Kayıt-2
05 Şubat 2025, 21.24 A- A+
Can sıkıntısına bir de çaresizlik eklenmiş bambaşka bir boyutta kendinin benzeriyle ilginç canavarların insanla beslendiği bu mekanda korku ve dehşet içinde gördüklerinden de hiçbirşey anlamamış bir halde avare avare dolaşıyordu. Tek anladığı saçma bir tekerleme de olsa tüm sözlerin gerçekliği idi. Her an ağzından çıkacak tek kelime ile yem olabilirdi.
Amaçsızca kimseye görünmeden kaldırımlardaki ağaçların karanlık gölgelerine sığınarak yürürken hepten geceyi de yapmış, avluda gördüklerinden sonra hiçbir evin kapısını çalmayı geçtim kapısına yaklaşmaya bile cesaret edememişti. Ondan başka ortalıkta ne dediklerini anlamadığı tezahüratlar yapan, alkış tutan kalabalık siyah giyimli farklı farklı gruplar dolaşıyordu. Dışarıda olmanın tehlikesinin gayet farkındaydı ama ne yapabilirdi ki?
Tam o sırada karşısına bir pansiyon çıktı viran eski görünen tamamen ahşaptan bu yapı ışık olan nadir yerlerdendi. Ahşap her zaman sıcaklık hissi verirdi, kapısı boydan boya camekan olan yapının içindeki insanları görebiliyordu. Bir süre uzaktan izledi. Kimi oturuyor, kimi sohbet ediyor, kimi dergi okuyor, kimi büyük bir masa etrafında toplanmış birşeyler konuşuyordu. Kapıya doğru yönelecek cesareti topladı ve içeri girdi. Oturanlardan birinin omzuna dokunarak,
-Afedersiniz bu geceyi geçirmek için bir oda var mıdır? Yarına kadar diyebildi
Şaşkınlık içinde kafasını çeviren orta yaşlı adam burada oda kiralanmıyor ki? Okumadınız mı burası “Tansiyon” sadece bu gruba ait üyelerin toplandığı bir yer. Ama madem söylediniz bir oda mutlaka bulunur.
Aklı oyun mu oynuyordu benzetme mi yapmıştı girişte pansiyon yazmıyor muydu, tansiyon muydu, şaka mı bu? Dışarı çıktı yazıyı tekrar okudu, evet yaşlı adam haklıydı.Tansiyondu.
İçinden bu ne menem bir şey zaten tansiyonum düştü mü fırladımı diye düşünürken! İçerideki adam seslendi
-Bizimle kalabilirsin bu akşam ava çıkacağız en azından akşam bir iki lokma birşey yersin sonra hoşuna giderse gruba katılırsın dedi
Ne avıydı bu, yabancı olduğu anlaşılmasın diye soru bile soramıyordu ama zaten yaptığı gafla çok da kendini saklayamadığı ve buraların yabancısı olduğu belliydi. Arkadaşları sessiz ol hiçbir şeye dahil olma dememişler miydi, içine çekerek derin bir soluk verdi… uuu uhhh
Her zaman karar verdiği gibi önce etrafı hızlıca süzdü. Eski gemici düğümlerinin örneklerinin sergilendiği bir köşe, ahşaptan yapılmış hayvan heykelleri, sistin şapeli'nin duvarlarından çıkma sanatsal tablolar, eskimiş derilerinin kenarlarından yırtılmış ahşap oymalı kollu koltuklar, kırmızı desenli halılar, antika apliklerle sarı tonlarda aydınlatılmış bu yer sıcak renklerle döşenmişti. Şükür ki duvarlarında içi doldurulmuş bir geyik kafası, bir hayvan postu veya bir av tüfeği yoktu. Buna önem veriyordu çünkü cesaretlerini bir avla gösterişle sergileyip böbürlenenler oldum olası onda bir tiksinti hissi uyandırırdı. Daha alt bilinçteki bir hayvanı avlamış olmanın ne gibi bir üstün yetenek göstergesi olduğunu asla kavrayamayacaktı. Onların silahları vardı, tuzakları vardı, avınsa sadece doğal bacak kasları, saniyede 400 mt giden bir mermiden 80 mt/sn hızla nasıl kaçınılabilşrdi ki…Doğada av ve avcı gruplar var fakat hiçbir yırtıcının yiyecek biriktirme huyu yoktu şükür ki, bu huy sadece küçük boyutta bir hayvan grubu olan karıncalarla arılara bahşedilmişti. Arılar çiçekleri incitmeden polenleri toplarken çiçeklerin döllenmesine destek oluyor, karıncalar da ölü hayvan kalıntıları ve bitki tohumları ile beslenerek yaptığı yuvalarla toprağın hava almasını ve humus yönünden zenginleşmesini sağlıyordu. Ama insanoğlu doğal döngüye ne gibi bir katkıda bulunuyordu? Sadece almaya endeksli olan türümüz sadece çoktan tüketiyor ve biriktirerek türleri yok ediyordu. Yok ederken kendi sonunu da getireceğini bilmeden…
Odayı bu bakışlarla boydan boya süzerken, hayalinde yarattığı erkek idollerine benzeyen biriyle göz göze geldi.Bronzlaşmış teni, güneşten açılmış saçları, kahverengi keskin bakışları, uzun boyuyla italyan erkeklerini andıran bu adam kaslı vücuduyla daha önce hafızasına kazınmış görüntülere hiç yabancı değildi, bir sıcaklık hissetti ve burada güvende olabileceği duygusu tüm bedenini sardı. Hiç bilmediği bu yerde hayalinden gelen bu siluet ona doğru yaklaşırken -Demek geldin diyerek elini tuttu. Koltuktaki orta yaşlı adama bakarak -Benimle dedi. Umursamaz bir tavırla kafasını önündeki mecmuaya geri çevirerek okumaya devam etti.
Elinden sıkıca kavrayan yakışıklı odanın köşesindeki merdivenlerin başına doğru çekerek kulağına eğildi, bir fısıltıyla;
-Yabancı olduğunu kimseye çaktırma yoksa yem olursun, hatta belki benim için bile şu an potansiyel bir yiyeceksin
Yutkunurken burası nasıl bir yer söylermisin diyebildi.
Burada hiçbir şey sözle ifade edilmez söz çıktığında kendi gerçeğini oluşturur o yüzden kelimelerine dikkat et, şimdi sana göstereceğim. Bu arada benim adım Guide ( Rehber) ya seninki?
-Benimki de Anitha memnun oldum.
-Bende
Ne tuhaf isim kızılderililer gibi sanırım herkes hiyerarşideki konumuna göre isim alıyor diye aklından geçirdi ama dillendirmedi
Onu iyice görünmeyecekleri merdivenin birkaç basamak yukarısındaki ara boşluğa çıkarırken kalbide kulaklarında atıyordu.
-Şimdi izle-
Birden o kaslı iri yapılı vucut parazit yapmış bir tv ekranı gibi şişman yayvan bir vücuda dönüşüyor sonra gerisin geriye zayıflıyor kaslanıyor birkaç kez ışık parlaması gibi tekrarlanan bu görüntü gidip geliyordu.
Aynı kişinin 200 kglık hantal bedenine baktığında içindeki güven hissi kopuyor ama eski haline döndüğünde tekrar geri bağlanıyordu.
İstemsizce birkaç adım geri çekilirken merdivenlere takılıp neredeyse dengesini kaybedip düşecekken yakışıklı hızlı bir reflexle elini tekrardan kavrayıverdi.
Ne kadar şekilciyim diye esefleniyor, duyguları değişiyor, bir an elini tutmak istiyor ama hemen ardından kaçmak istiyordu. Şişman görüntüsü sadece hantallık barındırmıyordu elbette, bakışlarında da bir bezginlik bir solgunluk vardı Sanki o parıldayan yaşam enerjisiyle dolu keskin bakışları vücudunun şişmesine ters orantılı olarak sönüyordu. Keşke vucut dili ve yüz mimiklerinin ne ifade ettiği konusunda daha çok kitap okusaydım, bu garip yerde karar vermeme yardımcı olurdu diye düşünürken o an onu yönlendirecek olanın ne aklı, ne gördükleri, ne duydukları olacağını kavramıştı çünkü her şey saçma sapandı
Bu saçmalık içinde sezgilerine güvenmeliydi ama onlarda bir önyargısızlık içermiyordu ki, kararsızlığın doruk noktasında karanlık bir uzay boşluğunda, rehber olabilecek bir ışık, bir kimse ve hiçbir duygusunun yanında olmadığı kocaman bir muammanın içinde sersemlemiş öylece donakalmıştı.
Ne gözüne, ne aklına, ne hissiyatına güvenebiliyordu. Kimbilir bu hale gelmek için neler yemişti bu cüsse?
Nasıl bir kaostayım, salt bilinmezlikle dolu, her an ölüm korkusuyla kaplı tam da bir cehennemi andıran bu çıkmazın içinde…
Bu yüksek sesli haykıran düşüncelerinin arasına yine onun sesi karıştı.
-Bu kiloya gelmek için çok yemem gerekti bunu bil!
Şimdi tüm bunları bilerek nasıl teklifi kabul edebilirdi, etmese ne yapabilirdi, seçimi olmayan bir seçimsizlikle;
-Tamam ava geliyorum. (Artık ne olacaksa olsun!)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış :( Yazık ama blog sahibi senin yorumunu bekliyor olabilir