gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

PAZAR KONSERİ TADINDA BLOG

21 Aralık 2021, 12.50
A- A+


Akranlarım anımsayacaklar diye umut ediyorum. Her Pazar günü TRT de yayınlanan Pazar konserlerini. Pazar sabahı erken kalkardım ,önce He-Man ve Voltran izler, ardından saat 10 ya da 11 gibi kovboy filmini izlerdim. Akabinde ise Pazar konseri başlardı.

Televizyon kapanırdı çoğu evde. Pazar konseri bitene kadar eğlence kutusu olmaktan çıkıp ızdırap kutusu haline geldiği için kapanırdı.

Bizim buralarda Suriye kanalları izlenirdi. Onlar tam bu saatlerde çizgi film yayınlardı. Arapça anlamazdık ama yine de izlerdik bazen. Bazen de kovboy filmleri yayınlarlardı. Clint Eastwood'un bara girip ''Selamünaleyküm'' demesini beklerdik.O derece bir kaçış vardı Pazar konserinden.

Devlet eliyle ‘’modernleşme’’ baskısı muhabbetine girmeyeceğim. O konserlerin inadına hem müzikal anlamda hem de sosyalleşme anlamında nasıl arabeskleştik konusuna ise hiç girmeyeceğim.

Konuyu buradaki blog yazılarına bağlayacağım.

Son zamanlarda blog yazıları Pazar konseri tadı vermeye başladı. Bunu okuma sayısından anlayabileceğiniz gibi yorumların azlığından da anlayabilirsiniz.

Divan edebiyatı tarzında, anlaşılmamak için süslü cümleler etmek moda oldu sanırım. Herkes ‘’aşk’’insanı,herkes ‘’dost’’ canlısı maşallah.

Beğenmiyorsan okuma birader diyeceğinizden eminim. Emin olun başlığı ya da ilk cümleyi görünce okumuyorum zaten. Benim okumama ihtiyacınız olmadığını da biliyorum.

Ama kim ne derse desin herkes takdir edilmek ister. Övgü almak, beğenilmek , yazdıklarının bir yerlere dokunduğunu görmek ister. Okunma sayısı ve yorumlara bakılırsa çok da başarılı olduğunuz söylenemez.

Kusura bakmayın ama baydınız. Hem de fena halde baydınız…

YORUMLAR

22 Aralık 2021, 08.56

O kalemi keyif veren insanlar, o güzel atlara binip gittiler...
22 Aralık 2021, 15.35
Merhabalar. hem okudum hemi de yazdım :)) diye söze baslasam :). Kendimce biseyler karalıyorum ben de, bunlar coğunlukla günlük hayatın içinden ya da anılarımdan olusuyor. Burda biseyler yazanlardan biri olduğum için de bu blog yazısını kendi üzerime alındım. Ama mutlu oldum bir anlamda. Çünkü eleştiri her zaman insanı düşünmeye sevkeder. Bundan sonra yazdıklarımı daha fazla gözden geçireceğim. Sevgilerimle.
24 Aralık 2021, 02.56

Canın mı sıkılıyo agresif
24 Aralık 2021, 09.41
''Hayatını blog ve yorumları edit etmeye vakfeden ilgili opların...''

hayatını....vakfeden...

Sisteme yönelik, ömrümde gördüğüm en cici yaranma cümlesi:):)

''Yutttaşının ruhunu nasıl incelteceğini düşündü bir şeyler yaptı'' cümlesi ile sisteme yaranma tutkusu ruhuna işlemiş diyebiliriz. 

Yaranma kelimesini maalesef mecburen seçiyorum.Diğer kelimeye kuvvetle muhtemeldir ki onay vermeyeceklerdir:)

Yazıma güzel bir örnek olduğun için teşekkürler unad...

Neden mi?

Yazılarında bir kertenkeleye isim koyma naifliğinden bahsedip işine gelmeyen ya da hoşuna gitmeyen bir durum karşısında hemen çirkinleşeceğini göstererek ne demeye çalıştığımı pratiğe döktüğün için. 

Tam da bu durumdan bahsediyordum. Herkesin yazılarına bakarsak maşallah iyilik ,aşk,sevda kumkuması. Gerçek yüzünüz ise ufacık dişinize dokunan bir durumda ortaya çıkıveriyor. Çünkü sahtesiniz.

