90lar ve 2000 lerde çocuk olmak.
17 Şubat 2025, 16.15 A- A+
90'lar ve 2000'lerde Çocuk Olmak: Bir Neslin Unutulmaz Hatıraları
Bir kuşağın hafızasına kazınan sokak oyunları, bayram sabahlarının heyecanı, dostlukların sağlam temeller üzerine kurulduğu günler… Eğer 90’larda ve 2000’lerin başında çocuk olduysanız, siz de bu satırlarda kendi geçmişinize doğru güzel bir yolculuğa çıkacaksınız.
Sokak Oyunları: Asfalt Üzerinde Büyüyen Nesil
Bugünün çocukları ekran karşısında vakit geçirirken, biz sokaklarda, apartman bahçelerinde, boş arsaların toprak kokan yüzeyinde büyüdük. “İstop, yakan top, sek sek, saklambaç, uzun eşek” gibi oyunlar, sadece eğlence değil, aynı zamanda birer dostluk testi gibiydi.
Top oynamaktan yırtılan pantolonlar, annelerimizin “Sana yeni pantolon aldım, dikkatli giy!” uyarılarıyla birleşirdi. Mahalle maçlarının kuralsız ama adil hakemleri vardı: Büyük abiler! Gol olup olmadığı tartışmaları bazen kavgaya, bazen de ömürlük dostluklara dönüşürdü.
Bayram Sabahları: Şeker Dolu Cepler, Mutluluk Dolu Kalpler
Bayram sabahları bir başka güzeldi. Önce büyüklerin elleri öpülür, harçlıklar alınır, ardından mahalleye bayram şekeri toplamak için dağılırdık. Hangi komşu daha iyi şeker veriyor, kim bayram harçlığını bol tutuyor, bunları ezbere bilirdik.
Bayramlık kıyafetlerimizle havamızı atarken, cebimizdeki şekerleri sayardık. Kolonya kokulu misafirlikler, hiç sevmediğimiz ama sırf ayıp olmasın diye zorla yediğimiz tatlılar… Ve tabii ki büyüklerin meşhur nasihati: “Aldığın harçlıkları biriktir, çarçur etme!”
Küsmeler, Barışmalar ve Efsane Tanışma Kartları
Mahalle arkadaşlıkları büyük bir aşkla yaşanırdı. Ama küslükler de bir o kadar büyük olurdu. Çoğu zaman “Sen artık benim arkadaşımsın, onun değil!” gibi çocukça restleşmelerle günlerce birbirimize surat asardık. Ama sonra bir misket, bir top ya da bir sakız bile barışmamız için yeterli olurdu.
Ve elbette efsane tanışma kartları! Rengârenk, parlak, üzerinde karizmatik cümlelerin yazılı olduğu bu kartlarla yeni insanlarla tanışmak için büyük çaba harcardık. “Tanışalım mı?” sorusunun en şık hali buydu belki de.
Oyuncaklar: Mutluluğun Plastik Hali
Bugün binbir çeşit oyuncak var ama bizim dönemimizde mutluluğun formülü çok daha basitti. Tasolar, tetris, bilyeler, bebekler, arabalar ve hatta gazoz kapakları bile en büyük eğlence kaynağımızdı.
Bir oyuncağa sahip olmak, onun değerini bilmekti. Kolay kolay kırılmaz, kaybolmaz, hatta arkadaşlarımızla değiş tokuş yaparken bile büyük bir strateji kurardık. Mahallenin en iyi taso koleksiyonuna sahip çocuk olmak bir prestij meselesiydi!
Teknolojinin İlk Kıvılcımları
Atari salonlarında jeton sırası beklemek, kasetçalarla müzik dinlemek, 3310’da yılan oyunu rekoru kırmak… Teknolojiyle ilk tanıştığımız yıllar da bu döneme denk geldi. Bilgisayar başında “Mavi ekran” hatasıyla karşılaşınca dünyamız başımıza yıkılırdı. MSN’de “Titreşim” göndermek, birine verdiğimiz en büyük sevgilerden biriydi.
Unutulmaz Bir Çocukluk
Bugün ne zaman geçmişe dönsek, 90’ların ve 2000’lerin çocukluğunun en güzel yıllar olduğunu hatırlarız. Biz telefon ekranlarına değil, gökyüzüne bakarak büyüdük. Mahalle aralarında koşarken dizimizi yara bandıyla değil, toprakla iyileştirdik. Şimdi o günleri düşündüğümüzde içimizi tatlı bir özlem kaplıyor.
Bir nesil büyüdü ama anılar hep taptaze kaldı. Eğer siz de o günleri özlüyorsanız, belki bir gün, çocuklarımıza bizim çocukluğumuzun ne kadar özel olduğunu anlatmalıyız…
YORUMLAR