gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

İçten Kırık...

02 Ocak 2024, 15.11
A- A+

Hani öyledir ki; pürüzsüz ve sert cam yüzeyine dokunduğunuzda, aklınızın ucuna gelmez kırılmış olabileceği. Bu sert kılıf sayesinde güçlüdür tüm dünyaya karşı, Herkesin pili biter, miadı tükenir, kapı kapı derdine derman ararken o dik durur, hiçbir şeyden şikayet etmez.Her zamanki dakikliğiyle çalışmasına devam eder, içten kırılanı canını yaksa da…


Yalnız kendiyle kaldığında, gözü kendine iliştiğinde, ilişip de derinine baktığında görür o içten kırık olan yerini. Hani bir saatin camı gibi, çiziksiz, sapasağlam ama içinde ufacık bir yerinden çatlamış ve kırılmıştır. İşte ondan enerji içine içine birikir. Büyük olasılık, bir gün tuzla buz olacaktır o kırılmış olduğu yerden. Herkesten daha çok parçalanacaktır bir daha toplanamamacasına, mantık öyle söylüyor.


 Bu model insan, acımak duygusunu gerçek trajedilerde, trajediyi yaşayanlara yöneltiyor. İçten kırık birinin hassasiyeti göz önüne alındığında, kendi başına gelen, yaşadığı acıya dair tecrübelerin şiddetini çok önemsemiyor görünüyor. Bir saat camının dıştan gelen bir darbeyle kırılması olağandır ama camın içinde oluşan bir kırık basınçla da alakalıdır sanırım, yani biraz daha detaylı süreçler yaşanıyor o travma oluşurken. Belki merhamet duyulması gerekene empati yeteneğini bu yükseltiyor. Ve bu yüzden arada patlamaları olsa da, kendini ikinci planda tutabiliyor, kendi dertlerini anlatmada ketumlaşabiliyor. Ketumluk iyi midir bilinmez. Ama içten kırık olan şimdilik çalışıyor. 

Tik tak Tik tak…

Kemik

Sonra kemikleşenler var; acıdan kemikleşenler. Onların canı öyle bir yanmış ki zamanında, can yangısını normalleştiriyorlar, yaşamın bir parçası gibi…Can acıtmak da sıradanlaşıyor haliyle. Siniri alınmış diş gibi düşünün, hiç canı yanmaz ama o can yakabilir, üstelik hissetmediğinden ne kadar ısırdığının, paramparça ettiğinin farkında bile değildir. Merhamet hak getire! Gözlerinin yaşardığı görülmemiş…

 ……… (Derin sessizlik) 


Acı(kla)ma 

Hani birine “başım ağrıyor” dersiniz. Daha sözünüz bitmeden, doğumunda başının konumundan başlar, kendi ağrılarından, sırayla 1. 2. 3. derece akrabalaranın hastalıklarından devam eder, arkadaşlarının marazatlarıyla bitirir. Ve inanın hepsi, sizin kıytırık baş ağrınızdan çok ama çok daha önemlidir. Başınızın ağrıdığını dile getirdiğinize pişman olur, bu kadar gevezelik sonucu beyninize saplanan ikincil bir ağrıyla kalakalırsınız öylece. Bildiniz bu tipleri? Hah onlar işte. Onlar en çok kendilerine acırlar ve diğerleri de onlara acırsa pek mutlu olurlar. Beraber ağlama durumunda mutlulukta zirve yapabilirler. En sevdiğimiz(!) En gözyaşından uzak olan veya uzak olunması gereken durumlarda bile, konuyu dönüp dolaşıp kendi acılarına bağlayabilir; hem kendilerine hem merhamet edilmesi gerekene-gerekenlere acıyabilir, ağlaşabilirler. Kötü insanlardır, demiyorum tabii, sadece istedikleri “ben” ile oldukları “ben” farklıdır sanırım. Bi’ nevi mutsuzluk hali.


Bence hayatı   becerememek gibi bir handikap var. Çok ekstrem durumlar hariç hepimizin başına benzer şeyler geliyor aslında; benzer pürüzler, benzer zor tercihler, benzer acılar… Bütün bunlara karşı aldığımız tavır, bizi biz yapıyor. Tüm bunlar kaderimizi de karakterimizi de şekillendiriyor. İkinci zor bir durumda, ders almışsak her şey daha kolay ve iyi oluyor. Zeka da var işin içinde bence. Bizim dışımızda gelişen ve bizi etkileyen olumsuz şeyleri nasıl göğüslüyoruz, onlarla nasıl başa çıkıyoruz; mesele o. Hayattan çok şey mi bekleniyor veya istenilen şeyler seçilirken mi yanlış yapılıyor ya da cidden bir beceriksizlik hali mi pek bilmiyorum. Ama olmuyor işte, ki sürekli bir şeylerden muzdarip ve mağdur olunuyor. Akla gelebilecek en geniş popülasyonu etkileyen bir trajedi bile, dönüp dolaşıp bireysel acılara bağlanıyor,  sonra gelsin acıklı ağlamalar, kendine kızmalar, jiletler, dağlamalar “neden ben” ler vs. Evet, buna “acıklama” diyorum. 


 Şu dünyada, sıradan bir insanın kendini çok önemli varsayması gerekir kendisine acıması için. Tüm olagelen felaketler içimize işlerken, bireysel problemler ne kadar da önemsiz kalıyor. Ki bazıları gerçekten önemli de olabilir, kimsenin acısını hiçleştirmek değil derdim ama çok ağır manzaralar var.  İnsanlık da dünyamız da öyle bir çöküş yaşıyor ki; hayatta ve zihinsel-fiziksel sağlığı yerinde kalmak neredeyse marifet. Şanslıyız yani. Ama yok “illa ben kendime acırım” diyorsak da; bizim dert ettiğimiz şeyleri dert edecek, hayata dair vakti bile olamayan tek bir çocuktan utanmıyorsak da eğer, acılı Adana tadında kendi derdimize yanmaya devam edelim tabii. Nasıl istersek.

Ağır seslilik hali (Feryat, gözyaşı, höykürme, sümkürme) 


“Unutma Lola; hiçbir acı baki değildir, üflersin geçer. Bazı acılara daha fazla üflemek gerekir, hepsi bu” demiş Sabahattin Ali üstat.

Alternatif:

Bir de demiş ki: “Keşke hiçliğimin farkında olamayacak kadar aptal olsaydım. Kendimi önemli addedip  kendime acıyabilseydim”

 Böyle işte. Merhamet ve acımak konusunda insan seçkileri. Seç beğen al.

Tik tak tik tak!

YORUMLAR

02 Ocak 2024, 20.39
Bir tutam jiletsiz ve ağlamaksız  "acıklama" alayım ben Cezbe. Ama yine de favorim ilk üç paragraf.  Cuk diye oturmuş şahsıma.

Ve ağır sessizlik hali (çığlık çığlık sessizlik)

Aklına sağlık. Hoş geldin bu arada...
02 Ocak 2024, 22.44

Aşılamamış bireysel acıların evrimleşmesi değil midir toplumsal acılar.  

Cezbem, tik tak tik takına 


 Hüüüüüüüüüüüüpppppp
                                    Jiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiitttttttttt      diyeyim dedim.










03 Ocak 2024, 12.40
Nasıl mutlu oldum sizi gördüğüme ben :)….:) Zaman sonra, aynı lezzetle kaldığı yerden devam edilen gerçek dost sohbetleri gibisiniz. 

1Yalnızlık; çok çok hoşbuldum :) Senin neyi beğeneceğini biliyorum ben, hangisini kendine yakın bulacağını da sorsan söylerdim şıp diye. “Çığlık çığlığa sessizlik” bu oksimoronu kullansaymışım süper olurmuş bak, gelmedi aklıma .p Teşekkür ediyorum yorumun için, varlığın için smile Resmi
 

Benim canım Babettem gelmiş. Niye tik tak’ıma “hüüüüpp jiiiittt” yapan yok diye dertleniyordum ben de. Yerim seni bak!.p Bi de parçalamış. Bilmem öyle mi, aşılamamış bireysel acıların evrimleşmesi mi toplumsal acılar. Şık duruyor esasında ama misal; birinin aşk acısı nasıl toplumsal acıya dönüşebilir, şeklinde bir soru geldi hemen aklıma. Her yere oturmaz bu aforizma ama şık dediğim gibi. Özlemişim be Babettem, varlığı önemli olanlardansın her daim. Öperim :) smile Resmi


03 Ocak 2024, 19.04


Babette'ye yapılan teşrifatı görünce ne yalan söyleyeyim kıskandım; ben de yazayım dedim... Yoksa dün gece okurken içimden yapmıştım kendimce yorumumu. :)

Demiştim ki bazılarımız nasıl oluyor da bu denli çeşitlendirebiliyor kalemini. Misal ben de belki bilgim, görgüm, öngörüm ölçeğinde çeşitlendirebilirim söyleyeceklerimi ama ne bilim bir dost sohbetinde bir arkadaş ortamında, eşle dostla muhabbet ederken en olmadı ders anlatırken falan olur bu. İş kaleme gelince dilime gelen her sözcük afakanlar bastırır bana, kaçasım gelir kendimden. Yazabildiğim tek alan malumunuz zaten...
O sebeple sen Cezbe'cim çokça tebrik ettiklerimdensin her vakit. Bir daha altını çizeyim yeri gelmişken.

İçeriğe gelince; önce dedim acaba Cezbe bana mı giydiriyor. Hani şu konuyu dönüp dolaştırıp kendi acılarına bağlayabilirler tespitinden sebep. :)
Sonra dedim bu kadar paranoyaklık fazla ama bir taraftan da duyumsadığımızı düşündüğümüz acılar konusunda gerçekten ne kadar samimiyiz onu sorgulamaya başladım.
Baktım bunun sonu pek hayır değil; yine senin kelimelerine döndüm.
Okuduklarım, sırası değişse de, aslında bir evrimi anlattığını düşündürdü bana. 
Elbette evvelinden ahirine hep duyarlı, hep hassas, hep empatişinas olan ya da tersine hep acı(kla)ma olmuş olanlar da vardır ama sanırım pek çoğumuz ergenlikle birlikte önce acı(kla)malayarak başlıyoruz sonra olgunlaşıp bir derecelendirmeye gidebilen varlıklara dönüşüyoruz. Bazen içten kırılmalı bazen dıştan vurulmalı oluyor ama oluyor... Oluşun şiddeti ve tekerrürü de kıkırdaktan kemiğe dönüşümümüzü belirliyor galiba...

Velhasılı hasetimden sebep saçmalama hakkımı da kullanmış olabilirim yorumda ama en nihayetinde yine güzeldi kalemin.

Birinin aşk acısı nasıl toplumsal acıya dönüşebiir cümlesine de ekstra gülümsedim onu da belirteyim :))

Sevgimle...

Ha bir de; Babette ne haber?


04 Ocak 2024, 10.14
Yarabbim sen kuru iftiradan koru beni. Gerçi aklıma gelmedi değil ama illa başıma gelmesi gerekmiyordu 7r3ğgernkm Adiokerida sen görmeyeli epey septimişsin .p Bi defa ben bu yazıyı öncekinden hemen sonra yazdım, o düşsün de bunu ekleyeyim diye bekliyordum. Tesadüf işte… Ayrıca yazı sence burayla mı ilgili, ben edebiyat hakkında bu kadar esnek olabilir miyim sence, kendim de dahil canımıza okumuştum topumuzun yazmakla alakalı yazmış olsaydım.pp Hem ben sana niye gönderme yapayım yahu, az mı söyledim, giydirdim sana “başka konuda yaz” diye yorumlarımda. Otur! Sıfır! Nickini değişmişsin, dedim görünmek istemiyor heralde. Son yazdığın da canımı sıktı açıkçası, merak ettim. Herkesin iyi ve sağlıklı olduğunu umarım.