Kitap cümleleri kullanarak entel dantel kimliğe bürünmek içinizdeki o barbar arabesk ruhu gizlemiyor. Sen tam da bahsettiğim tipsin. 

24 Aralık 2021, 10.05
''Canın mı sıkılıyo agresif''

Sıkılıyoo. ama napiiimmm concon ..konuşuyooomm olmuyooo..çay içiyooomm olmuyoooo..ben de sizlere sarayım dedimm...ay aman öyle işteeee..döncem sana
24 Aralık 2021, 11.48
 Yazıda blogların okunmadığı ile ilgili bir değerlendirme yapılmış. Bu objektif bir gözlem, çünkü blogların altında nicelik olarak okunma ve yorum sayısı var. Ancak yorum sayısının düşük olmasının TRT nin eski pazar konserlerine benzetilmesi  pek uygun düşmemiş. Çünkü benim kuşağımdakiler her hafta bu konserleri iple çeker, öğrenci olduğumuz için CSO ya paralı bilet alıp gidemediğimiz için evimizden "beleş" konser izlerdik. Yani bütün  televizyonlar istirahat etmez bizlerinki yorulmayı sürdürürdü! Şimdi burada gelmesi olası antitez " Senin gibi kaç kişi var bu memlekette? " olacak sanırım. .Herkesin tercihinin kendisininki gibi olduğunu düşünmek, başka tercihleri yok saymak diğer adıyla  çoğulculuk  iste böyle görünüşte" özgürlükçü" ama özünde başka düşünceleri yok sayarak  " sınırlı" bir düşünce ve uygulama platformu oluşturur. 
24 Aralık 2021, 12.23
''Herkesin tercihinin kendisininki gibi olduğunu düşünmek, başka tercihleri yok saymak diğer adıyla çoğulculuk iste böyle görünüşte" özgürlükçü" ama özünde başka düşünceleri yok sayarak " sınırlı" bir düşünce ve uygulama platformu oluşturur. ''

Eğer bu minval üzerinden düşünürsek , vereceğimiz her örneğin karşı düşünce sahiplenicisi olacaktır.

Blog kabak tadı vermeye başladı desem ''ben kabak seviyorum'' diyen çıkacaktır şeklinde örnekleyebilirim dediğimi.

Yani burada herkesin tercihinin kendisi gibi olmasını istenmesinden ziyade , meydanda olan durumda dönüp neden diye sorulmasının tetiklenme isteğidir. Her blog yazısına ''ayyy çok güzell'', yada '' ayyy bayıldım'' demek yazıların gelişimini engellediği gibi aslında kötülüktür yazara. Yazarlar  ''ayyy çok güzell'' cümlesini duymak için kalıplaşan yazılar kaleme almaya başlamışsa eğer ''sınırlı'' dan ziyade ''sığlaşan'' platform olmuştur. 

Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim; sığlaşan blog da yazarlar kadar birisinin deyimi ile ''hayatını blog ve yorumları edit etmeye vakfeden '' kişilerin de payı var. 



24 Aralık 2021, 15.58
Yeaahh kavga var .p Hemen geldim, durun! (Hah işte, kavga olunca geliyor, kavgacı Cezbe işte noolucak /burun kıvıran smile)

Şimdi Agresif Pazar Konseri, diyorsun sen :) Gerçek manadaki eleştirine katılmıyorum. Kulak dolgunluğu da iyidir. Ladin'in dediği gibi dinlemeyi tercih eden olduğu gibi, cankulağıyla dinlemeyen ama televizyonu da kapatmayan bir kitle de vardı mutlaka. Her türlü müziğin iyisini dinlemeyi seven biri olarak; dayatma, üstten inme vs. diye nitelemiyorum ben Pazar Konseri'ni. Yaptığın benzetmeye de bi şey diyemem, kendi zevk ve fikrinden yola çıktığı için o da seni bağlar tabii. Elbette gönül istiyor ki; hangi makamda yazılırsa yazılsın, hangi türde olursa olsun, ama o türün iyisi olsun yazılar. En berbat en klişe  konuların bile iyi yazılmışı okunur malum. E iş dönüyor dolaşıyor, yazanın yeteneğine, aklına kalıyor.


Sonra zevk meselesi giriyor işin içine bak. Sen Unventurous'un yazılarını sevmiyorsun anladığım, ben çok seviyorum. Senin söylediğinin aksine, marjinal olacağım diye kasan tiplerden değil o, adamın orijini öyle :) Kafasına göre ve kendi için yazıyor, kalem de sağlam, bazen uçuyor, bazen kaçıyor ama FARKLI oluyor yazdıkları. Farklı olacağım diye saçmalayanların üzerlerinden dökülenleri çıplak gözle bile görürsün. Onun mintanı sağlam:) Yani demem o ki; burada ayrıştığımız nokta, zevk dediğimiz şey. Doğru-yanlış bulunamaz bu konuda.


Gelelim vakıflar konusuna .ppppp Ben Agresif'e katılıyorum tamamen. Hatta ilk sebidir söylediği, az bile yazmış :) Düzgün bir şey, giderek eğriliyorsa; herkes şapkasını önüne koyup "acaba nereden su kaçırıyor" diye kendisine sormalı. Ve fakat hemencik bir replik geliyor o vakit; BURASI OYUN SİTESİ. Eee napiiiicaaaz :) Sal gitsin yav Agresif, salla gitsin.


Vakıflardan söz edecektim dur .p Şimdi insanın kendini bir edime vakfetmesi için, sanırım öncelikle o edimi seviyor olması gerekir. Çok mahir olması gerekir mi bilemedim ama az da olsa bir maharet illa ki gerekiyor. Düşünelim... Diyelim bir kadın, yoksullara yemek vermek üzere yemek yapıyor. Maddi beklentisi olmadan, kazanlarla yemek pişiriyor ve bir çadırda dağıtıyor bu yemekleri. Gerçekten övülesi bir durum. Bu kadın; iyiliksever olduğu gibi, yemek yapmayı da çok sevmeli mi? Değişik yemek tarifleri öğrenip menüsünü zenginleştirmeli mi? Adalet ve dürüstlük erdemlerini hiç elden bırakmayıp kullandığı malzemeleri en iyilerinden seçmeli ve hakkıyla dağıtmalı mı? Epey bir şey saydım, zormuş :) Yoksa; "o bir çadır, 5 yıldızlı restorant değil" mi demeli? Çalakaşık yiyenlere, çalakaşık yemek mi yapmalı? Malzemenin en ucuzunu almalı, bayatlamış, kokmuş küflenmiş, böceklenmiş demeden önüne geleni mi kullanmalı? Hıı Udventurous?? Karnımız doyuyor, hiç olmazsa zehirlenmiyoruz deyip şükretmeli mi yani?? Bilmiyorum vallahi, ben yetinmeyi sevmiyorum. En ufak iş bile olsa, üzerime almışsam illa ki iyi yapmalıyım, diye düşünen sefil idealistlerdenim işte... Ben yetinmiyorum. Yetinenin nihai sonu illa ki düşüş olur, bırak ilerlemeyi, durduğu yerde kalabilmeyi bile beceremez bir noktadan sonra.


24 Aralık 2021, 17.05
.
''Sen veya herhangi birisi buradaki blogların kalitesine net çizgi çekme yetkisinde olabilemez. ''

Bunu söyleyip benim kullandığım üslubun çirkinliğini eleştirmen de manidar. Kime göre neye göre çirkin. Bunun kriterini sen mi belirliyorsun. Hani kimse net çizgi çekemezdi. O zaman sanane benim üslubumdan.

''Şimdi rolantiye al kendini motorunu rahatlat.''

Kendi gibi bilirmiş insanlar karşısındakini..Senin motor çabuk ısınıyor galiba. Kapasite meselesi. 1.0 motorsan sık sık rölantiye alman şart tabi. Sen yapınca herkese aynı tavsiyeyi vermeni de anlayabiliyorum. Empati yapmak da önemli ama azcık zeka gerektirir.Sen motoru yakarsın sonra aman dikkat...
24 Aralık 2021, 17.06
'' Sal gitsin yav Agresif, salla gitsin.''

ceZbe emin ol bir noktadan sonra sallanmıyor. Ama önerini dikkate alacağıma söz veriyorum...
24 Aralık 2021, 17.13

Eskiden pek hakim olmadığımdan tv olayının izleyenlere kattığı ve onlardan eksilttiği duyguları bilemem zira o zamanki kedim de tv izlemeyi pek severdi. Dolayısıyla konuyu bağlama tarzına yorum yapamam. Sonzamanlardaki bloglardan biri de benim birtanecik blogum. Eleştiri tarzındaki bu blogun, benim yazılarımı da bağlar mı belki umursarım ama geneli ilgilendirdiğini sandığım eleştirine katıldığım noktalar var. Katılmadığım kısım ise okunma ve yorum sayısındaki azlık ya da çokluk olayı. Bununla ilgili burada birçok kişilerce açıklamalar yapıldı. Nedeninin blog ve blog sahibiyle ilgili olmadığına dair açıklayıcı yorumlar yazıldı yani artık alakası olmadığını bilmen gerekiyor. Yanılmıyorsam site önce adres sonra uygulama değiştirdi. Yeni uygulamada blogların görünüm sayısı değişti. Sonuç olarak üstte duran yazı diğerlerine göre daha şanslı. Tabii blogların tamamını görüntülemeyi akıl edebilenler vardır hala, eski takipçileri olduklarından. Bu iyi.

Yazılanların değer görme isteği olabilir, o zaman yazılanlara ne gibi bir değer kattığını düşünüyorsun bu eleştirinle? Okumadığını söylemek yerine gerçekten okumamak daha yerinde ve gerçekçi olurdu. Örneğin okumak istemediğinde x'e basıp çıkmak gibi bir şansın var. Eleştirmekle zaman kaybetmeyi kim ister ki... Hemen hemen birçoğunun burdaki yazım ve anlatım tarzı bellidir zaten ki zamanla yargılar oluşur ve ona göre muamele başlar. Okumak ya da okumamak gibi. 

   Aslında kendi kendine konuşmuş yine kendi kendine cevap vermişsin blogda (iç sesini konuşturmuş). Kendini tartışmaya kapatmış öneriye açmışsın. Hem ne önerilebilir ki yapılabilsin, pandemi bitti ama kısıtlamalar hala sürüyor, en fazla iş bulup çalışabilirsin kitap müzik netten dizi film vs vs işte klavyeyi tutmuş bırakmayan heyecanını yatıştıracak ne varsa onları deneyebilirsin bunlar bariz tavsiyeler. Belki de bunlardan sende var ama yetmiyordur. Ne diyeyim o zaman geçmiş olsun

Uzun lafın kısası; aşkolsun ya ayda yılda bi yazıyorum yani bana da mı lololo?  Sonra concon, demiş. Lakap hitap artık her ne ise bir münasebetsizlikte daha bulunulmuş. Böyle cız şeyler niye yapıyorsun sabah şekeri? Gerçekten canın çok sıkılmış. (Concon) anlamına netten açıp baktım birçok anlama geliyor; Lubunca dilindeki anlamı da iyiymiş, uyarlamaya çok açık. Çen uyarlanmak mı iştiyoyşun çeen. Yapma yani. Cız olursun cızzz

28 Aralık 2021, 19.22
Her özgürlüğün de sonuçları ve bedelleri var di mi Cafocum. Tam politikacı yav .)
29 Aralık 2021, 12.48

Hayır hem sertlik istiyon hem de sabit duramıyorsun. Rumuzunu diyorum.
29 Aralık 2021, 18.07
Tartışma içine girmek için yazmıyorum ama Pazar Konseri de övülmez ya hu. Burada "bütün sinekler yanılıyor olamaz, bok faydalıdır" gibi bir bakışla "millet aşağılayıp ismini değiştirerek 'pazar kanseri' demiş ve eldeki verilere göre pazar konseri yayınlandığında saatte Türkiye'de elektrik harcaması minimum seviyelere inmiş" diyerek çoğunluğun hareketini referans olarak da almayacağım. Pazar Konseri, klasik müzik eserlerine yer veren bir programdı. Elbette bilimsel bir şart değil ama tatil gününün ilk saatlerinde o eserler dinlenmez. Schiller, Goethe'ye yazdığı bir mektupta Aristoteles'in eserlerini ilk defa okuduğunu belirtip şöyle devam ediyor: "“O’nu daha önce okumamış olmaktan dolayı çok mutluyum, kendimi, şimdi bana sağladığı büyük bir zevkten ve bütün faydalarından mahrum bırakmış olurdum. Eğer O’ndan yararlanacak bir biçimde okunacaksa, öncelikle temel kavramlar oturtulmuş olmalı; ele aldığı konu, yeterli düzeyde bilinmiyorsa, O’ndan akıl almak tehlikeli olacaktır.”

