O’nun hikayesi…
28 Haziran 2024, 03.07 A- A+İnternet Café’ler bir biri ardına açılıyor, CHAT denen bir sohbet türü giderek yayılıyordu.
İnsanlar sadece yazıyla duygularını, düşüncelerini aktarmaya çalışıyor, kafalarına uyan birileri ile kimi zaman özel, kimi zaman grup odalarında sohbet ediyorlardı.
İşte o günlerden birinde tanıdım O’nu.
Biraz mesleki nedenlerle, biraz sohbet etmeyi sevmem nedeniyle, biraz da “yeni mecralarda” yaşananları gözlemleme isteğimle chat ortamlarına takılıyordum.
Zamanla müdavimleri artmış, arkadaşlıklar gelişmişti. Hatta yaklaşık 25 kişi İstanbul ve Ankara’da buluşmalar, ortak geziler düzenlemiştik.
“Dilerim umudun hiç bitmez”
İlk girişiydi O’nun. Standart selamlama O’na da gitti.
Ne kadar geçti bilemiyorum ama özelden mesaj attı.
İnsan doğal olarak hiç tanımadığı birinden birden böylesine umutsuz bir mesaj almayı hemen sindiremiyor. Bir şeyler söylemek istiyor ama ne söyleyeceğini de bilemiyor. Kısa süren afallamadan sonra;
- Hayat sürüyorsa, umut vardır.
- Ya hayat bittiyse?
- Yazabiliyorsan hayat bitmemiş demektir.
- Yaşamak nefes almak, yazabilmek midir?
- Sadece bunlarla tanımalanamaz elbette. Yine de değiştirme şansı, umudu vardır.
- Ölüm değişir mi?
Sözlerin yetmediği, ifadelerin anlamını yitirdiği anların başında ölümler gelir. Ne deseniz aslında anlamsızdır. Dönüşü olmayan yolculuğa çıkana sesiniz gitmez, arkasından ağlayana sözleriniz bir anlam ifade etmez. Yine de bir şeyler demek zorunda hissedersiniz. Gevelersiniz, ne anlamı varsa “başın sağolsun” dersiniz ama her kelime havada uçar, hiç bir iz bırakmadan çeker gider.
Bu saçmalıklara dalmadan doğrudan sormayı seçtim.
- Her şeyden çok sevdiğim, canımın içini.
- Ben artık yaşamayı sadece ölene kadar geçireceğim zorunlu bir süre olarak görüyorum.
Ne denir böylesine acı çeken birine? Nasıl tutulur eli? Nasıl paylaşılır acısı, nasıl hafifletilir?
- Yaşamak sadece birisi için yapılan bir eylem midir? İki kişi bir araya gelmek istiyorsa aslında elde var 3 demeyi tercih ederim.
Aslında amacım biraz aman kazanmak, bu arada derdini unutturacak bir başka alanda konuyu konuşmaya çalışmaktı.
- Yani “ben – sen ve biz” olmaz mı biraz da sevgililik? Sadece “ben” varken, sadece “sen” varken artık bir de “biz” eklenmez mi yaşanan ilişki sayesinde? Bu çoğalmak değil midir?
- Doğrudur sanırım. Ama aklımdan bir saniye bile çıkaramıyorum. Herkes unutursun diyor. Hatta unut diyorlar. Sen de mi öyle diyeceksin?
- Hayır, asla unutma.
- ??
- Tersi olsa sen unutulmak istermiydin? Belki asıl ölüm unutulmaktır, ne dersin?
- Asla unutamam zaten.
- Asla unutmamalısın zaten.
- Bu durumda nasıl yaşayabilirim ki?
- Biraz önce “sen unutulmak istermiydin?” diye sormuştum. Yanıt vermedin ama bence sen de unutulmak istemezdin, değil mi?
- Tabii. Kim isterki?
- Ben de istemezdim. Kimse de istemez sanırım. Ama diğer açıdan şöyle bir soru daha aklıma geliyor. Sorayım mı?
- Tabii..
- O kazada giden sen olsaydın, onun hayatını zindan etmesini, sadece gün doldurmak için yaşamasını istermiydin?
- Kesinlikle hayır.
- Onun da böyle istemediğini nereden biliyorsun?
Kısa bir sessizlik oldu. Eminim anılar, yaşanmışlıklar gözlerinin önünden geçti. Sevgi sözleri, kurulacak olan hayatın yeni aşamaları için yapılan planlar, verilen sözler herşey bir kaç saniyede içinde sanki yeniden yaşandı.
- Biliyormusun, şu ana kadar duyduğum ve gerçekten bana yardımcı olan sözler seninkiler oldu.
- Dilerim umudun hiç bitmez.
YORUMLAR