Sen acılama yazmıyorsun, sen bildiğin jiletçisin bir defa. Ben senin yazdıklarını gayet zevkle okurum. Kalemin çok iyi ve çok güzel yazıyorsun. Herkes kendi canını yakanı anlatabilir, mühim olan nasıl anlattığı. Sonuç olarak ne anlatırsak anlatalım, içinde mutlaka kendisi olur insanın acısıyla, tatlısıyla… Ben şimdi bu yazıyı yazarken, kendimi, bireysel acılarımdan soyutlayabilir miyim? Flu da olsa yine de görünür. Ya bana bu gereksiz şeyleri yazdırıyorsun, esasında bütün bunları biliyorsun 8rnğıaevnrk

Konuyla alakalı, sadece yaş almakla ilgili olsaydı süreç, aynı yaşta olan tüm insanların, aynı davranış biçiminde olması gerekmez miydi ama? Etkisi illa ki vardır ama sadece yaşa bağlayamam ben.
Babettem şimdi bir yöntemini düşünüyordur, aşk acısına nasıl bir evrim yaşatsam da evrenselleşse, diye .dddddd Gerçi senin de bu yönde çabaların olmadı değil. Ama o da ayrı bir güç ister. Azıcık evrene açılayım, dedin; sonra evren de sana açılınca bozuldun .ddddd Sevindim seni gördüğüme, içinden geçeni dile getirdiğine ve yorumuna Adiom smile Resmi

04 Ocak 2024, 11.54

Önce amiiinnnn diyeyim ama ;
Sen yazının sonuna tarih düşmezsen korktuğun başına gelir elbet Cezbem...Kızma bize.
Hem çok da kötü olmasa gerek şüphe. Dürtüyor, uyutmuyor insanı.
Anlıktı zaten; bildiklerimden sebep de geçti gitti.

''Jiletçiiii''... Hımm. Güzeelll. Kırmızıyı çağrıştırıyor. Sevdim. 
 Aldım kabul ettim büyük bir zevkle.

Haklısın insanın duyuşsal ve bilişsel evrimi her vakit herkeste sadece yaşla alakalı olmayabiliyor. Zaten oluşun şiddeti ve tekerrürü diye başlayan cümleyle de bireysel farklılıkların altını çizmeye çalışmıştım ama eksik kalmış tabi.  Belki bir gün tamamlarım kapsam dışına çıkıp yazarak :))

Babette dedin mi olmayacak şey yok. Yapar bulur O. 
Evren'e gelince de...Karşılıklı sınırları koruyamamışızdır belki... 

Tespite devam... Tarih düşerek belki  ::))



04 Ocak 2024, 13.27
Tarih düşme adetim hiç yok, ki bu gereksiz tesadüf yüzünden olmayacak da. Ben adrese teslim yazarım dediğin türden göndermeceli yazıları. Kimsenin aklında “acaba” ya hacet kalsın istemem. Beni hiç tanımayan, benim hiç tanımadığım biriyle kendini “biz”de buluşturmuş olman da bi acayip. Apricity’ye kendimi ifade etmem gerekliydi çünkü ne o beni, ne de ben onu tanıyorum; ama sana kendimi ifade etmek istemezdim açıkçası. Herkesten şüphe etmek yorucudur ayrıca Adio. Ben tam krediyle başlayıp eksilterek gidenlerdenim, bu yüzden hayal kırıklığı yaşasam da gözüm arkada kalmıyor. Kredisi azalan veya biten düşünsün berisini gerisini eğer bir önem arz ediyorsam onun için tabii. “Evren” ve “sınır” mı diyorsun ;) Hayırlısı olsun .dddd
05 Ocak 2024, 11.57
Acıyı ; Yüzünde hoyratça volta attırmak yerine, yüreğinde prangalı esir yapan –senin deyiminle- 
“Bu model insan” , acıyı çook uzaklardan hisseder, acısı olanın acısını sezer, yüzünde görmese de, 
dilinden duymasa da, ariftir tarif gerekmez O’na.

Ve belki merhametinden belki de acıdığından, lakin bana göre, tam da kendinden bildiğinden dinler, 
paylaşır hatta yüzyıllık bir kan davasının bitişinde uzanan eli öpmek gibi sarılıp öper dinlediğinin 
acısını.

Çünkü bilir ki, kendisi zaten acı denizinde boğulmakta. Ama yine de ne yardım çığlığı ne de çırpınış 
hallerinde…
İşte kendisi tam bu haldeyken, o acı denizinde yaşadığı susuzluğuna çare, gökten düşen saf yağmur damlaları gibi, acıyı paylaşan, dinleyen, merhametiyle muhabbet eden biri düşmüş karşısına 
sevinmez mi? 
Acısı elemi bir nebze de olsa hafiflemez mi?

Kendinden bilişi, dinlemesi, sezdiği acıyı paylaşması, M. Şerif’in de dediği gibi bazı acılardan ilacını 
alışı bu yüzdendir.

.........


Yazının kalan kısımlarındaki “kemikleşenler” ve “başım ağrıyor” diyene beyin ölümü yaşatanlar için 
diyecek-değecek bir lafım yok.

Tüm kahrımı, kinimi ve gücümü, kemikleşmek gibi bir mazereti olmadan can yakıp masumları dişleyip kanlarını emen cehennem odunlarına saklıyorum.


Selametle…

05 Ocak 2024, 15.38
Bir ağlamaktır yapıştı gözlerimize de sözlerimize de Yasef. Diyemiyorum bir şey. Teşekkür ederim güzel yorumun için smile Resmi
05 Ocak 2024, 22.27
Cezbem,
Ben şimdi çok yorgunum, ondan sebep bireyselden topluma giden acısal yolculuğun evrelerini izah edemeyeceğim. :)  Dallandırıp budaklandırıp anlatırdım yoksa, yandan kıvırmaca yapayım cümleyi " Aşılamamış bazı bireysel acılar....   " diye değiştireyim. Yandan yandan konudan sıyrılayım. :))



Notunuz: İyi ki varsın kadın ve iyi ki hala susmadın.

HIMMMMM canlar beni sorarsanız :)) Ben hâlâ dolaşıyorum avare.Hani görsen, enikonu divane....

Cezbem, Adiom öpüldünüzz....
 



07 Ocak 2024, 03.48
Yüreğine & emeğine sağlık.Sakızdan çıkan falım haricin de epey olmuştu bu kadar uzun yazı okumadığım..Hatırlarsın belki benim kelime dağarcığım tam olgunlaşmamış.Ne de olsa tahsilim ''kreş terk''.Ben yavaş yavaş okuyorum.Senden ricam yavaş yaz..Baş ağrısının artmasını istemiyorsan kimse ile paylaşmıyacaksın.Her şey gönlünce olsun Ankara lı hemşehrim.
08 Ocak 2024, 11.41
 Rıfatt biladerim .p n e  ya pı yo sun, ç o k se vin dim se ni gör dü gü me. Ayıp e di yo sun, el bet te ya vaş ya za rım .dddd Sağol Rıfat, teşekkür ederim yorumuna, senin de her şey gönlünce olsun smile Resmi


Babettem cansın sen. Dinlen gel, sensiz olmaz buralar.
08 Ocak 2024, 15.39
Yazıdan bağımsız yorum:
*Fasulyelere dikkat edelim! Gülme kasları gevşemiş her birey, her zaman espriden anlayacak demek değildir. Siz siz olun, onun bu durumuna güvenip takılayım, bir espri yapayım demeyin. Fasulyelerin gaz etkisini unutmayın. Ve kapalı topluluklarda gaz etkisinin ne denli yayılmacı olduğunu da göz ardı etmeyin. Derhal bulundukları ortamı terk edin.dddd

