Biraz Seni Anlatacağım...
04 Temmuz 2022, 20.40 A- A+BİRAZ SENİ ANLATACAĞIM
Hani insanın içi ısınır sabahları güneşi görünce, hani gözlerini ovuşturursun gerçek mi bu dersin ya. Hani inanamazsın senin olduğuna seninle olduğuna, olabileceğine. Gökkuşağının tüm renkleri gözlerindedir, bakmaya doyamazsın. Lüle lüle saçlarıyla geçer gider önünden her sabah, ardı sıra bakarsın arkasından. “ Ne zaman beni fark edecek? “ dersin. Beklersin işte. Bir umut. Bir hayal. Böylesi bir güzelliğin gölgesinde olmaya bile razısındır aslında ama belli etmezsin. İçin içini yerde bir söz demezsin. Tüm sözlerini yutarsın, dibine kadar ve geceleri uykuya dalmadan önce hayalini kurar, ismini sayıklarsın. Çünkü bilirsin yarın sabah yine onu göreceksin ama uzaktan. Seni fark etmesin diye koşar adımlarla yürüyeceksin. Kafanı yerden kaldırmayacaksın. Kaçacaksın. Fark edilmek isterken görünmez olmaya razı olacaksın. Görmüyor musun? Gülümsemelerini, tebessümlerini, neşesini, sesini, tenini, tadını, her şeyi ya her şeyi kaçırıyorsun. Belki de hak ettiğin budur.
“ Bunu ne zaman yazdın? “ dedi Selin Masanın üzerinde ki karalanmış kağıtları görünce. “ Bilmem hatırlamıyorum…” diye cevap verdi Kenan, boş vermişçesine. Halbuki onu her sabah gördüğünde dile gelen cümleleriydi bu. Anlatamadıkları. Söylemedikleri. Kenan, severdi konuşamadıklarını yazmayı. Belki de bu hayatta en cesur olduğu yerdi gönlünü kağıda dökmek. “ Seni çok etkilemiş anlaşılan, tekrar yazmaya başladığına göre.. “ dedi selin gülerek. Uzun zamandır yazdığını görmemişti çünkü. Biraz sevinmiş daha da fazla korkmuştu aslında. Çünkü Kenan’ın hiçbir hikayesi mutlu sonla bitmemişti. Peki ya şimdi ne olacaktı? Korkuları cesaretini bastırıyordu. Kendi korkularını bastırarak cesaret gösterecek olan yine Kenan'ın kendisiydi. Selin Kenan'a " Korku özgürlüğü kısıtlayan bir şey. Sen korkularının yarattığı sınırlar içinde mi yaşamak istersin, yoksa özgür olmak mı? " diye sordu. Kenan ise " Kim korkularının esiri olmak ister ki ?" diye yanıtladı.
Yine bir sabah vakti onu görmüştü. Ona gülümsemek, günaydın demek istiyordu. Ama korkuları onu durduruyordu. Yapmak istediklerini yapmaktan alıkoyuyordu. Korkunun olmadığı yerde güven, güvenin olduğu yerde de sevginin olduğunu farkına varması gerekiyordu. Kendini öyle bir kamuflaj ediyordu ki kız onun varlığından bile habersizdi belki de. Onu her gördüğünde içi sızlaya sızlaya uzaklaşıyordu. Hiç tanımıyordu teni ellerini. Kokusunu bilmiyordu. Dudaklarından Kenan ismini hiç duymamıştı. Her gün yeniden doğuyor, her gece yeniden ölüyordu. Ona olan aşkını bilseydi aşkın somut bir şey olduğunu kabul ederdi. Ona karşı olan hisleri öyle fazlaydı ki onunla tanışmadığı halde her şeyini biliyordu. O kadar fazlasıyla takıntılıydı ki ona benzeyen bir heykel yapmaya karar vermişti. Böylelikle ona söylemek isteyip de söyleyemediklerini her gün her an söyleme şansını bulacaktı. Önce uykularına, sonra hayatına, bedenine ve ruhuna tek tek işleyişi onu takıntı yapması için geçerli sebeplerdi. Onu ondan daha iyi tanıyışı belki de onu korkutacaktı. Uyurken başucundaki beyaz komodinde duran bilgisayarını biliyor olmam seni korkutmasın. Bu sadece fazla aşk.
“ Özgür olmak… özgür olmak.. özgür olmak.. “ kulaklarında yankılanıyordu Selin’in son sözleri. Mutfağa geçip kendine bir kahve yaptı. Kahvenin kendisini de kokusunu da çok severdi Kenan. Elinde fincanıyla odasına geçti. Güneşli bir İstanbul’u penceresinden izlemeye başladı. “ Ne kadar kalabalık? “ dedi kendi kendine. Acelesi olanlar, gazete okuyanlar, çiftler, tekler, kavga edenler, sokak satıcıları ve nereye gittiği belli olmayan onlarca insan. Bunların hangisi özgür ki? Hepsinin peşinde koştuğu bir hayat var. Hangisi en doğru şekliyle hayatını yaşıyor ki. Daha iyi yaşamak için değil mi bu telaş? Ve bu telaşın içinde kaçırılan hayatlar, hayaller. Kenan’da onlardan birisi olduğunu biliyordu. Ne yaşamaya cesareti vardı ne de özgür olmaya. Kahvesinden bir yudum aldı ve “ne kadar da güzelsin tıpkı onun gibi.” dedi. Gülümsemesi geldi aklına tebessüm etti penceresinden İstanbul’un kalabalığını izlerken.
İlk defa Kenan’a farklı bir gözle bakmıştı Selin. Pencerenin kenarında kahvesini yudumlayan geniş omuzlu ve yakışıklı bir erkek olarak gözüktü gözüne. Daha kendisi özgür olamamışken Kenan’a özgür olması hakkında ders veriyordu Selin. Görsel tamamlanmıştı. Pencere kenarında Kenan, Kapının önünde onu izleyen Selin. Ve Sessizlik. Derin bir sessizlik. İnsanın canını en çokta bu susmalar acıtmıyor mu ki. Anlatman gerekenler varken yutkunmaların can yakıyor işte. Sessizliğinde boğuluyorsun da sesin çıkmıyor ya hani işte böyle bir şeydi hissedilen. “ Selin…” diye seslendi Kenan. İrkildi bir an, dalıp gitmişti kahve içerken tebessüm eden adama. Bir an göz göze geldiler. Ve yine sessizlik oldu. Üzerine doğru yürümeye başladı ve “ Selinnn iyi misin sen? “ diye sordu Kenan. İyiydi, iyi tabii merak etme sen. Her insan gibi onunda anlatamadıkları vardı. Dile getirmeye korktukları. Yaralarla dolu bir kalbi, ama yine de kendinden çok başkalarını cesaretlendirmeyi daha çok severdi. Belki de kendisinin yapamadıklarını başkalarının yaptığını görmek bir nebze de olsa ona moral oluyordu. “ iyiyim iyi, neden sordun ki? “ diye cevap verdi Selin. Saatine baktı Kenan “ işe geç kalacağım, sonra konuşalım ne olur giyinmem lazım şimdi “ dedi ve gözlerine baktı Selinin. Birkaç saniye bakışmanın ardından “ odamdan çıkarsan giyinebilirim “ dedi gülümseyerek. Kapının ardında kaldı Selin öylece, hareketsiz bir şekilde. Birazdan bu evden çıkacaktı Kenan. Belki de tekrar yazmasına sebep olan kadına gidecekti. Belki de bu sefer tüm cesaretini toplamış bir şekilde hem de. Ve tamamen kendisinin yüzünden olacaktı bu. Sırtını duvara dayadı ve gözlerini kapattı dudaklarını ısırırken.
Kalbinin hiç tanımadığı duyguları daha yeni yeni hissetmeye başlamıştı. Kalp atışlarında hızlanma, avuç içlerinde terleme ve karnında ağrılar oluşmaya başlamıştı o an. Sanki gırtlağına bir öküz oturmuş da soluk almasına engel oluyordu. Kenan'ın evden çıkmasıyla Selin'in kendisini odasına atması bir oldu. Derin derin nefes almaya başladı. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Bilgisayarından şarkı açıp, kafasını meşgul etmeye çalıştı. Neden böyle olduğuna bir anlam verememişti. Şarkılar acıtıyor, acıttıkça daha çok dinlemek istiyordu. Bir süre sonra kendisini toparlayıp, dışarıya attı kendini. Nereye gideceğini bilmiyordu. Hem yürüyor, hem düşünüyordu. Farkına varmadan sahile kadar yürümüştü. Karşısına denizi alarak banka oturdu. Bir sigara yaktı ve anılara daldı. Balkonda içilen çaylar, kartopu savaşları, birlikte yapılan yemekler ve niceleri.
En çokta akşamları onun eve dönüşünü severdi. Anahtarıyla kapıyı açışını duyardı, yerinden kalkar ve onu karşılamak için dikilirdi karşısında. Sanki arkadaşını değil de sevdiğini bekler gibiydi her zaman. “ Hoş geldin “ derdi kısık bir sesle. Hiç sarılmamıştı. Hiç ceketini o çıkarmamıştı. Hiç öpücüklerle karşılamamıştı. Hep bir mesafe vardı aralarında. Ya da böyle olması gerekiyordu kim bilir. Daima bir can simidi olmuştu Kenan için. Şu an deniz kenarında geçen vapurları izlerken bunları düşünüyordu Selin. Kaçırdıklarını. Yapamadıklarını. Yapmaya korktuklarını. Keşke onu cesaretlendirdiği kadar kendi de cesur olabilseydi. Belki de cesaret delilikle eş değerdi.
Otobüs durağında karşılaşmayı umarak hızlı adımlarla yürüyordu Kenan. Bugün kendini fark ettirecekti. Kim bilir belki selam verir ya da yanında geçerken ona hafifçe çarpardı, sert çarpmaya kıyamazdı çünkü. Belki kitaplarını düşürür o ve tanışmak için güzel bir bahaneleri olurdu. Tıpkı eski filmlerde ki gibi. Yapabilir miydi ki? Gerçekten onunla tanışmak zorunda mıydı? Çekim alanına girmişti bir kere. Güzel gözlerinin esiri olmuştu. İçten içe yanıyordu ve bu ateş ya sönecek ya da kor olacaktı. Selin’in sözleri geldi aklına, “ bugün özgür olmayı tercih ediyorum “ dedi kendi kendine. Durakta bekleyen 4 kişi vardı ama o gelmemişti. Yüzü asıldı. Başını önüne eğdi. Dudağında ki sigarasını yakmak için cebinde çakmağını ararken. Bir el uzanıp sigarasını yakmıştı bile. Kafasını kaldırmıyordu Kenan. Çünkü bu sesin sahibini tanıyordu. “ Bende çakmağımı sürekli kaybederim. Sizi çok iyi anlıyorum. “ demişti sesin sahibi tebessüm ederek. Göz göze geldiler. Sanki uzun zamandır bu anı bekliyor gibiydiler.
YORUMLAR