Bir Başka Bayram Anısı
18 Nisan 2022, 18.44 A- A+
Bir Başka Bayram Anısı
Bizim çocukluğumuzda gençliğimizde konfeksiyon diye bir şey yoktu. Eğer elbise istiyorsanız yeteri kadar kumaşı alıp terziye gider ne zaman dikebileceğini öğrenirdiniz. Terzi müsaitse ölçünüzü alır bir deftere dikkatle kaydeder. Ceket kol boyu, ön ve arka gövde boyu, kruvaze veya spor olacağı, pantolon paça genişliği, bacak uzunluğu kaydedilir. İlk prova için gün belirlenir terzi aldığı ölçülere göre kumaşı keser, ilk provada toplu iğnelerle kesilmiş kumaşları müşterinin üzerine tutturur, özel bir sabunu tebeşir gibi kullanarak gerekli yerlere işaretler koyar; ikinci prova için gün verir. İkinci provada kumaş teyeller ile tutturulur, kaba taslak elbisenin şekli belirlenir üçüncü prova için yine gün verilir. Üçüncü provada elbise dikişe hazır hale getirilir. Dördüncü provada elbise hazır hale gelmiştir. Kusurlu görülen yerler, potluk lar hemen orada düzeltilir müşteri elbisesini güle güle giymek üzere terzi dükkanından ayrılır.
Bizim elbiselerimiz için ihaleye çıkılır, en düşük ücreti vere işi alırdı.
(Şu anda, bunu daha önce yazdım sanki gibi bir kuşku duydum)
Neyse; tekrar okumuş olursunuz.
Biz yatılı olduğumuz için elbiselerimiz; çorabımız dan, affedersiniz donumuza kadar her şeyimiz devlet tarafından karşılanırdı. Ailelerimiz memnun! Saldım çayıra Mevla'm kayıra! Sofradan bir boğaz eksilmiş; giysi çamaşır derdi yok! Ne güzel dünya... O zengin bebelerinin okuduğu paralı yatılı okullar gibi hafta sonları görüş günleri olmaz! Veli kuyrukları oluşmaz... " Gidersem şimdi bu kerata, para ister. En iyisi biraz daha beklemek!"
Bizim veliler ancak idareden çağrıldıkları zaman gelirlerdi. Bir çoğumuzun velimiz bile yoktu! Mesela benim rahmetli dedem - nur içinde yatsın; Allah gani gani rahmet eylesin- nasıl kalkıp gelecek? O nedenle bizler bir beklenti içinde olmazdık.
Kuzeyimiz, yıldız, poyraz, keşişleme tüm soğuk rüzgarlara açık. On iki ile on sekiz yaş aralığında altı yüz baş; ana binaya beşer yüz, bazıları bir kilometre uzaklıkta dört yatakhanede yatıyoruz. Isıtıcı hiçbir gereç yok. Yatmadan önce takunyalarımızı giyer mi; dersiniz; takar mı? Tıkır da tıkır ayak yıkamaya gideriz. Yıkamadan mı yatalım? Nöbetçi abiler öğretmenden korkmadığımız kadar korktuğumuz kişiler! Hele bir yıkama da gör! Tek ayak cezası! Süresini abi belirler!
Her gün iki sınıf nöbetçisi, numara sırasına göre sınıfı temizlemek, kış günleri sobaları yakmakla görevli. Şakir Zümre marka; soba olduğu söylenen ama, kendileri bundan habersiz nesneler!... Toz linyit de zaten "yanmam da yanmam" diye direnir. Nöbetçiler ne halt etsin! Yine de başarıya ulaştıkları olurdu!
Asıl şenlik yemek zamanı yemekhane önünde yaşanır! Yemek kampanasının(!) çalınmasına dakikalar kala yemekhane önündeki izdiham görülecek şeydir! Herkes öne geçmek derdinde.
-Öldüyse Allah rahmet eylesin; yaşıyorsa Allah ömrünü uzun etsin- Selahaddin Hüsnü Taran: " Fatihin orduları,İstanbul surlarına, sizin yemekhaneye saldırdığınız gibi saldırmamıştır!" derdi.
Ön ucundan bir tahtaya bağlı büyük bir bıçakla bir ekmek dörde bölünür. Her öğrencinin hakkı, bir çeyrek ekmektir. Tabi, ne kadar dikkat edilse de her çeyrek aynı büyüklükte olmaz. İşte savaş da tam bunun için yaşanır: Büyük çeyreği kapabilmek için!
Ben başka bir şey anlatmak için söze başlamıştım laf lafı açtı söz buraya geldi. Fena da olmadı.
Bütün iaşe ve ibate miz( açın sözlüğü öğrenin) devlet tarafından karşılansa da binde bir, bazen elimize bir kumaş geçtiği olurdu. İşte öyle; bir pantolonluk bir kumaş elime geçti. Lacivert, beyaz kırçıllı çok güzel bir kumaş. Ak Ahmet dayım- daha önce sözünü ettim. Albinoydu.- " Getir dikelim; dayının." dedi.- Bizim yörede yakın akraba olduğunu, belirtmek için, "dayının, amcanın" gibi söylemler, bir sevgi ifadesi olarak kullanılır.- Çok da güzel bir pantolon dikti. "Borcumuz ne kadar, dayı?" dedim. "Duymamış olayım." dedi. "Sen talebe adamsın; hem biz akrabayız." Benim sana harçlık vermem." lazım dedi. Almamakta dirensem de -miktarını şimdi tam olarak hatırlamıyorum- sanırım beş liraydı cebime koydu.
Pantolonu giydim; her gören çok beğendi. Bayram günü... Kiralık bisiklete bindim. Bisiklet külüstür bir şey; zincir kapağı yok. Yokuş aşağı kaptırdım gidiyorum... "Cart" diye bir ses geldi. Zincir paçayı kapmış! Kasığıma kadar hem de dikişten değil dikişe paralel yırtıldı. Ak Ahmet Dayı'ya gittim. Adam bayram günü dükkanını açtı, içten bir şerit halinde parça koyarak öyle bir dikiş yaptı ki yırtıldığı hiç belli olmuyordu. Hem çok memnun, hem çok mahcup oldum. Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun. Bu bayram gününde onu da yad etmiş olduk...
YORUMLAR