gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

KISA KISA I

16 Kasım 2021, 12.43
A- A+

* Bir Sohbet Ve Ardı...

Ayak üstü... Diz dize... Göz göze... 
Bir masayı araya alarak bazen. Bazen de bir hamağı paylaşarak. Aynı yolu tüketirken yavaş ve 
ahenkli adımlarla. Velhasıl, bir zaman diliminde, herhangi bir mekanın, herhangi bir baş köşesinde. 
Konuyu, efkarı, bazen de kendimizi dağıttığımız, içli sohbetlerimiz olmuştur, olur da..
Karşılıklı tebessümleri çaylarımıza şeker yaptığımız, her anını yüreğimize kaydettiğimiz, sıcacık 
sohbetlerimizdir onlar. "Merhaba" larla ısıtılır gülen gözler, sarıldıkça da bedenler ısınır. 
Sohbet, çay-kahve kadar koyulaşır zamanla. Oradan, buradan, haa bir de şundan derken, 
konu konuya nasıl geçti? Hadi onu bırak, zaman nasıl geçti anlamadan, tatları damakta, 
fincanları masada, sıcaklığı koltuklarda bırakarak kalkılır. 
"Bunu saymam" lar, "Bunu bir daha yapalım" lar, "Hoşçakal" larla sarılır tekrar bedenler. 
Kendi yoluna çevrilir, dost tebessümüne sürülen yüzler. Ve hayat; seni bıraktığı yerden alır, kaldığı yere getirir. 
Ne yaşandıysa; şekerine kadar, masanın örtüsüne kadar aklımızın baş köşesindedir artık. 
Ara sıra, ne zaman bunalsak, kendimizi orda, aynı yerde buluruz. Lakin azıcık içimiz ısınsa da, 
dostumuzun olmadığı yanımız muhakkak üşür. 


*  Tını

Sağanak yağmur altında, aylayanla güleni ayırt etmek zordur demiş şair.
Bir melodi gibidir hayat. Tek ses, ayrı ayrı enstrüman.

Tuvaldeki resim gibidir, hayat. Mana tek, renkler ayrı ayrı cümbüş.

Yüzü buruşturmasa da, ruhtaki acıdır tını.

Müzik eşliğinde yapılan resim gibidir hayat. Müziğin ansızın bittiği yerde yarım kalan.

Her renk, her melodi ayrı tını, ayrı acı...


*Yalnızlık

Tüm gemileri yakmak için ateşinin olmaması ve en kötüsü de, isteyebileceğin birinin dahi
yanında olmamasıdır.


* Tavan arası

En tepemizde, başımızın üzerinde yeri vardır hep.

Toz içinde kalmış, toz konduramadığımız ne varsa oradadır hep.

Bu yüzdendir hep, başımızı alıp, basamak basamak kaçmalarımız.


Yarım... Yarın...Yanım...

"Yarım geldin, yarım bırakıp döndün" dedi adam.

"Yarınına geldim, yarınımı bırakıp döndüm" dedi kadın.


Hata nerededir?
Kimdedir?
Kadın?
Adam?
Yarın?
Yarım?
Birine gitmeden önce, insanın kendisine 'bir' uğramamasında mıdır?
Ne kadar eksiğiz, ne kadar tamamız ve hazırız bilmediğimizde midir?
Yürek yarım, ayak yalın halimize aldırmadan, ses'e doğru gidişimizde midir?
Bir yarım kalmışlığı, birinin yanı ile doldurmak istemekte midir?
"Yarın olsun ama en azından yanım dolu olsun" deyip, sırf bugünden kaçmakta mıdır?
Gözünü, özüne kapatıp, bir söze meyil vermekte midir?
Sağ duyumuzu susturup, sol kulağımızla boş kalbimizi dinlediğimizde midir?
İnsan, birine giderken önce neden kendine 'bir' uğramaz.
Bilmez mi ki kendisi zaten yarım.
Bilmez mi ki, gittiğinin katacaklarıyla, verecekleriyle dolmayacak.
Bilmez mi ki, kendi hesaplaşmaları bitmemiş, eski defterleri henüz kapanmamış.
Bilmez mi ki, eski defterlerden tertemiz beyaz sayfa koparılmaz.
Bilmez mi ki o sayfa temiz olsa bile, bir önceki sayfanın kalem izleri batmıştır beyaz dokusuna.
Bilmez mi ki, bilmezden gelmelerle, bilinmezliğe gidişler aynı bavulda, aynı vagonda olmaz.
Peki, meçhul bir yarında, bir yarımı, bir yarım geleni ağırlamaya çalışana ne demeli?
Bilmez mi ki, yarım kolay kolay tam olmaz.
Bilmez mi ki, henüz dünde kalmıştır, yarıma yarın olmaz.
Bilmez mi ki, yarımın yanı hemen dolmaz.
Bilmez mi ki, her an gidebilir O, giderse O kendisini de tam bırakmaz.
Bilmez mi ki, iki yarıma, bir yarın asla ve asla olmaz.

O'nu, önce yanıma çağırasım, sonra da yüzüne bağırıp çağırasım var.

Sonra da O'na yanımı ayırasım, yarınımdan da ayırmayasım var.



YORUMLAR


Henüz yorum yapılmamış :( Yazık ama blog sahibi senin yorumunu bekliyor olabilir

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın