gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

5. Boyutta Aşk

13 Nisan 2025, 00.25
A- A+
https://www.youtube.com/watch?v=BvhgJF7qiic

Bir nefes, derin bir nefes daha…Dumanı içmeliyim havayı dumana boğmak için. Bedenime örtülen sis perdesini aralayabilmek için dumanı sızdırmalıyım yırtıklarından ki yolunu görünür kılayım..

-Dünyada eşi benzeri yoktur, çok nadir görülür…

Halkalar yapmalıyım acıların dumanından, önce görünüp sonra kaybolan. Geçmiş; zamanda kalana kadar her birini izlemeliyim… Her birinin anıma kattığının bilgisine ait olarak, bedenimdeki yayılışına şahit olmalıyım. Yayıldıkça dağılanların yargısına varmadan, yargıcı olmadan… Bir nefes, derin bir nefes daha çekmeliyim, en büyük korkuya inat, bilinmezliğe inat, korkuma gitmeliyim.

-Onunla karşılaşmam bile bir mucize…

Kapı açıldı, rüzgar önce ayaklarımdan yakaladı, sonra tüm benliğimi sardı. Biliyorum yalnız değilim. Hissedebiliyorum çünkü üşüyorum...
Siluetin yok, bedenin yok, sesin yok, sadece bir düşsün düşüncelerimde… Ve şimdi burdasın... Dünya düşüne düştüğümden beri ayrı kaldığın evimdesin. 

-Çok güçlü görünür, ama gövdesi çok narindir.

Tüm gücünü hissettiğim, hayatımı; sanal ekranından izlettiğin, dokunsan ağlayacağım belki, dokunsan ağladığıma güleceğim mutlu bir tebessümle dudaklarımda çünkü gelip geçen onca ayrılığa rağmen, farkındalığının varlığını kaçırdığım onca zamana rağmen, yanımda oluşuna sessiz bir kutlamayla şimdiki yalnızlığıma veda edeceğim…

Dokunsam sana, uçacaksın…
Dokunsan bana, uçacağım…
Güneşin selamladığı gezegenlere doğru…

-Ömrü boyunca yer altında kimse onu görmeden gizlenebilir. Sadece baharları istediğinde yer altından çıkar.

Her bir bilginin tüm hızıyla hücrelerime işlediği, gözkapaklarımı ağırlaştırdığı, huzurunda, huzurumla olduğum gecede… Birlikte yalnız kaldığımız bu anda saklanan her şeyle… Ne gözümle, ne sözümle ama özümde nefesinle. 
Haresinin renginin altında sonsuz dairesel bir döngüde, mutluluğun kokusunun özlemiyle uzayın boşluklarında bütüne yol aldığımız bir zamanda...

Öyle bir zamanki ;
Ne ay, ne gökyüzü, ne de ben burdayız. Hepimiz firari!...
Öyle bir zamanki;
Ne görülecek, ne söylenecek , ne anlatılacak.
Ne gözümle, ne sözümle, sadece yaşanacak…
Öyle bir zamanki ;
Göz kapaklarımda sakladığım tüm bilginin ağırlığıyla düşüne dalarak yine yarın olacak.
Ne rengin, ne kokun, ne de dokunuşun burada...
Herşey Tüm açıklığında uykuda kalacak!...


-Ta ki çiçeğini yer altında açana, kokusunu biri duyana, onu biri görene kadar;

 Sonsuzluğunda saklanacak, O’nsuzluğuyla…

“ Sen gördün mü peki rengini?
--Gördüm
Aldın mı kokusunu?
--Aldım
Anladın mı senin için herşeyin açıklığını
--Anladım…”


 Not: Yeraltı Orkidesi; Bütün ömrünü yer altında geçiren yeraltı orkidesinin dünyada yaklaşık 50 adet olduğu düşünülüyor.
/Erkenci kuş dizi repliğinden esinlenerek yazılmıştır. Sadece yazıda Koyu/bold kısımlar repliğe aittir. Çok güzel tasarlanmış çok boyutlu bir sahneydi.Yazanı da, tasarlayanı da, oynayanı da tebrik etmek gerek. 

YORUMLAR

13 Nisan 2025, 13.23
SESİ ÇIKMAYAN , AVAZ AVAZ BİR ÇIĞLIK...
13 Nisan 2025, 17.57
Merhaba Rune,

"...Yazanı da, tasarlayanı da, oynayanı da tebrik etmek gerek demişsin" notunda. Bu sahneyi duygusal yoğunluğu yüksek bir yazıyla aktaranı tebrik etmek de bize düşer.

Kalemine sağlık. 
13 Nisan 2025, 20.46
Abuzer kadayıf teşekkür ederim doğru bir tespit yazıda avaz avaz bir çığlık var, duygular birikmişse haykırmadan zor çıkar zaten, bu arada nickiniz de yüzümü gülümsetti

Uçurum teşekkür ederim merhaba, aslında replik beni başka yerlere götürdü desek daha doğru olacak çünkü aslında sahnenin yazıyla çok alakası yok, Bazı dizilerde özel sahneler olur bunlar zaten üç beş dk sürer, müzik yavaşlar ses kısılır, subliminal olarak uyarılırız;) Benim bilinçaltını fazla tetiklemiş bu dizinin sahneleri elbette üzerine yaşanmışlıkta binince o duyguyu aktarabilmişim. Mutlu oldum hissetmene teşekkürler
14 Nisan 2025, 11.41

İlk okuduğumda bazı cümleler çok soyut geldi. Ama garip bir şekilde, anlamasam da hissettim. Sonra bir kez daha okudum ve yavaş yavaş o sisli, dumanlı atmosferin ardındaki gerçeklik belirmeye başladı. (Yazılarının alt metninin katmanlı oluşu ve felsefi açıdan güçlü olması, bazen birkaç kez okumamı gerektiriyor.)

Ekran, sanallık, siluetin olmaması gibi anlatımlar çok etkileyiciydi. Bana göre bu yazı, unutulmaya yüz tutmuş bir anının ya da bastırılmış bir hissin bir anda yeniden kendini hatırlatması gibi. Bir kişiye duyulan özlemden çok, o hissiyata duyulan bir özlem var. Benim yazılarımda da genelde durum böyle. Bu yüzden hislerine kendimi çok yakın hissettim. Tarzlarımız farklı ama yol aynı. Belki de bu yüzden birbirimizi anlıyoruz, “yakalıyoruz”. :)

Hisse duyulan özlemin ve hatırlamanın ardından gelen bir yüzleşme, içsel bir hesaplaşma var. Sonunda ise her şeyi olduğu gibi kabullenme arzusu. Korkup gömdüğün ne varsa onun üzerine gitme cesareti…

Her şeye rağmen yaşanması, denenmesi gerektiği fikrini savunuyorsun. Ve sonra dönüp bakınca fark ediyorsun ki, aslında her şey senin düşlediğin kadar. Bunu yazının içinde adım adım hissettirmişsin. Doğrudan söylemeden, okurun içine bırakarak. Bu da çok etkileyici.

“Dokunsam sana, uçacaksın. Dokunsan bana, uçacağım.”
Bu cümleye bayıldım. Karşılıklı kırılganlık, hassasiyet bu kadar sade ve derin bir şekilde anlatılabilirdi.
Bir dokunuşla her şey, duman gibi yavaşça silikleşip yok olabilir. Duygular çözülmeye başladığında başka bir yere savrulacak… Ama bir yandan da “bir” olmanın arzusu var. O çok derinden hissediliyor. Kopma ve bağ kurma arasındaki o ince çizgide, sadece hislerle ayakta duruyormuş gibi her şey.

Yeraltı orkidesi metaforuna gelince...
Yıllarca yerin altında kalıp sadece zamanı geldiğinde ortaya çıkan o nadirlik hali… Bunu, içe dönük bir ruhun sembolü olarak düşündüm. Belki de bazılarımız, biri onu fark etmeden kendini göstermiyor ya da görülmeden var olduğunu hissedemiyor.

Çok güzel bir yazıydı. Kendi adıma çok teşekkür ederim böyle bir yazıyı bizimle paylaştığın için.
Eline, emeğine, kalbine, ruhuna sağlık...

14 Nisan 2025, 13.00
ezoterizm, bir konudaki derin bilgilerin ve sırların ehil olmayanlardan gizlenerek, bir üstat tarafından sadece ehil olanlara inisiyasyon yoluyla öğretilmesidir. 

İnisiyasyon, bireyin spiritüel gelişimi için, ‘spiritüel tesir’i alıp aktarabilen bir üstadın sert ve sürekli kontrolü altında, bir düzen ve disiplin içinde, sınavlara dayalı tarzda, metotlu olarak eğitimi 

Benim yazılarımdaki bu katmanlar Night, aslında ezoterik bir öğreti, anlayan içinde kaybolur, anlamayan burun kıvırır. Tabi işi bazen çok abartıyorum bazen bir tek ben anlıyorum ;) Ama beni en güzel yakalayan da sensin her zamanki gibi, yazının aslında en vurucu yeri bir olma hali. 

“Bir kişiye duyulan özlemden çok, o hissiyata duyulan bir özlem” süper tespit. Sokrates'in bir tezi vardır kadın - erkek yaratımıyla ilgili başta insan 4 kollu iki kafalı arkadan yapışık yaratılmış sonradan heralde Tanrılar kızmış ikiye ayırmış ve aslında tüm ömrümüzü diğer yarımızı aramakla geçiriyormuşuz.. Çok hoşuma gider bu anlatım çünkü derinlerde bir yerlerde hepimiz biraz eksik, biraz yarım hissederiz işte bu yazı diğer yarını bulma halini anlatıyor, yalnızlık hissinin sonlandığı, diğer yarını kendi içinde bulduğum tam hissetme anı…bu duygu yaşamadan tarif edilmesi çok zor, ben hayatımda sadece birkaç kez yaşadım.

Yeraltı orkidesi de çok nadir görülen ve aslında kokusunu duyanların ancak farkedebileceği ve istediğinde açan bir çiçek, aynı bu nadir bütünleşme anları gibi…Sadece bilen ve farkedenlerin erişebileceği…
“içe dönük bir ruhun sembolü olarak düşündüm. “
Yine tabi ki 12 den;)vurmussın

“Her şeye rağmen yaşanması, denenmesi gerektiği fikrini savunuyorsun”
Elbette yaşayan bilir, nasıl ki şu an Sen çok net yazının ruhunu aktarabildiysen, İncelemene sağlık Night, harkulade olmuş, her bir yorumunu açmak isterdim de çok uzardı ve blog bloğu doğururdu,
 çok teşekkürler büyük keyif aldım yorumunla smile Resmi
 

14 Nisan 2025, 13.08
Özetle yazı; Kendi potansiyelini gerçekleştirdiğin ve en üst versiyonunla tanıştığın o anı anlatıyor, aynı zamanda kendine olan aşkını da keşfettiğin an ama bu kibirle karışmasın, ama maalesef her zaman bu boyutta yaşayamıyoruz, yaşayabilsek cenneti ölümden sonra aramazdık, her şey burdayken çok güzel olurdu smile Resmi
14 Nisan 2025, 13.15
Erkenci kuşu izlemedim ama bu blog sonrasında yeraltı orkidesini merak edip inceledim.
Harika bir yazıydı Rune, ellerine sağlık.


14 Nisan 2025, 13.43
Yelove hgdin iyi ki geldin, diziyi izleme tabi hiç sana hitap edeceğini sanmam zaten gençlik dizisi gibi;) birçok kişiye de hitap etmez. Yeraltı orkidesi evet muhteşem birşey düşünsene çiçeğini yeraltında açıyor ve sen kokusunu duymazsan onu bulamazsın belki bir ömür onu görmek için arayabiliriz smile Resmi
15 Nisan 2025, 06.20

Bir çocuk düşündüm yorumunu okuduktan sonra. Daha önce hiç kalem tutmamış. Eline ilk kez bir kalem verildiğinde onu nasıl tutacağını bilemeyen. Neresinden kavrayacağını, ucu ne tarafa bakmalı, nasıl hareket ettirilmeli… Hiçbirini bilmeyen. Hatta kalemi bile ilk kez görmüş. 

İlk kez bir kalem verildiğinde sadece merak eder bir çocuk. Kalemi eline aldığında yaptığı ilk şey çizmek değil, karalamak olur. Ne bir harf, ne de tanıdık bir şekil... Sadece bilinçsizce bırakılmış, ama içgüdüyle yapılmış çizikler bırakır. Karmaşık, dağınık, ama bir o kadar da saf.

Ona sadece o nesnenin bir kalem olduğunu ve onunla bir şeyler yazılıp çizilebileceğini söylediğinde, ne yazması gerektiğini sormaz. Çünkü o henüz dünyaya yazılmış kurallarla değil, içinden gelen dürtüyle yaklaşır kaleme. Ve eğer içinde kaleme karşı bir ilgi, bir merak varsa işte o zaman başlar asıl hikâye.

Yazdıkça, çizdikçe bıraktığı çizikler şekil alır. Karalamalar anlam taşımaya başlar. Bu anlamı dışarıdan kimse tam olarak anlayamaz. Çünkü o çizgilerin ardında ne saklandığını yalnızca çocuk bilir. Sadece o hisseder. Ama bir gün, yolu ehil biriyle kesişirse, biri o çizimlere bakıp duraksarsa, o bilinmeyen duygunun izini görürse sadece o kişi, çocuğun ne anlatmak istediğini anlayabilir. Çünkü belki bir zamanlar o da böyle çizimler yapan bir çocuk olduğu için ya da bu tarz çizimler yapan çocukların çizgilerine çok şahit olduğundan. Yalnızca elin değil, ruhun da kalem tutabileceğini öğrendiğinden...

Ve belki de, hepimiz o çocuğuzdur. Elimize ilk kez bir kalem tutuşturulmuş, ne çizeceğimizi bilmeden karalarken, aslında içimizdeki en derin bilgeliği yavaşça uyandıran bir sessiz inisiyasyonun eşiğinde duruyoruzdur.


Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın