gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Veda Mektubu

12 Mart 2025, 08.51
A- A+

Çözüm odaklı hesapların arasında kaybolmak, 
keskin cevaplar aramak gerçekten belirsizliğimizi aydınlatır mı, 
yoksa bizi daha büyük bir karmaşaya mı sürükler? 
Herkesin sürekli çözüm sunduğu 
ama kimsenin gerçekten dinlemediği bu çağda 
yalnızlığımızı çözebilir miyiz?

VEDA MEKTUBU

"Duygularım öylesine yoğun ve ağır ki, terazimin dengesi çoktan şaşmış. Hayatımın bütün yüklerini bir trene yüklemiş gibiyim. Tren raydan çıktı; önüne kattığı her şeyi parçalıyor ve tekrar tekrar üzerimden geçiyor.

Ne yapacağımı, nasıl kurtulacağımı bilmiyorum. Belki de ihtiyacım olan tek şey, duygularımın kabul edilmesiydi. Sadece varlığımın anlaşılmasıydı. Çok yalnız hissediyorum, çok… Boşlukta savruluyorum.
Yalnız bırakmadığını sananlar! Bana çözümleriniz ulaşmıyor, uğraşmayın. İçimdeki çığlıkları hiçbiriniz duymuyor!

Bir kere olsun, güçlü duruşumdan sıyrılıp can acımla kendimi ortalara atmaya hakkım yok muydu? İçimde fırtınalar koparken, kendimi acımasızca eleştirirken, canımı en çok “ben” yakarken, anlık bir buhranla yansıttığım gerçeğimi bu kadar sert eleştirmek zorunda mıydınız?

Yaşadıklarımın altında yalnızca ben kalmışken, her olayın ağırlığı bana baskı yaparken, size gösterdiğim alınganlık çok mu şaşırtıcıydı?

Sizinle konuşmayı denedim ama sesimi hiç duymadınız. Belki de ilk kez yardıma ihtiyacım vardı ama o anda karşıma geçip acımasızca eleştirerek mantık abidesi kesildiniz hepiniz.

Krizin ortasındayken, tüm dünya üzerime çullanmışken, soğuk, analitik cevaplarınızı istemiyordum ki! Boğuluyordum, nefes alamıyordum. Belki de sadece biraz anlaşılmaya ihtiyacım vardı. Sadece birinizin biraz durup dinlemesine…

Savunmasızdım, kırılgandım. Kendimi yetersiz, paramparça hissediyordum. Ve siz çözüm sundukça ben daha da derine batıyordum.

Evet, hatalarımın farkındayım. Sizce bana göstermeye çalıştıklarınızın farkında değil miyim? Krizlerimin bitmesini beklerken duygularımı bir kez daha bastırıp içimde yaşamam gerektiğini tekrar tekrar hatırlatmaktan başka ne yaptınız ki?

Tüm iyi niyetleri ve çabaları takdir ediyorum gerçekten. Ama bu yaklaşımlar bazen o kadar baskı yaratıyor ki, sanki bir kafese kapatılmış gibiyim. Belki de daha temkinli olmalıydım. Belki gerçekten duygusuz, ruhsuz bir robot gibi yaşamaya devam etmeliydim. Kendimi içe kapatmak, her şeyi içimde tutmak... Belki de gerçekten daha kolay olurdu.

Tüm bu çabalar ve gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ederim. Artık başka bir yolu kalmadı.

Veda etmek zor olabilir ama bazen tek çıkış budur."

Sabahın en yoğun saatiydi. İnsanlar telaşla işe ve okula yetişmeye çalışıyor, duraklar kalabalıktan taşıyordu. Alper, zar zor yetiştiği otobüste boş bir koltuk bulmanın sevincini yaşarken, o koltukta unutulmuş bir kâğıt parçasını eline aldı. Bunun içsel mi yoksa fiziksel bir intihar notu mu olduğunu asla bilemeyeceği satırları okurken otobüsteki insanların yüzlerine baktı. Kaçı içinde böyle çaresiz bir çığlık taşıyordu acaba? Kendisi bile bu kalabalıkta sessizce kaybolurken, kaç insanın derdini gerçekten anlayabiliyordu?

Bu satırlar ona hayatın anlamsız koşturmacası içinde kaybolan insanları düşündürdü. Sonra durup kendisini yokladı ve varlığını bir kez daha sorgulamaya başladı.





YORUMLAR

12 Mart 2025, 12.15
Başlığa bakınca “Ne vedası, hayırdır?” dedim önce ama yazıyı okuyunca her yana savrulabilen o eşsiz iç dünyasına daldım.
O toplu taşımanın aynı yerinde buluştuk.
Bu yazını okuyunca aklıma bir fikir geldi, bir sonraki yazının sonuna bir başlık eklersen, olumlu bir reaksiyon zinciri oluşturabilirim.
Yani sen yazının sonuna büyük harflerle bir başlık atarsan, ben de kendi tarzımla sanki yazının devamıymış gibi bir blog yazarım.
Aynı hikayenin devamının farklı bir bakış açısıyla anlatılması nasıl olurdu acaba ?
Bu blogda değil, diğerindeki bayrağı alarak devamını yazmama müsade edersen, ortaya ne çıkaracağımızı birlikte görürüz.
Atılan başlık da, diğer blogun başlığı olur.
Ellerine sağlık dostum.

12 Mart 2025, 12.52
hepimiz hayatın karmaşası içinde kaybolmuş huzuru arayan bireyler değil miyiz ..en çok ta kalabalıklar içinde yalnız kalmak içimizi acıtmıyor mu?.sesini duyuramamak sığınacak bir liman bulamamak gerçek anlamda anlaşılamamak,....
bazen kabuğuna çekilmek hayata küsmek çare gibi gelir insana .
sonra yapamazsın rahat bırakmazlar seni çekip çıkarırlar o karanlık boşluğun içinden saçma sapan sözde tesellilerle..oysa çözüm sunmaya çalışmadan dinleseler sen duyguların yoğunluğunda kaybolurken sadece  yanındayım deyip sessizce varlıklarını sunsalar sana .. yalnız olmadığını bilsen hissetsen belki her şey çok daha kolay olurdu.tüm kaybolmuşların isteği ona uzanacak bir el anlayacak bir zihin dinleyecek bir kulak çıkışa rehberlik edecek cılız da olsa bir ışıktır..
hayat bazen çok acımasız olabiliyor 
herkes ayakta kalmakta aynı başarıyı gösteremeyebilir
seni dinleyecek kaç kişi bulursun ki etrafında 
çoğu dinler gibi görünürken aklı da kalbi de başka yerdedir
ama seni en çok ta üzenler seni anlıyorum diyerek aslında yanlış anlayanlardır
bazen sessizce çığlıklar atıyorum yanlarında bana çözüm önermeyin sadece beni dinleyin anlayın ...ben anlatayım sen dinle beni sadece dinle 
ama beni anlamaya çallışarak dinle 
unutmayın acılar dertler üzüntüler paylaştıkça azalır ..
eleştirmeden dinlemek destek olmak 
aşağılamadan el uzatmak 
yanında olmak bu kadar zor mu..
illa çilingir sofrası mı kuralım )))))) 
12 Mart 2025, 13.12
Kendi içinde mektupla konuşuyor.O çaresizliği, o yalnızlığı , o içsel dökülmeyi, anlamaya çalışıyor.Bi nevi içine giriyor mektubun.Empati yapmaya çalışıyor. Benzerlikler buluyor.Acaba bende mi farkında olmadan bu duyguları yaşıyorum?Ara ara düştüğüm boşlukların anlatımımıydı bu mektup.Yoksa benimkide mi bir içsel döküştü ..
Karşındakini tanıyabildiğin kadar yorum yapar, çözüm üretirsin.Şöyle de düşünmek gerekiyor.İçinde yaşadığı fırtınayı ne kadar dışa vurabildi acaba?Acaba bilmelerini istediğin kadar mıydı? Bazen ne  
anlatırsan anlat karşındakilerin anlayabildiği kadardır ya işte bu tam o nokta . Veda ? Neden? yal nızlıktan mı? insanların seni anlamadığını düşünüp kendi içinde yalnızlığa terk edilme düşüncesi mi? Belki bu yalnızlığında bir adı var Belki de bu bir süreç, başka bir şeyi (karşılaşma , yetenek , içte saklanan gizli duygular )tetikleyen bir oluşum.Sanki biraz da bu tarafından mı bakmak lazım diye düşün mekten alamıyorum kendimi. Sanki bu mektupla bazı sorularıma bende cevap bulmuş gibiyim.
Bu mektubu bulmam da bana bir işaret olabilir miydi?
12 Mart 2025, 13.41
Beni anlamadın ya ben ona yanıyorummm… Evet ne güzel demişsin bazen sadece susup dinlemek gerek hiç bir çözüm önerisi sunmadan bazen sadece seni seviyorum deyip sarılmak susturabilir karşı tarafın isyanını, çözüm bir buhranda sunulacak bir şey değil zaten, onu dinleyecek uygulayacak kişi yoktur o an karşında, ama deniz durulduğunda irdelemek lazım her konuyu ve çözmek lazım her sorunu bazen çözümler o kadar basit oluyor ki genelde de çok basittir;) mottom sorun varsa çözüm de var
Şimdi bana kızma bunu dedim diye;)

Olmayacak kişilerin bizi anlamasını istiyoruz ve bir ömür anlatıyoruz bu biraz nafile bir çaba gibi geliyor, herkes bizim bakış açımızdan bakamaz doğru bile olsa, o yüzden bence en güzeli bu çabaya girmeden karşı tarafı olduğu kadar kabul etmek gerek, mutlaka aynı deneyimleri yaşamış milyon insan vardır arayan mevlasını bulurmuş bunlardan biri veya bir kaçını bulsak yeter;)
Ama illaha da O beni anlasın dersen ki bu en yakınımızdakiler oluyor, maalesef bu işi içinden çıkılması zor bir hale sokar. Şimdiye kadar bulduğum tek yöntem tamam deyip yine de bildiğimi okumak;) 
Olduda bitti maşallah demek;) 

Merak etme yalnız değiliz hiç  birimiz…uzaylılar var bakteriler var hayvan dostlarımız güzel kitaplarımız var. Bu arada şu kuantum dolanıklığı gibi herkesin bir birine görünmez iplerle bağlı olduğunu düşünüyorum kimiyle bu bağlar kördüğüm, kimiyle wi-fi
Çözüm: çeken bir yere geç ;))))





12 Mart 2025, 13.53

Yelove:

Yazımın seni içine çektiğini görmekse çok değerli. "O toplu taşımanın aynı yerinde buluştuk," ama bu kez dışarıda kalanlar olduk. :))

Fikrini çok sevdim! Yazıların birbiriyle konuşması, birbirini tamamlaması fikri beni heyecanlandırdı. Reaksiyon zinciri dedin ya, bence de böyle bir şey başlatabiliriz. Senin yazının benimkine nasıl bir yeni pencere açacağını da şimdiden merak ediyorum. 

Yazının altında olmasa da sana bir başlık bırakmak istiyorum. Yorumun için teşekkür ederim. Seni yeniden görmek ve fikrin beni çok mutlu etti. 

Başlık : Boş Koltukta Unutulan Ağırlık
 

12 Mart 2025, 14.08
Kalista,

Kalabalıkların içindeki yalnızlık… sanırım en keskin ve en zor yalnızlık bu. Yazdıklarını okurken senin de bu metni sadece görüp geçmediğini, gerçekten hissettiğini anladım. İçindeki çığlıkların yankısını buraya bırakmışsın ve sanırım hepimiz en çok da bu yankıyı duyulmadığında hissediyoruz. ‘Beni sadece dinle, ama anlamaya çalışarak dinle’ dedin ya, işte o cümle her şeyi anlatıyor. Çünkü çoğu insan sadece cevap vermek için dinliyor, gerçekten anlamak için değil.

Yanında olmak bazen o kadar zor değil, evet, ama ne yazık ki çoğu zaman insanlar bunu zorlaştırıyor. Düşüncelerini buraya bırakman benim için değerli. Ve belki de bu yazı tam da senin gibi hissedenlere ulaşsın diye yazıldı.

Nefertiti,

Hepimizin içinde bir boşluk var ve bazen bir başkasının kelimeleri bizim kendi içimize ayna tutabiliyor. Kendi içsel döküntülerimiz çoğu zaman fark edilmeden, sızıntı halinde dışarı çıkıyor. Belki de bazıları o sızıntıları görebiliyor, bazıları ise onları duvarların arkasında saklamaya devam ediyor.

İçinde yaşadığın fırtınayı ne kadar dışarı vurabildiğin önemli bir soru. Çünkü bazen anlatırsın ama anlaşıldığın kadar varsındır, senin de dediğin gibi. Anlatılmayanlar, duyulmayan çığlıklar arasında kaybolur. "Bu mektubu bulmam bana bir işaret olabilir miydi?" diye sormuşsun. Bence bazen hayat karşımıza rastgele gibi görünen ama içimizde bir yerlerde zaten var olan soruları çıkaran anlar yaşatır. Belki de bu, senin fark etmediğin ama içinde hissettiğin bir sürecin aynaya yansımasıydı.

Sorularının cevaplarını bu mektupta bulduysan, belki de bazı cevapları zaten biliyordun. Kendi içinde yeni bir pencere açmana vesile olduysa, ne mutlu bana.


Ayırdığınız vakit için, fikrinizi paylaştığınız için teşekkür ederim.

12 Mart 2025, 14.27
Anlamadın mı, yoksa anladığını mı söylememeye çalışıyorsun, işte burası muamma. :)) Bazen insanlar en ağır şeyleri en hafif şekilde anlatır. Senin yorumunda da tam olarak bunu gördüm. O yüzden, her cümlene bakarken '"Şimdi burada gerçekten ironi mi var, yoksa Rune'nin hafifmiş gibi duran ama içine daldıkça ağırlaşan düşünceleri mi?" diye düşündüm.

Bu arada, kızmamı mı bekliyordun? Bak işte, burası daha büyük bir muamma. :)) Beni böyle basit çözümlerle geçiştirebileceğini sanıyorsan, yanılıyorsun. Ama kabul ediyorum, bazen gerçekten basit olanı görmek lazım.

"Herkes bizim bakış açımızdan bakamaz, en güzeli de çaba harcamadan kabul etmek" diyorsun ya, işte bu, insanın kendini en çok kaybettiği nokta. Çünkü "olmadık kişilerden anlamalarını beklemek" ile "zaten anlayamayacak birine anlatmaya çalışmak" arasında ince bir çizgi var. Bir ömür anlatır, bir ömür yanlış yerlerde kendimizi var etmeye çalışırız. Sonra fark ederiz ki belki de en başından beri anlatmamamız gereken insanlara anlatıyorduk. Senin dediğin gibi, bazen sadece "seni seviyorum" demek, bazen de hiç konuşmadan varlığıyla yanında duran biri yetiyordur.

Şunu söyleyeyim; çözüm illa çeken bir yere geçmekse, çeken insanları bulmaktır mesele, sence de öyle değil mi?

Bağ kurma meselesine yaptığın göndermeyi sevdim. Belki de hepimiz kendi istasyonlarımızı arıyoruzdur, bağlantı kurabileceğimiz doğru frekansı...

Son olarak;

Yazı, en başından beri bir çözüm arayışı içinde değil. Aksine, hiçbir çözümün artık anlam ifade etmediği bir noktadan yükselen bir çığlık. O çığlığı duyanlar onu kurtarmak için çözüm üretmeye çalışıyor ama asıl sorun bu değil—çünkü ortada bir "çözüm" arayan yok. Asıl mesele, bir kez olsun anlaşılmak, bir kez olsun içindeki ağırlığın bir başkasına temas ettiğini hissetmek.

Bazen insanın içinde öyle bir boşluk açılır ki, ne kadar doldurmaya çalışsan da daha da derine çöker. Bu, basit bir yalnızlık değil. Etrafında binlerce insan varken bile hissedilen, kimseyle paylaşılamayan, içten içe insanı tüketen bir yalnızlık. Çaresizlik de tam burada başlıyor; çünkü bir noktada artık anlatmaya bile gücün kalmıyor. Anlatmak, sadece daha da yorulmak anlamına geliyor. Ve sonra fark ediyorsun ki, ne kadar bağırsan da, insanlar seni duydukları kadar anlıyor.

Bu yüzden yazı, bir haykırışın içinde boğulan bir sessizlik. Okuyan kişi o sessizliği duyabiliyor mu, yoksa sadece kelimelere mi bakıyor? İşte en önemli soru bu.

Yorumun için, fikrini paylaştığın için teşekkür ederim.
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın