Nöronsal Ateşlemeler
08 Ocak 2024, 20.18 A- A+
Erich Fromm der ki “İnsan sosyal bir hayvandır”. Mark Twain der ki “ İnsan bir makinedir. “ Einstein der ki “ Gözlemciye göre değişir herşey e -göredir.” Düşünce mi önce, madde mi önce gelir, materyalist misin yoksa idealist misin? Özgür irade var mı, yok mu? Zeki misin, aptal mı ? IQ un mu yüksek EQ un (sosyal zeka) mu ? Bunlara İki tane daha eklendi SQ (ruhsal zeka) PQ(bedensel zeka). Sende hangisi yüksek, ya da hepsi belli oranda olmak durumunda mı bir insana zeki demek için?
O kadar çok soru ve konu var ki insanı anlamaya ve anlamlandırmaya dair ve bu anlam arayışının içine girdikçe anlıyorsun ki kendimizi ederinden çok değerli görüyoruz. Gelecek için plan yapabilen tek canlı türüyüz ne de olmazsa ya, peki ya bir uzaylı gözünde acaba bir koyundan farksız değil miyiz? Kendi minik zekamızla böbürlenirken bizden kat be kat üstün olan zekaları hayal ettiğimizde, belki de bitki mertebesinde bir canlı bile değiliz :). Yapay zekanın çalışmaları hala sürüyor. Acaba insanın yapay bir kopyası gelecekte olabilecek mi ? Kendi kendine tüm seçenekler içinden karar veren bir robot makina üretilse misal. O zaman bu makina ile insan arasındaki farkı acaba kim anlayabilecek? Turing testleri yeterli olabilecek mi?
Bazen bazı insanlara bakıyorum da, bana robotlar mış gibi gözüküyorlar. Tanıdıkça kişilerin otomatik davranış reflekslerini farkediyorsun, hangi olaya nasıl tepki verebileceğini öngörebiliyorsun. Böylelikle iyi bir gözlemci için hayat diğerlerinden beklenti anlamında çok da sürpriz sonlu gelmiyor açıkçası. Gözlemledikçe tanıyorsun, tanıdıkça anlıyorsun. İnsanın bireysel gelişim süreci hep devam ediyor, beynindeki bazı nöronları daha çok ateşliyorsun bazılarının uçlarını kırpıyorsun, haliyle davranışsal tekrarlar düşünme mekanizmasında da tekrara yol açıyor. Düşünme sistemi bir alışkanlığa dönüşüyor ve beyninde otobanlar yaratıyorsun. Kalıplaşmış düşüncelerin yıkılması yani otobanları terketmek çok zor çünkü her düşünce her zaman en kestirme olan alıştığı yolu tercih ediyor. Hal böyle olunca da diyorsun ki, bir insanı değiştiremezsin sadece kabul edebilirsin. Bir psikoloji kampında ünlü bir psikolog demişti. O zaman çok etkilenmiştim. Bana para verip değişmek istediklerini söylüyorlar ama günün sonunda belki de sadece bir milim değişebiliyorlar.
İşte bu noktada emek devreye giriyor, kendini geliştirmek ve değiştirmek için ne kadar emek harcıyorsun! Bilmek, öğrenmek beynindeki hatalı devreleri tekrar oluşturmak için faydalı. Artık o otobanlardan çıkıp çalılık araziye tekrar girip yeni yollar açma zamanı, bu yüzden de zaten Sokrates gibi insanlar “Tek bildiğim hiçbirşey bilmediğimdir” demişlerdir. Bildiğin yolları, bildiğin otobanları terk etme zamanı herkes için her an vardır ama yeni yollar oluşturmak emek ve zaman ister. Aynı sevgiyi de emekle özdeşleştiren Al yazmalım selvi boylum filminin repliği gibi. Bu yüzden eleştiriye açık olan insanları çok seviyorum diyorum ki bilme ve öğrenme için boş alanları var. Köprüden önce bir son çıkış her zaman vardır, hala daha değişik nöronların ateşlenme potansiyeli mevcuttur, ne güzel…
Tam da bu yüzden insan insanın aynasıdır çünkü herkesin üstün olduğu en az bir özelliği ve zayıf olduğu en az bir özelliği vardır. Senin zayıf olduğun noktada karşı taraf güçlüdür. Bu nedenle herkesin herkesten öğreneceği en az bir şey vardır diyebiliriz. Ha tabi ben mükemmelim diyen insanlara birşey demiyorum onlar her şeyde en mükemmeldir. Tebrikler ve takdirler, otobanda hız yapmaya devam ediniz fakat aşırı hız can yakar dikkat!
Bilgi en büyük güçtür ve bunun farkında olanlar kendini de, insanlığı da yönetebilir ama işin kirli penceresinden bilginin gücünü ya da başka herhangi bir güç simgesini, para ve otorite olabilir başkalarına üstünlük kurmak için kullananlar, kendini önemli, değerli, ayrıcalıklı hissetme ihtiyacının açlığındadırlar. Alt parantezi İlgi ihtiyacı olabilir. Sevilme ihtiyacı olabilir. Bu kişilerin çocukluğunda kesin bir şeyler eksik alınmıştır doyurulmamıştır ki arsızca talep ediliyordur.
Daha da zeki olanlar ise zaten kendilerini ön plana atmazlar. Olayın gerisinden oyunu yönetirler. En azından basit halkın takdirine ihtiyaçları yoktur. Ama işte bu ben merkezli bencil ve üstün insanlar, toplum çıkarlarını değil kendi ve eşrafının çıkarlarını göz ettiklerinden dünya daha çekilmez bir hal alıyor. Zeka, bilgi, otorite veya paraya bağlı gücünü eğer toplumun faydasına, insanlığın faydasına yönlendiriyorsan önünde şapkamı çıkarır, bir reverans yaparım. Ama bu gücü kendini tahta oturtmak için, kendi üstünlüğünün takdir edilmesine yönlendirip alkış peşinde koşuyorsan, gözümde aciz bir dilenciden öte değilsin. İlgi, sevgi, saygı dilenen bir dilenci… Yaşayan zombiler gibi, ölüler ama yaşıyor görünüyorlar, sürekli birilerini ısırıp çirkinliklerini bulaştırıyorlar. Ruhun iki besini vardır demiş Don Miguel Ruiz - biri korku diğeri sevgi. Diğer tüm duygular bu iki duygudan türerler öfke, nefret, merhamet vs vs. Bu ikisi de ruhu besler. İşte burada mesele yeğen, karıncayiyen : ) hangisini seçtiğindir…
Ayrıca insan olsun bitki olsun hayvan olsun canlı ve cansız her şeyin birbiriyle bir bağlantısı olduğunu düşünüyorum. Tabi ki bunu sadece ben düşünmüyorum :) Enerjinin korunumu yasası bile buna kanıtı olabilir. Bir şeyler sürekli dönüşüm ve değişim içerisinde, dünya yüzeyinde kaybolan bir enerji yok, kesin bir şeye dönüşmüştür. Potansiyel - kinetiğe, kinetik- ısıya vs vs gibi gibi. Dolayısıyla düşüncelerimiz veya sözlerimiz de aynı enerjiler gibi kaybolmazlar. Bugün zaten bilim J.S Bach'ın Prelude sini onun çaldığı günkü halinden dinleyebileceğinizin kanıtlarını sunuyor, yani imkansız değil.
İşte bu kaybolmayan düşünceler, sözler ve fikirler bulaşıcıdır. Çok fazla sosyal medya ya da televizyonun içine girince ister istemez üzerinize bazı fikirler bulaşıp yapışıyor, aslında kitap okumakta sonuçta başkasının düşüncesidir, bunu da aynı statüye koyabiliriz. Önemli olan ise deneyimleyerek, muhakeme ederek öğrenebilmek, mantık ve sezgileri ateşleyebilmek.
Öğrenmenin işareti yapmaktan geçer. Yaptığını öğrenirsin. Dolayısıyla birçok şeyi deneyimlememiz gerekiyor, deneyimden korkmamalıyız. Bireysel edinilen bu deneyimlerin oluşturduğu bilgiler ise şahsına münhasırdır. Hatta doğayı gözlemleyerek bile birçok bilgiye ulaşabiliriz, bir işi en ince ayrıntısına kadar öğrenmek de aynı şekilde, deneyimin tek bir yolu yoktur. Her yol Romaya çıkar :)
Maalesef insan belleği sınırlı ve her yeni bilgi, çok kullanılmayan eski bir bilgiyi siler. Ben genelde sanırım dedikodusal, isimsel, rakamsal bilgileri en çok siliyorum : )
Gerçi insanın konuşma becerisinin çıkış nedeninin de dedikodu yapmak olduğu söylenir. Bir topluluk ve medeniyet oluşturmak için dedikodu şartını da unutmamak gerek. Kim nerede, kiminle ne zaman bilmek faydalıdır.
Her neyse, sadede gelecek olursam, sözel, fiziksel, eylemsel etkiler eninde sonunda döner dolaşır sana geri döner. Etki-Tepki yasası. Aslında tam da bir cember oluşturur. Her şey bir döngüden ibarettir. Suyun döngüsünü örnek gösterebiliriz. Su buharlaşır -bulutlarda birikir-elektrik kıvılcımıyla yine yeryüzüne geri döner. Herşey bir çemberdir, ucuna neyi koyar gücünle neyi ittirirsen eninde sonunda sana dönen bir çember. O yüzden ettiğimiz laflara, yaptığımız işlere dikkat edelim sonra bunlar niye benim başıma geliyor demeyelim… Eden bulur demişler. Güzellikler ekelim, güzellikler biçelim. İyi düşünelim ve iyi olsun. Düşünce maddeden önce gelir ben bir idealistim :)
Sen, zeki misin, aptal mısın, bilgili misin , cahil misin? Hiç umrumda değil! Umrumda olan otantik misin, değişime ve gelişime açık mısın? Yaptıklarının ardını düşünüyor musun? Yaptıkların sadece kendi çıkarına mı ? Yoksa kendini kollarken başkalarının faydasını da düşünüyor musun? Bu başkaları sadece kişileri içermiyor, doğa, hayvanlar özetle tüm dünyamızı kapsıyor.
Hepimizde iyi kötü tüm bu saydığım özelliklerin hepsi mevcut Hepimiz insan türüyüz ve hiçbir duyguyu kendimizden arındıramayız. Güç, ilgi görme, sevgi, önemli olduğunu hissetme istenci vs. vs … Fakat şu yaşıma geldim ve anladım ki her şey 4 şeyle ilintili. KARAR, KIVAM, DENGE, ZAMAN bu dördünü doğru harmanladığında bence artık bir baltaya sap, eh biraz da insan olabilmişsin demektir.
Varmıyız? Yokmuyuz ? Boşversene… Hepsinden öte Olmuşuz!
Sevgilerimle / Rune…
O kadar çok soru ve konu var ki insanı anlamaya ve anlamlandırmaya dair ve bu anlam arayışının içine girdikçe anlıyorsun ki kendimizi ederinden çok değerli görüyoruz. Gelecek için plan yapabilen tek canlı türüyüz ne de olmazsa ya, peki ya bir uzaylı gözünde acaba bir koyundan farksız değil miyiz? Kendi minik zekamızla böbürlenirken bizden kat be kat üstün olan zekaları hayal ettiğimizde, belki de bitki mertebesinde bir canlı bile değiliz :). Yapay zekanın çalışmaları hala sürüyor. Acaba insanın yapay bir kopyası gelecekte olabilecek mi ? Kendi kendine tüm seçenekler içinden karar veren bir robot makina üretilse misal. O zaman bu makina ile insan arasındaki farkı acaba kim anlayabilecek? Turing testleri yeterli olabilecek mi?
Bazen bazı insanlara bakıyorum da, bana robotlar mış gibi gözüküyorlar. Tanıdıkça kişilerin otomatik davranış reflekslerini farkediyorsun, hangi olaya nasıl tepki verebileceğini öngörebiliyorsun. Böylelikle iyi bir gözlemci için hayat diğerlerinden beklenti anlamında çok da sürpriz sonlu gelmiyor açıkçası. Gözlemledikçe tanıyorsun, tanıdıkça anlıyorsun. İnsanın bireysel gelişim süreci hep devam ediyor, beynindeki bazı nöronları daha çok ateşliyorsun bazılarının uçlarını kırpıyorsun, haliyle davranışsal tekrarlar düşünme mekanizmasında da tekrara yol açıyor. Düşünme sistemi bir alışkanlığa dönüşüyor ve beyninde otobanlar yaratıyorsun. Kalıplaşmış düşüncelerin yıkılması yani otobanları terketmek çok zor çünkü her düşünce her zaman en kestirme olan alıştığı yolu tercih ediyor. Hal böyle olunca da diyorsun ki, bir insanı değiştiremezsin sadece kabul edebilirsin. Bir psikoloji kampında ünlü bir psikolog demişti. O zaman çok etkilenmiştim. Bana para verip değişmek istediklerini söylüyorlar ama günün sonunda belki de sadece bir milim değişebiliyorlar.
İşte bu noktada emek devreye giriyor, kendini geliştirmek ve değiştirmek için ne kadar emek harcıyorsun! Bilmek, öğrenmek beynindeki hatalı devreleri tekrar oluşturmak için faydalı. Artık o otobanlardan çıkıp çalılık araziye tekrar girip yeni yollar açma zamanı, bu yüzden de zaten Sokrates gibi insanlar “Tek bildiğim hiçbirşey bilmediğimdir” demişlerdir. Bildiğin yolları, bildiğin otobanları terk etme zamanı herkes için her an vardır ama yeni yollar oluşturmak emek ve zaman ister. Aynı sevgiyi de emekle özdeşleştiren Al yazmalım selvi boylum filminin repliği gibi. Bu yüzden eleştiriye açık olan insanları çok seviyorum diyorum ki bilme ve öğrenme için boş alanları var. Köprüden önce bir son çıkış her zaman vardır, hala daha değişik nöronların ateşlenme potansiyeli mevcuttur, ne güzel…
Tam da bu yüzden insan insanın aynasıdır çünkü herkesin üstün olduğu en az bir özelliği ve zayıf olduğu en az bir özelliği vardır. Senin zayıf olduğun noktada karşı taraf güçlüdür. Bu nedenle herkesin herkesten öğreneceği en az bir şey vardır diyebiliriz. Ha tabi ben mükemmelim diyen insanlara birşey demiyorum onlar her şeyde en mükemmeldir. Tebrikler ve takdirler, otobanda hız yapmaya devam ediniz fakat aşırı hız can yakar dikkat!
Bilgi en büyük güçtür ve bunun farkında olanlar kendini de, insanlığı da yönetebilir ama işin kirli penceresinden bilginin gücünü ya da başka herhangi bir güç simgesini, para ve otorite olabilir başkalarına üstünlük kurmak için kullananlar, kendini önemli, değerli, ayrıcalıklı hissetme ihtiyacının açlığındadırlar. Alt parantezi İlgi ihtiyacı olabilir. Sevilme ihtiyacı olabilir. Bu kişilerin çocukluğunda kesin bir şeyler eksik alınmıştır doyurulmamıştır ki arsızca talep ediliyordur.
Daha da zeki olanlar ise zaten kendilerini ön plana atmazlar. Olayın gerisinden oyunu yönetirler. En azından basit halkın takdirine ihtiyaçları yoktur. Ama işte bu ben merkezli bencil ve üstün insanlar, toplum çıkarlarını değil kendi ve eşrafının çıkarlarını göz ettiklerinden dünya daha çekilmez bir hal alıyor. Zeka, bilgi, otorite veya paraya bağlı gücünü eğer toplumun faydasına, insanlığın faydasına yönlendiriyorsan önünde şapkamı çıkarır, bir reverans yaparım. Ama bu gücü kendini tahta oturtmak için, kendi üstünlüğünün takdir edilmesine yönlendirip alkış peşinde koşuyorsan, gözümde aciz bir dilenciden öte değilsin. İlgi, sevgi, saygı dilenen bir dilenci… Yaşayan zombiler gibi, ölüler ama yaşıyor görünüyorlar, sürekli birilerini ısırıp çirkinliklerini bulaştırıyorlar. Ruhun iki besini vardır demiş Don Miguel Ruiz - biri korku diğeri sevgi. Diğer tüm duygular bu iki duygudan türerler öfke, nefret, merhamet vs vs. Bu ikisi de ruhu besler. İşte burada mesele yeğen, karıncayiyen : ) hangisini seçtiğindir…
Ayrıca insan olsun bitki olsun hayvan olsun canlı ve cansız her şeyin birbiriyle bir bağlantısı olduğunu düşünüyorum. Tabi ki bunu sadece ben düşünmüyorum :) Enerjinin korunumu yasası bile buna kanıtı olabilir. Bir şeyler sürekli dönüşüm ve değişim içerisinde, dünya yüzeyinde kaybolan bir enerji yok, kesin bir şeye dönüşmüştür. Potansiyel - kinetiğe, kinetik- ısıya vs vs gibi gibi. Dolayısıyla düşüncelerimiz veya sözlerimiz de aynı enerjiler gibi kaybolmazlar. Bugün zaten bilim J.S Bach'ın Prelude sini onun çaldığı günkü halinden dinleyebileceğinizin kanıtlarını sunuyor, yani imkansız değil.
İşte bu kaybolmayan düşünceler, sözler ve fikirler bulaşıcıdır. Çok fazla sosyal medya ya da televizyonun içine girince ister istemez üzerinize bazı fikirler bulaşıp yapışıyor, aslında kitap okumakta sonuçta başkasının düşüncesidir, bunu da aynı statüye koyabiliriz. Önemli olan ise deneyimleyerek, muhakeme ederek öğrenebilmek, mantık ve sezgileri ateşleyebilmek.
Öğrenmenin işareti yapmaktan geçer. Yaptığını öğrenirsin. Dolayısıyla birçok şeyi deneyimlememiz gerekiyor, deneyimden korkmamalıyız. Bireysel edinilen bu deneyimlerin oluşturduğu bilgiler ise şahsına münhasırdır. Hatta doğayı gözlemleyerek bile birçok bilgiye ulaşabiliriz, bir işi en ince ayrıntısına kadar öğrenmek de aynı şekilde, deneyimin tek bir yolu yoktur. Her yol Romaya çıkar :)
Maalesef insan belleği sınırlı ve her yeni bilgi, çok kullanılmayan eski bir bilgiyi siler. Ben genelde sanırım dedikodusal, isimsel, rakamsal bilgileri en çok siliyorum : )
Gerçi insanın konuşma becerisinin çıkış nedeninin de dedikodu yapmak olduğu söylenir. Bir topluluk ve medeniyet oluşturmak için dedikodu şartını da unutmamak gerek. Kim nerede, kiminle ne zaman bilmek faydalıdır.
Her neyse, sadede gelecek olursam, sözel, fiziksel, eylemsel etkiler eninde sonunda döner dolaşır sana geri döner. Etki-Tepki yasası. Aslında tam da bir cember oluşturur. Her şey bir döngüden ibarettir. Suyun döngüsünü örnek gösterebiliriz. Su buharlaşır -bulutlarda birikir-elektrik kıvılcımıyla yine yeryüzüne geri döner. Herşey bir çemberdir, ucuna neyi koyar gücünle neyi ittirirsen eninde sonunda sana dönen bir çember. O yüzden ettiğimiz laflara, yaptığımız işlere dikkat edelim sonra bunlar niye benim başıma geliyor demeyelim… Eden bulur demişler. Güzellikler ekelim, güzellikler biçelim. İyi düşünelim ve iyi olsun. Düşünce maddeden önce gelir ben bir idealistim :)
Sen, zeki misin, aptal mısın, bilgili misin , cahil misin? Hiç umrumda değil! Umrumda olan otantik misin, değişime ve gelişime açık mısın? Yaptıklarının ardını düşünüyor musun? Yaptıkların sadece kendi çıkarına mı ? Yoksa kendini kollarken başkalarının faydasını da düşünüyor musun? Bu başkaları sadece kişileri içermiyor, doğa, hayvanlar özetle tüm dünyamızı kapsıyor.
Hepimizde iyi kötü tüm bu saydığım özelliklerin hepsi mevcut Hepimiz insan türüyüz ve hiçbir duyguyu kendimizden arındıramayız. Güç, ilgi görme, sevgi, önemli olduğunu hissetme istenci vs. vs … Fakat şu yaşıma geldim ve anladım ki her şey 4 şeyle ilintili. KARAR, KIVAM, DENGE, ZAMAN bu dördünü doğru harmanladığında bence artık bir baltaya sap, eh biraz da insan olabilmişsin demektir.
Varmıyız? Yokmuyuz ? Boşversene… Hepsinden öte Olmuşuz!
Sevgilerimle / Rune…
YORUMLAR
- Bilinç, bilinçaltı nedir ve birbirleriyle hangi kurallara göre ilişki kurarlar ?
- Zeka, akıl nedir ve birbirleriyle hangi kurallara göre ilişki kurarlar ?
- Beyin öğrenme sürecinde nasıl çalışır ve bu öğrenmeleri nasıl kullanır ?
İnsanı anlamaya çalışıyorken eksik etmememiz gerektiğini düşündüğüm şeylerin başında ruh gelir.
Varlığı anlamaya çalışıyorken de sorgulamaların tamamının temelinin bir yaratan varlığıyla anlamlı olabileceğinden sebep, ilk anlaşılması gereken şeyin yaratıcı olduğu düşüncesindeyim, belki de bütün varlık sebebi, süreci ve amacı budur. Bir yaratıcı olmadığını düşünüyorsak varlığı anlamak çok daha zor olacaktır ki temele koyacağımız şeyin üstüne neyi ne kadar inşa edebileceğiz.
Neyim ben ? Nereden geldim ? Nereye gidiyorum ?
Sevgili Alp, Alp, Alp
Bakıyorum da performansın düşmüş, senden en az 2 sayfa beklerdim, malum ilgini çeken konular :)
Biliyorsun ilk canlılık suda başlamış nedeni ise güneşin zararlı ışınlarından suyun koruması. Neyse o konulara hiç değinmeyeceğim :) girersem çıkış yolunu bulamayabilirim.
Açıkçası dünya güneşe mi yaklaşır, ozon tabakası mı delinir, bir göktaşı mı çarpar, güneşin hidrojen tepkimeleri mi biter, enerjisi mi tükenir, uzaylılar mı gelir vallahi o kısımlarla bilim insanları ilgilensin. Ne demiş Epiktetos, “Tanrım bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmek için kuvvet; değiştirebileceğim şeyler için cesaret ve bu ikisini birbirinden ayırmak için akıl ver.” Niye vermemiş bazılarına orası tartışılır, yeterince dua etmemişlerdir belki : )
Her neyse benim bak kısa yol bir çözümüm var. Dünya nüfusu olmuş 8 milyar, bu kadar insan buraya fazla, malum alan dar tek bir dünya var, sığışıp sıkışamıyoruz doğaya alan bırakamıyoruz. Şu üremenin de zaten bir türlü önüne geçemediler daha doğrusu geçmek de istemediler çünkü her birey kapitalizmin tüketicisi konumuda, yürüyen para makinaları, ama ayağını sürüdüğü her yerde de karbon ayak izini bırakıyor. En güzeli Anne -Baba ehliyeti verelim, verirkende epey bir testten geçirelim --- kolay öfkeleniyor mu, bilinç düzeyi yeterli mi, sevgisini verebilecek mi gibi gibi çok madde eklenir. Bazı konularda dersten kalırsa kursa gitsinler :) Açıkçası bu kadar özgürce insanların çocuk yapmalarına karşıyım. Her konuda özgürlük iyi olmayabiliyor, kurallar olmalı. Hepimizin de biraz ayarı olmalı canım, nasıl ki yazıda dengeden bahsettim , iki ayak üzerinde dengede durabilmeliyiz.