GÜN OLUR,ALIR BAŞIMI GİDERİM...
06 Kasım 2024, 09.18 A- A+
Bir kış sabahı,kış saati uygulamasına ısrarla geçmek istemeyen bir Ülkeye ait kış sabahı,eskiden bu Ülke'nin yazı da kışı da birdi aslında,sabah işe giderken o karmaşada ve soğukta ya da sıcakta bile tanımadığı insanlardan tebessümünü esirgemeyen gülen yüzler vardı,şimdi bu durumu dile getirdim diye ''nerede eski günler'' muhabbetinin girişi gibi oldu değil mi? Yok,nostaljik çalışmalar içerisine girmeyeceğim çünkü mazi yaradır tüm benliğimde,ne diyordum? Ha kış sabahı diyordum,sokaklar diyordum,insanlar,gülmeyi unutan,yapay zeka donukluğundan hallice sen,belki de ben,kısaca hepimize doğru giden gayet genelleme yapabileceğimiz mutsuzluk sendromu.Sakızlara mani yazan ve patronu tarafından,umutlu şeyler yazmadığı için azarlanan Kemal Sunal gibi hissettim kendimi,istiyorum aslında mevzuma bahis olsun martılar,çiçekler v.s ama ne üstümde uçan martılar ne de dallarındaki çiçekler benim değil gibi sanki,aitlik duygum tamamen yok olmak üzere..
''Bir çocuğun gülümsemesinden daha güzel tek şey birden fazla çocuğun gülümsemesidir'' Life is Beatiful (Hayat Güzeldir) filminde oğlunun savaş ortamından olumsuz etkilenmemesi için savaşın tüm acımasızlığını bir oyun gibi göstererek çocuğunun umutlarını diri tutmaya çalışan,o şartlarda bile gülmesi için bahanelere sığınan bir baba gibi olunacak zamanlar belkide.Tüm olumsuzlukları,seni hayattan soğutan somut ve soyut ne varsa gözardı etmek.Mümkün mü? Cevap konusunda çok da optimist değilim ama fırından aldığın,dumanı üstünde sıcacık ekmeği eve gidene kadar kemirme duygusundan uzaklaşmanın da doğru olmadığını düşünüyorum.Bu örneği verdim çünkü düşüncesi bile tebessüm etmeme yetti,ruh halimi biraz da olsa olumlu anlamda değiştirdi.
Hayatı münazara gibi yaşayınca belki özgürlük ve mutluluk alanların da genişliyor,idealist,duruşu olan,''asla'' demekten vazgeçmeyen,şartların ezberini bozamadığı kişi olmak bu devirde işe yaramıyor,aslında kendi içinde işe yarar gibi gözükse de münazaranın ilkesizliği savunan tarafı çoğunlukta olduğu için senin ''duruş'' adı verdiğin şey bazen yük oluyor ve bu yük Vicdan kavramı devre dışı kalmadıysa seni bitiriyor.Son zamanlarda şahit olduklarımız ve ''daha kötü ne olabilir'' dedikçe üstümüze yağan kötülük, Vicdan dediğimiz,bizi insan tutan olgunun çoğu kişi için devre dışında olduğunu gösteriyor.Kendimle konuşurken,zaman zaman telkinde bulunurken,yitirilmiş ne varsa yüzleşirken,iç huzuru kaybetmemeye,ısrarla ve inatla vicdanımın muhasebesini yapmaya zorluyorum kendimi,beden ne zaman göçer bilmem ama ruh vicdan yok olduğunda çoktan yola çıkmış oluyor.
Birbirinden bağımsız gibi gözüken 3 paragraf aslında, en azından benim için gayet sıkı sıkıya birbirine bağlı.''Vicdanımı kaybetmedim'' diye bas bas bağırıyorum işte duymadın mı? Ha bir de Mizah,onu kaybetmemek gerekiyor,Avrupa Yakasındaki Burhan Altıntop gibi daha önceden hazırladığım esprilerimi arka arkaya sıralayayım da ne kadar komik bir adam olduğumu görün.Buna kim inanır? Elbette Kadir İnanır..Hulasa,elimizdekiler bir bir giderken,yitirilenler apaçık ortada iken sığınacak 2 limanımız var,en azından benim için 2 liman,Vicdan ve Mizah..Can Dostumuz Boji isimli köpeğe kumpas kurmak için cebinde dışkı taşıyan insanlarla aynı ortamda yaşamayı ve mücadele etmeyi öğrenip limanlarımızı daha da sağlamlaştırmadıkça bir süre sonra onlara benzeyeceğiz.Ya da ''Gün olur,alır başımı giderim'' demek kaçınılmaz olacak.Haydi dost,kal sağlıcakla...
Gün olur,alır başımı giderim
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra.
Dünyalar vardır, düşünemezsiniz
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.
Hele martılar, hele martılar,
Her bir tüylerinde ayrı telaş!...
Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi... ORHAN VELİ...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış :( Yazık ama blog sahibi senin yorumunu bekliyor olabilir