*Yazılarımın altında yorum yapan arkadaşlarım, sizlere ayrı birer yorum açıp tek tek cevap vermiyorum veya teşekkür etmiyorum demek, size ve yazdıklarınıza önem vermiyorum demek değil. Sadece ısrafa karşıyım .p nümayişe de ihtiyaç duymuyorum. Gereksiz eylemleri doğuracak her şey de gereksiz eylem sayılır. Hem belli miktarda yorumun “yorumlar” kısmında göründüğünü de düşünürsek; bir başkasının okunma hakkını da gaspediyormuşum gibi hissediyorum, bu yüzden kimin/kimlerin yorumunu görüyorsam onlara beraberce cevap veriyorum. Tabii bu benim tercihim, kim ne yaparsa yapsın. Tamam mı canım yorumcularım :) Lütfen alınmayın, kızıp küsmeyin, serzenişlerde bulunmayın .ppp

10 Ocak 2024, 21.12
Merhaba,dilerim iyisinizdir.Yazınızı okuyunca günümüzün insanının kendini ifade edemediği bir dönemde (maalesef)  bu kadar güzel katkı sağlayarak yardımcı olmanızdan dolayı size minnettarım. Toplumsal genel bir konuyu dile getirmenizden ötürü sizin bu gerçek yaşamı anlatan,ki bunu çoğu insanın yaşadığını biliyorum,yaşanmadan zaten anlatılamaz ,inanın hiç birimiz yabancı değiliz bu konuya her birimiz yaşıyoruz işin siyasi boyutuna girmek isterdim ama . Elbette hiçte kolay değil bunları kaleme dökmek. Sizden ricam biraz daha serin gelin sizde sermaye çok biliyorum, takibe devam.
11 Ocak 2024, 12.51
Merhaba Busayılmaz, teşekkür ederim iyiyim, siz de iyisinizdir umarım. Çok rica ederim, minnet fazla oldu, yazıyorum sadece :) “Serin gelmek” ?? Çözemedim ama teşekkür ederim ilginiz, takibiniz ve yorumunuz için. Blog yorumlarında değişik yüzler görmek güzel. smile Resmi
11 Ocak 2024, 21.20
Tekrar merhaba,serin gelmek:biraz kaba tabir olmuş olabilir lütfen yanlış anlamayın sadece şunu ifade etmek istedim .Öyle güzel,eğitici hatta yol gösterici yazılarınız varki bir blok yazınızda belki üç,belki daha fazla konulara değiniyorsunuz.Dilerim  yazmaktan yorulmuyorsunuzdur ,oysa konuları ayrı,ayrı dile getirseniz daha içimize siner diye düşünüyorum.Bu benim düşüncem belki anlama konusunda biraz eksik olabilirim.Lütfen yazın. Teşekkür ediyorum ve sağlık diliyorum.Selamlar.
12 Ocak 2024, 14.39
Ha yazayım daha sık diyorsunuz ;) Anladım, teşekkür ederim, yazmaya çalışırım smile Resmi
01 Şubat 2024, 13.29
başağrılarınızıda hafife almayın. insanların dayanabilme katlanabilme güçleri eşit değildir. rahmetli anneanem derdiki ' her bacadan bi duman çıkar emme, içerde ne yandığını kimse bilmez' yazının büyük kısmının anafikride sanki bu. kalan kısmıda o çıkan dumanın rengi kokusu falan diyebiliriz. 
02 Şubat 2024, 07.06
Evet, ben de neden eşit değildir onu şey etmiştim .p Nur içinde yatsın anneannen Asi. Ne güzel bir sözdür o öyle, senin ‘kalan kısmı’ diye ifade ettiğin de tam yerini bulmuş. Şahane yorum smile Resmi
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın