DANGADANAK!!!!!!
07 Şubat 2024, 08.50 A- A+
“Dangadanak” Ne çirkin bir kelime, hem anlamı hem de fonetiği çirkin. TDK’da göremedim, gerçi çok da aramadım. Birdenbire dan! diye düşmek ya da hiç düşünmeden, nereye gideceğini bilmeden bir laf etmek veya özel bir alana destursuz girmek gibi. Son anlam seçeneğinde yazdığım, sıradan insanların bu tip olanlarına rastlıyoruz her yerde. Rahatsızlık verici tabii ama nihayetinde; toplum içinde iletişimde olduğu bireyleri alakadar eder bu. Yani verdiği rahatsızlık sadece kendi çevresini kapsar. Eğer zaman zaman veya her zaman birlikte olmak gibi bir zorunluluğunuz yoksa -aynı iş yerinde çalışmak, kişinin aile bireyi olması vs. gibi- yol verirsiniz gider, biter. Kimse çekmek zorunda değil, zaten çekilesi bir şey de değil.
Peki ama tüm topluma, dünyaya hitap eden birinin böyle olması halinde ne yapılabilir. Bunun için iletişim danışmanları var, hitabı hazırlayan özel kalemler var. Bizim vergilerimizle dönen kurumlar içerisinde bir de iletişim dairesi var misal. Bilmem kaç katlı binada, bilmem kaç çalışanıyla; algı yönetimi, reklam, propaganda vs. faaliyetlerinin yanında bu işle de meşguller. Her türlü iletişimde rehberlik görevleri var. Mühim görev. Mühim çünkü içte ve dışta her türlü nabzı tutmak zorundalar.
“Nabzı tutmak” ne demektir. Güncelden örnek vereyim; vatandaşın belli bir konuda ne düşündüğünü, mesela bir hitap karşısında ne hissedeceğini öngörmek demektir kısaca. Çok akılcı ve özenli bir davranış biçimi. Ama nedense, vatandaş olarak bana gösterilen bir özen hissetmiyorum ben, bilakis damarıma basılıp irrite edildiğimi, nabzımın gereksiz yükseldiğini hissediyorum. Bilmem siz nasıl hissediyorsunuz.
Felaketlerin en büyüklerinde; mesela madencilerin hala sesleri geliyorken doğal mezarlıklarından, insanlar bekleşirken canları canlı çıkacak mı diye topraktan, olayı kadere bağlayıcı bir konuşma yapmak, çok ağır, incitici, yaralayıcı, tahrik edici bir hitaptır fikrimce.
Veya malum Maraş depremin üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen, hala dna analizlerinde bulunamamış kayıp insanlar varken; felaket sonrası yaşanan kurtarmaya dair olumsuzlukları, belediyelerin iktidar partisinden olmayışına ve bu yüzden yaşanan uyumsuzluğa bağlamak, hani duyarlı her insan yaşanılanları biliyorken, hem felaketzedeleri hem de ben ve benim gibi düşünen insanları gerçek manada dehşete düşürmekte.
“Demokles’in kılıcı”ndan da söz edelim bitirirken. Bu kılıç, korku verir ve korkuyla tehdit eder. Konuyla ilgili muhatap çaresizce erk ne istiyorsa onu yapar. Kılıcın kını, kından ziyade bir kılıfla kuşanır, yani söylenenin ve yapılanın hep bir özrü, bir bahanesi, bir mecazı bulunur. Kılıç her zaman haklıdır(!)
Örnekler çeşitlendirilebilir ama bu iki örnek anlatmak istediğimi anlatmama yeter diye düşünüyorum. Ben hitabımı düzgün tuttum, darısı herkesin başına.
Böyle bu ülke maalesef:
Peki ama tüm topluma, dünyaya hitap eden birinin böyle olması halinde ne yapılabilir. Bunun için iletişim danışmanları var, hitabı hazırlayan özel kalemler var. Bizim vergilerimizle dönen kurumlar içerisinde bir de iletişim dairesi var misal. Bilmem kaç katlı binada, bilmem kaç çalışanıyla; algı yönetimi, reklam, propaganda vs. faaliyetlerinin yanında bu işle de meşguller. Her türlü iletişimde rehberlik görevleri var. Mühim görev. Mühim çünkü içte ve dışta her türlü nabzı tutmak zorundalar.
Böyle bu ülke maalesef:
Ölen öldüğüyle kalır. Duyan, duyduğuyla kalakalır.
YORUMLAR