Schiller bu satırları kaleme aldığında 47 yaşındaydı. Dünya kadar eser vermiş, Goethe’yle birlikte klasik Alman edebiyatının zirvesinde yerini almıştı o yaşında. İlk defa okumuş Aristoteles’i. Aslında Schiller'in söylediği ile az çok karşılaştık. Daha çocuk yaşlarda, lise çağlarında Dostoyevski, Nietzsche, Schopenhauer, Sartre gibi heriflerin eserlerini okumak ne büyük bir belaya bulaşmak aslında! Atatürkçülüğün ne olduğunu anlamadan militan Kemalist olmak gibi, Tanrı’yı kavramadan din olgusu bir şablon gibi kabullenmek gibi, bu iki örneğe benzer nitelikte bir beyin yıkamasına uğruyor körpe zihinler, o zaman hazmedemeyecekleri gıdaları sindirmelerini nasıl bekleriz? İbranilere Mektup’ta şu enfes ifade geçer:

“Katı yiyecek, yetişkinler için, yani duyuları iyi ile kötüyü ayırt etmek üzere alıştırmayla terbiye edilmiş olanlar içindir.” (5smile Resmi. ayet)

Klasik müzik eserleri de hem form hem de yayınlandığı saat itibariyle böyle bir etki yaratır. Sadece klasik batı müziği de değil, günün o saatinde klasik türk müziği de dinlenmez. Tabii ki isteyen dinler, burada bir beis yok ama bu tarz direkt olarak insanın ruhuna temas ettiği için terbiye edilmiş bir vücutta etkisini gösterir. Bir günün de en terbiye edilmiş saati takdir edersiniz ki günün ortası değildir.

Bir başka problem, batı ne kadar "göz" medeniyeti ise, doğu da bir o kadar "söz" medeniyetidir. Bizde hakim olan "söz"dür. O sözün de tek bir ağızdan çıkması değerlidir. Mesela klasik batı müziği çok seslidir, klasik türk müziği tek seslidir. Türü ne olursa olsun "koro" bile uygun değildir bu topraklarda yaşayan insanlara. Batı'da "sanat, sanat içindir" felsefesi yoğundur ama bizde "sanat toplum hatta birey içindir". Arabesk külütürünü ele alalım; Arabesk "Arap'a ait olan" [Gereksiz bir bilgi: Arapçada iki tane "arab" kelimesi vardır. Biri "elif" harfiyle yazılır diğeri de "ğayn" harfi ile. "ğayn" harfi ile başlayan arap kavmini belirtirken elif harfiyle başlayan "arab" ise "ihtiyaç" manasındadır. Buradan da "arap sabunu" dediğimiz şeyin araplarla bir alakası olmadığını, "her türlü ihtiyaç için kullanılan sabun" olduğunu anlayabiliriz] demektir. Arap tarzı kültür ve sanat. Emeviler'den beri süren Binbirgece Masalları'yla insanların kafasında imgelenmiş, girift, sanat tarzıdır. Bizde Mısır şarkılarının etkisiyle başlayan süreçte kullanılan müzik tarzı, Mısır'dan iktibas olduğu icin "arabesk" denmiş. Halbuki bu arabesk degildir. Arabesk, bir kalite belgesidir. Halk müziği olarak Mısır'da icra edilenine ve bunun Türkiye'deki versiyonuna arabesk demek biraz manasız oluyor. Arabesk diye yanlış bir kullanımla isimlendirilen müzigin dinleyici kitlesinin yaşam tarzı ve sosyo-kültürel tercihlerine de ikinci bir galatla arabesk denmiş. Halbuki "lümpen kültürü" denmesi daha doğru bir ifade olur. Lümpenliğin ve kültürünün pazarlanması genel seviyeyi düşürücü etki yapar. Mesela tiyatronun ilk gösteriminin sebebi olarak, İngiliz hanedanının yaşam tarzının sahnelenip insanların bu yüksek kültür ve görgü etrafında biraz daha düzeyli olmasını sağlamak amaçlı olduğu söylenir. Oysa halkın tercihlerini genelde lümpen zevkler oluşturuyor. Lümpenlik (oto)kontrolsüz, derli-toplu olmayan bir özellik taşıyor ama yüksek kültür ürünleri biraz daha düzenli/kontrollü... Kontrollü/derli-toplu iş hayatından bunalan insanlar eğlence sektörüne girdiklerinde orada da derli-topluluk ve kontrollülük istemiyorlar. Adı üstünde eğlenmek, düzenli olmanın stresini atmak istiyorlar. Tam da bu psikolojiye lümpen kültür ürünleri cevap veriyor. Sadece eğlenmek de değil, hüzün de aynı damardan besleniyor. İşte pamuk tarlalarında köle olarak çalışan siyah tenli işçilerin söyledikleri türküler yani blues. Benzer şekilde gene o kölelerden araklanan caz, rock and roll, reggae... Bunların hepsi esasında lümpen kültürdür. Son tahlilde müziği: hüzün, aşk, ve eğlenme olarak algılayan toplumlara klasik müziğini sevdirmek biraz zor. Hele ki dayatma ile... Şundan eminim: eğer geceye yakın saatlerde Pazar Konseri yayınlanmış olsaydı hatta bunu Pazar günü de değil, Cuma gecesi yapsalardı, haftanın yorgunluğunu atmak adına o müzikler çok daha ilgi çekici ve kabul edilebilir olurdu.


