gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Sinemalar

14 Ekim 2021, 20.55
A- A+
Sinemalar
Çocukluğumda, delikanlılığımda ve orta yaşlılığımda; yaşantımızda sinemaların yadsınamaz bir yeri vardı. "Televizyon" adı her ne kadar duyulmaya başlamışsa da kimse tam olarak ne olduğunu bilmiyordu. Sonraları Beyoğlu'nda büyük mağazaların vitrinlerinde görülmeye başlandı. İstanbul Teknik Üniversitesi deneme yayınları yapıyordu. Ancak bu yayınlar da henüz acemice idi.
                  Eyüp'te Şafak Sineması vardı. Giriş ücreti kırk beş kuruş. Ortaokula başlamıştım. Harçlığım yirmi beş kuruş. Hiç harcamasam, beş kuruş da artardı. Onunla bir lolipop bile alınamıyordu. O yılların en tutulan filmleri Lorel Hardi , ve Tarzan filmleriydi. Tarzan'ın meşhur bir narası vardı. Sinemadan çıkınca her çocuk bir Tarzan olur; mahallede her yönden bir Tarzan narası yükselmeye başlardı. İslam Bey'de bir evde oturuyorduk. Dayımların evi Gazi Osman Paşa' (O zamanki adıyla Taşlı Tarla) daydı. Dayımın biri, benden bir, diğeri iki yaş küçük iki kızı vardı. Bize gelirler, sinemaya giderlerdi. Bir gün büyük kız bize gelmiş. Ben o zaman Kepir Tepe'deyim. Neredeyse akşam olacak. Kız yok! Beklemişler; gelmemiş. Sonunda sinemaya gidip sormuşlar. El feneriyle yer gösteren çocuk; "Bir kız var." demiş. "En ön sırada oturuyor. Sabahtan beri filmi belki beş altı kez izledi." Bakmışlar bizim kız!
                          Sinemaların en çok olduğu yer Şehzade Başı caddesiydi. Eskiden burası "Direkler Arası" denilen ve tiyatro binalarının bulunduğu yermiş. O tiyatro binaları benim çocukluk ve gençlik yıllarımda sinema olarak hizmet veriyordu. Caddenin iki yanında sağlı sollu, "Millet" "Ferah" ve şimdi hatırlamadığım tiyatro iken kullanılan aynı isimlerle sinemalar vardı. Çığırtkanlar, "Üç film tekmili birden, devamlı" diye. seyirci toplamaya çalışırlardı. Seyircilerin hemen tamamı çocuklar olurdu. Caddenin girişinde sağda, ciddi ve kaliteli filmler gösterilen Yeni Sinema vardı. Aynı kalitede filmler gösterilen bir diğer sinemada Beyazıt Caddesinde sağda, Vezneciler'le Çemberli Taş arasında Marmara Sineması idi.Bu sinemaların belli matine ve suare programları olur bunlara yetişkinler ve aileler gelirlerdi. Böyle kaliteli film gösteren sinemalar genelde Beyoğlu'nda bulunurdu. Bunlardan hatırlayabildiğim biri Emek Sineması'dır.
                   Semtlerde yazlık sinemalar vardı. Genişçe bir bahçeye, arkalarından sağlam bir tahtayla birbirine çakılmış sıra sıra tahta sandalyeler sıralanır, karşıya bir beyaz perde gerilir. Arka tarafa bir oynatıcı ile bir makinist odası yapılır. Açık havada serin serin film seyredilirdi. Bahçenin sağında solundaki evlerin balkonlarından da aileler filmi izlerler. Tabi ilk izlemeden sonra filmin dördüncü, beşinci... onuncu tekrarı zevkten çok eziyet olur ama ne yaparsın, komşuluk! Yazlık sinemaların kaçak seyircileri sadece komşu aile fertleri değil, sinemanın etrafındaki yüksek ağaçlara tüneyen çocuklardı. Bazen çocuk yükünü kaldıramayan bir dal kırılır filmin en heyecanlı yerinde bir grup kaçak seyirci kendini yerde bulur; ufak tefek yaralanmalar da olurdu.
                Sinema döneminin de sonu geldi. AVM'lerin salonlarında film gösteriliyor. Bir gün bir film izlemek için gittim "Üç kişiden az olursa oynatamıyoruz. Bekleyin bir kişi daha gelirse oynatırız dediler. İki kişi geldi; iyi mi?! Filmimizi izledik!
                           İşte böyleee! İşte böyle; dedim de aklıma geldi. Şimdiye kadar anlattıklarımla zerre kadar ilgisi yok. Ama anlatacağım. Siz de okuyacaksınız! Eliniz mahkum! ( Bu "el mahkum" sözü bir kumar tabiridir. Bir ara hatırlatın da anlatayım)
                 Bir Mehmet Ağa varmış; ben ona "Öküz Mehmet Ağa"diyorum,- bak laf lafı açıyor bu Öküz Mehmet Ağa lafı da bir başka fıkrayı çağrıştırdı.- Her ikisini de anlatacağım hiç kaçarınız yok.
                Birinci Mehmet Ağamız yani Öküz Mehmet ağanın karşı komşusu dul bir kadın. Öküz Mehmet ağamız da öyle... Karşı komşu Öküz Mehmet Ağa'mızı her gördüğünde. "Evler karşı karşıya, tarlalar, yan yana; senin karı öldü; benim koca... İşte Böyle Mehmet Ağaaa!!! der kıkırdar; kırıtır...Öküz Mehmet Ağa'mız öyle baka duruu... Acaba ne oldu? Bir mucize olup Öküz Mehmet Ağa'mız işe uyandı mı?
                 İkincisi Osmanlı döneminden:
                 Ordu Rumeli'ye savaşa gidecek. Çadırlı Ordugah kurulmuş. Paşalar çadırların önünde sohbet ediyorlar. Paşalardan birine "Öküz Mehmet Paşa" diyorlarmış. Bu arada orduya ait bir öküz, gelip Öküz Mehmet Paşanın çadırının önünde durup kafasını içeri sokmuş, Öküz Mehmet Paşa; öküzü uzaklaştırıp gelmiş. Diğer paşalar; "Paşam öküz size ne söyledi?" diye işi alaya vurunca; " "Senin gibi mübarek bir öküzün bu eşeklerin arasında ne işi var?" diye sordu demiş.

YORUMLAR


Henüz yorum yapılmamış :( Yazık ama blog sahibi senin yorumunu bekliyor olabilir

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın