının en kanlı mücadeleleri Avrupa'nın göbeğinde gerçekleşti. Somme Muharebesi, Verdun Muharebesi, Üçüncü Ypres ya da daha çok bilinen adıyla [İron Maiden'in muhteşem bir eserinin de adıdır ve o savaşı anlatır] Passchendaele Muharebesi'nin yanında Çanakkale'nin esamesi okunmaz. Çanakkale Savaşı'ndaki mücadeleyi küçümsemek adına söylemiyorum bunu, sadece bahsi geçen cephelerde milyonlar öldü. Çanakkale'deki kayıp sayısı Birinci Dünya Savaşı cepheleri içinde en düşük sayıda olanlardan biridir. Kim uydurmuşsa 500 bin, 250 bin gibi rakamlar veriliyor. Onlarca kaynakta [Türk ve yabancı] tarama yaptım, hepsinde de ölü sayısı 55 bin civarında. 100 bin yaralı var ki bunların çoğu tekrar birliklerine geri dönmüş. İlginç olan nokta şu, ki bunu da Atatürk çok defa dile getirmiştir, savaş esnasında cepheden kaçan çok fazla firari var, yaklaşık 70 bin kadar. Yeşil sarıklılar muhabbetini de kimin uydurduğu belli, o yeşil sarıklılar bozguna uğranan, hareket alanı kalmayan ve trajik bir şekilde ölen Türklerin olduğu Sina-Filistin Cephesi'nde niye yoklarmış? Yemen'de, Irak'ta ya da Sarıkamış'ta donan askerlere niye yardım etmemişler? Mustafa Kemal'in Çanakkale cephesi ile tanınması gibi bir durum da yok. Zaten Osmanlı elitleri Çanakkale öncesinde tanıyordu. Birinci Dünya Savaşı boyunca Mustafa Kemal'in sanıldığı gibi çok önemli görevleri yoktu. Çanakkale'de de sadece tümen yönetti. Yeri gelmişken önemli gördüğüm bir durumu anımsatayım: Çanakkale Zaferi diye kutlanan tarih yani 18 Mart deniz savaşıdır. Nusrat Mayın Gemisi'nin döşediği mayınların İngilizler tarafından fark edilmemesi. Yani Çanakkale Savaşı bir zafer ise bu zaferin baş mimarı ne Mustafa Kemal, ne cephenin komutanı Liman van Sanders'tir. O kişi, sadece tarihi önemseyen, dönemi araştıran kişilerin bileceği bir isim olan Cevat (Çobanlı) Paşa'dır. [Bu arada İstanbul işgali sonrası Cevat Paşa da Malta'ya sürgüne gönderilmiştir]
Çanakkale Savaşı'nın karada yapılan kısımları bir siper savaşıdır. Zaten genel olarak birinci dünya savaşı'nı siper savaşları olarak tanımlamak mümkün. Kazılan siperlerde kafasını bile çıkarmadan saatlerce, günlerce bekleyen askerler. Haliyle savunmada kalan her zaman avantajlı oluyor ki birinci dünya savaşının siper savaşları kısmını kaybeden hep Almanlar oldu çünkü saldırı pozisyonundaydılar. Bizim Çanakkale'de kazanmamızın nedenlerinden biri de savunmada oluşumuzdur. Yani öyle göğüs göğüse bir çarpışma durumu söz konusu değil. Siper savaşları çok enteresan, "shell shock" kavramı da buradan hareketle ortaya çıkıyor. Dehşet verici bir travma... Yukarda ismini geçirdiğim Somme Muharebesi'nde siperde tabir-i caizse kafayı yemiş bir askerin şu fotoğrafı olayın vehametini anlamak için yeterli:
https://www.warhistoryonline.com/instant-articles/his-eyes-express-the-madness-of-the-war-shell-shocked-soldier-in-a-trench-during-the-somme-offensive.html
[Gerekiz bir bilgi: bu siper savaşlarındaki mağlubiyetlerden dolayı Almanya ikinci dünya savaşında taktik değiştirip "blitzkrieg" adını verdiği bir nevi yıldırım savaşını uygulamaya geçer.]
Çanakkale Savaşı'nın benim için en büyük kaybı, mürekkep yalamış neslin bu savaşta ölmüş olması. Milli Mücadele sonrası o eğitimli insanlara çok ihtiyacımız vardı. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda Meclis'te ve bürokraside o kadar yetersiz, liyakatsiz insan vardı ki, bugün toplumun büyük bir kısmında "Tek Parti iktidarının zulmü" diye bir söylev varsa, bunun nedenlerinden biri de budur. Düşünün ki aynı kişi hem İstanbul Belediye Başkanı hem İstanbul valisi hem de CHP İstanbul İl Başkanı görevlerini yürütüyordu. Muhittin Üstündağ, Lütfi Kırdar gibi isimler bu görevi yürüten kişiler oldu. [Aynı üzüntüm 60'lı yıllar için de geçerlidir. O yıllarda üniversite sınavı yoktu, çünkü liseden mezun olan sayısı bile çok azdı, haliyle üniversitelere kim başvurursa onlar eğitim görüyordu. O okumuş, eğitim görmüş neslin büyük bir kısmı "devrim"in peşinden koşup kendilerinin ve ülkenin geleceği için onulmaz yaralar açmışlardır.]
Hamiş: Kimseyle tartışacak enerjim yok, "ölen insan sayısı mı önemli", "niye onlara şehit demiyorsun", "o günleri yaşamadan anlamak mümkün değil" v.s gibi klasik yorumların gelmemesini rica ediyorum. Mümkün olduğunca teknik bir dil kullanmadan anlatmaya çalıştım ama raydan çıktığım anlar varsa da görmezden gelin artık. Zira yazdıklarımı tekrar okumadım, tapaj hatası bile olması muhtemeldir...
YORUMLAR
Yoksa
Kahrolsun yaşlı insanlar mı?
Kestiremedim biradamyaratamamak...
Ben yine de düzen adamı olayım.Kahrolsun hükümetin sevmedikleri. :)