Gelelim Gamyun Blog'un ahvaline. Dünya çok değişti, hele ülkedeki bir şeylerin değişim hızına akıl sır erdirilemiyor. Şu yoruma başladığımda dolar 12.53 idi, şu an 12.64. Kim bilir yorum bittiğinde kaç olacak. Yani sadece şu kısacık dilimde bile kimler ne kadar para kazandı ya da ne kadar fakirleştik. Ekonomiye biraz sonra gireceğim ama değişimi spordan örnekleyeyim: çocukluğumuzda sabırsızlıkla beklediğimiz 100 metre yarışlarının kahramanları Ben Johnson, Carl Lewis gibi atletler, dünya rekoru kırdıkları derecelerle bugün 100 metre yarışlarındaki finallere giremiyorlar. Öyle manyakça bir "hız" gelişimi var. Sadece bedensel değil ki, ilk internet dönemini düşünün hani 145'lerden 146'lardan bağlanılan, bir siteye girmek için 10 dakika beklenilen zamanı.. Şimdi herhangi bir site 5 saniye içinde açılmazsa telefonda ya da bilgisayarda sorun olduğunu düşünüyoruz. Hemen her alanda beklemeye tahammülü kalmayan insanlar olarak hayatımıza devam ediyoruz. Yaptığımız bir bok da yok bu arada, ama kendimizi önemli hissetmek, önemli şeyler yapıyormuş zannına kapılmak caka katıyor. İnsanların tüm meramını 280 karakterle [twitter'da en son böyleydi şu an kaç bilmiyorum] anlattığı zaman diliminde gamyun bloga gelip de paragraflarca yazmak deli işi. Arada Ekşi Sözlük'te yazıyorum, ki gündeme dair de pek kalem oynatmıyorum, bazı mesajlar geliyor: "iyi, hoş yazıyorsun da keşke biraz daha kısa yazsan" diyorlar. Genelde etimolojik çözümlemelerimi yazıyorum ve bu da maksimum iki paragraf sürüyor oysa ki :) Kimsenin uzun yazı okuyası yok, haliyle ekonomideki kötü para, iyi parayı kovar gibi, uzun yazı yazası da yok. Arada buraya bakıyorum, son mohikan "unadventurous'u takdir ediyorum. Beğenilir ya da beğenilmez hala gelip uzun uzun gündemden koparak bir şeyler yazmaya çalışıyor. Dünyanın değişimine Türkiye'deki yaşananları da ekleyince, gündem dışı ne yazarsa yazsın 2-3 paragraf bir şeyler karalayan her insana büyük saygı duyuyorum. Nitelikli olsun ya da olmasın. 

Al işte bugün açıklanan rapor:

Kütahya'daki Zafer Havaalanı'na bu sene için
Garanti edilen yolcu sayısı: 1.207.921
Gerçekleşen yolcu sayısı: 9.966
Garanti ödemesi: 6.300.000 euro
Hata payı:%99


Yani şu ülkedeki en gerizekalıyı bulsan böyle bir karşılığı olan havaalanının yapılmasına izin vermez. Böyle bir ortamda insanlardan çok fazla bir şey beklmemeli diye düşünüyorum. Burnumuza kadar bokun içine batmışız, estetik neyimize!

02 Ocak 2022, 16.23

Dolar da denmiş. İşi  ne olursa olsun farketmez, asgari ücretli biri zamlarla zorlanmadığını ve yaşamı zengin geçirdiğini söyledi kendi ağzıyla çoluk çocuklu adam. Kirası 500 tl bile değilmiş. Kirasını duyduktan sonra neden böyle aptalca düşündüğünü anlamak zor değildi. Kirasının düşük olmasına güveniyor. Geçinmenizi de şöyledir muhtemelen. Çocuklarının rızkından kendi boğazlarından kesip partizanlık yapmak ne derece yanlış olabilirse belediyesinden aldığı üç beş kuruş yardıma güvenen bu insanın kimbilir hangi garibanın rızkını cebe indirmesiyle aynı yanlışlıkta. Şuan ne düşündüğünü merak etmiyorum o kişinin. Dolar düştü zamlar arttı olayını ona ve onun gibilere anlatmaya çabalamaktansa arkama yaslanır izlerim. Çünkü zaman kaybı. Tavsiye etmiyorum, sabrı olan düşünce sistemi aramaya devam etsin bunun gibilerde
02 Ocak 2022, 16.25

Neden  düşünce sistemi eksikliği dediğime  not düşeyim bir de. Hep boşuna anlatılıyor onlara. Eminim ki daha doların düşmesi ya da yükselmesi karşısında TL değerinin oynadığını bilmeyenler ve hatta anlamayanlar vardır. Dolar demişken dolmalık biberin kilosu 1000 TL’yi geçiyor. Dolmalar dolmuyor. Ucuz fakir yemeğimize bile dolmayı da fıstıksız ye, diyenler olacaktır. Bu gözler bu kulaklar bunlara da şahit. Aklım almıyor
18 Ocak 2022, 17.53
Tüh ya, kavga varmış kaçırmışım smile Resmi smile Resmi Üzerinden bir ay geçmiş, bi allahın kulu da dememiş ki, Yetiş Gmsnn. Bu blog'u yılbaşı öncesi görecektim ki, ahh bee. Cafo'da, yorumda ismim geçince, Lost adasındaki kontrol merkezi gibi, her yerde alarmlar çalacak, ışıklar yanacak da haberim olacak zannediyor zaar. Neyse, Lost'da çok bozmuştu zaten. 

Cafo böyle bir durum olduğunda, sen benzini dök etraflıca, sonra hemen offline mesajlardan çakmağı elime tutuştur ben gelirim.
19 Ocak 2022, 02.50

Çağıran olmamış, demeye getirirken, sen Adem’in eşi Havva’dan olma buradaki insanlara cahil mi demek istiyorsun???!!! Ne yani onların kendi akılları kendilerine yetmiyor mu, başkalarının aklına mı ihtiyaç duyup da çağıracaklardı seni bir de??? Ayrıca yetiş gmsnn, derken ne demek istedin, Hz Ali’nin ünvanında gözün mü var üstüne???

(Lost bozdu falan ayıp ettin, o yüzden umarım her iki taraftan da linç edilirsin  (sigaralı emoji) 
19 Ocak 2022, 12.12
Konu bana niye geldi ki? Ayrıca ben olsam, ben de kendimi sevmem, niye başkalarının sevmesini bekleyeyim. Ama sen yine de şu procene sıcak bakmayan arkadaşların listesini bi ver bana, kişi denicem smile Resmi unadventurous'dan da allah razı olsun, yazıya seviyorum ile başlardı ama bittiğinde, sülaleme sövmüş etkisi bırakırdı, hiç kimse de ne dediğini anlamazdı.

Son olarak ufak bir düzeltme yapmam gerekir "ketöcü" olmaz "getöcü" olmalı, "k" uymuyor, gmsnn/gamyun'a smile Resmi

otherand, sen de tam "zeki ama çalışmayan öğrenci tipi" var, aferin böyle devam.
19 Ocak 2022, 13.46

Bilsinler bakalım, buradaki hikayede yüzyıllar öncesinden kalma esprileri hangi yaşlı ve kokmaya yüz tütmüş bünye yapar, hangi özenmeye açık öğrenmeye kapalı bünye belki de başını bile bilmediği dizi için bozdu der bir de 
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın