OKUYORMUYUZ?
14 Mart 2011, 10.07 A- A+Öğrenme ve bilgi edinme ihtiyacı, bildiğiniz gibi, insanın en temel gereksinimlerinden
biridir. Yaşamımızın her adımında bilgi edinme, öğrenme, öğrendiklerimizi
uygulama, uygulatma, paylaşma vardır. Ailede başlayan toplumsal bilgiler ile,
eğitim alanımızda öğrenim gördüğümüz okullarda kazanılan yaşam için gerekli
olan bilgiler, bizim hayatımızı belirleyen, yönlendiren, şekillendiren
unsurlardır. Bunları biliyoruz. Bilginin kaynakları da hepimizce malum.
İşte bu noktada, bu ilk blog yazım, tutkulu bir okuyucu
olarak, yukarıda girişini yaptığım “BİLGİ”nin kaynaklarından biri olan “KİTAP
OKUMA ALIŞKANLIĞI” üzerine olacak. Bu konu aynı zamanda, düzenli blog yazarı olan bir arkadaşımızın, ulusal
kanallarımızın beyin terörüne ilişkin
yazısından esinlenerek de yazılmıştır ki; bence o yazıya da ilave
olacağını düşünüyorum.
Konuya bazı istatistiksel bilgiler vererek başlamak
istiyorum. (Sayısal verileri bazı blog yorumlarımda da kullanmışımdır, bu; işlenen konu her ne ise, o konunun
matematiksel açıdan da ifade edilmesi ile daha gerçekçi yaklaşımlar
doğuracağına inancımdan kaynaklanmaktadır. Umarım sıkıcı olmuyordur)
(Eğitim-Sen’in yaptığı araştırmalardan bazılarıdır)
Türkiye’de televizyon izleme oranı % 94
Kitap okuma oranı % 4.5
Gazete okuma oranı % 22
Radyo dinleme oranı % 25
Dergi okuma oranı % 4
Japonya’da toplumun % 14’ü
Amerika’da % 12’si
İngiltere ve Fransa’da % 21’i düzenli kitap okurken
Türkiye’de %0.01 (yani 10.000 de bir) oranında kitap okunuyor.
95 kişiye bir kahvehanenin, 65.000 kişiye bir kütüphanenin düştüğü güzel ülkemizde, kitap satın almak, okumak, zaman yaratmak (aklınızdan geçireceğiniz tüm bahaneleri duyuyorum) elbette kolay değil. Ancak imkansız da değil. Toplumsal ve bireysel olarak eğitim ve gelişim açısından baş kaynak olan kitabın, temini yada temin ettirilmesi için, bir çok yol üretilebilmesinin mümkün olduğunu düşünüyorum. Sevdikleriniz için satın alacağınız en güzel hediyedir aynı zamanda kitap. Belki sevgililer gününde, sizden tek taş yüzük bekleyen kız arkadaşınıza, satın aldığınız bir kitabı hediye ettiğinizde, o kitap başınızda paralanacaktır. Yada yeni evlenmiş ve sizden hoş bir ev hediyesi bekleyen arkadaşınıza, kitap hediye ettiğinizde, siz kapıdan çıktıktan hemen sonra kulaklarınız çınlamaya başlayacaktır. :) Ancak yinede kitabın iyi bir hediye kaynağı olduğunu, en azından bireysel olarak karşınızdakini okumaya özendirmek açısından bir araç olacağını düşünüyorum. Bunun yanı sıra, kendi evinizde oluşturduğunuz, yada çevrenizin oluşturduğu mini kütüphanelerden de faydalanmak mümkün. Bırakın kitaplarınız bir sürü el değiştirsin, ne kadar çok yıpransa da, birçok kişinin eline geçmiş okunmuş ve değer görmüş olsun. Birgün halka açık bir mekanda, elime geçen bir kitabın ilk sayfasında şöyle bir yazı vardı “Lütfen kitabı bitirdikten sonra yerine bırakın ki bir diğer kişi, sizin gibi bu kitabı bulsun ve okuyabilsin” son derece başarılı bulduğum bir paylaşımdı.
Ekonomik yetersizlikler dışında, televizyon karşında ortalama 4-5 saat geçiren bir toplum olarak, kitap okumaya vaktim yok bahanelerini üretmenin çok da doğru olduğunu düşünmüyorum. Yukarıdaki veriler, okumayı sevmeyen bir toplum oluğumuz gerçeğini her anlamda gösteriyor. Oysa herkesin zevk alacağı, keyifle okuyacağı, keyif aldıkça daha çok okumak isteyeceği kitaplar olduğunu düşünüyorum. Herkesçe bilinen, kabul edilen “bizde biliyoruz bunları” diyeceğimiz yukarıdaki gerçekler, bazen önümüze görsel olarak getirilmediği zaman kulak arkası yapabiliyoruz. Bir şeyleri bilmek her zaman uygulanabilirliğini sağlamıyor. Unutuyoruz, ihmal ediyoruz, erteliyoruz. İşte bende bu noktada devreye girmek istedim. Bu hatırlatma yazısı ile yazımı okuyan bir arkadaşımızı, bu akşam yatmadan önce 1 saat kitap okumaya yönlendirebildiysem ne mutlu bana.
Sevgiler
YORUMLAR
Kitap dünyasının hızla e-kitap a doğru gittiği günümüzde vermiş olduğunuz bu verileri bile, ileride arar hale geleceğimizi düşünüyorum. Burada bile biraz uzun bir blog yazısı ile karşılaştığımızda, altındaki yorumların pek çoğu "bu kadar uzun blog yazısı mı olur?", "uzun yazıları bilgisayardan okumak zor oluyor" veya "çok uzundu yazı okumadım bile" gibi içerikler taşıyor.
Televizyona dizilerine, filmlere vs karşı değilim elbette onlarda olacak, zaman zaman seyredip keyif alacağız veya beğenmeyip kapatacağız bu ayrı. Ama hayal dünyamızı kısıtladıkları bir gerçek. Senaryoya yönetmenin bakış açısı ile bakıp, onun algıladığı şekilde kurgulanması ve görselliğe dönüşmesi bizi kolaycılığa itiyor. Oysa okuduğumuz kitabı arada kimse olmadan iç dünyamızda kendi bakış açımızla kurgulamak, hazmetmek, dersler çıkarmak ve keyif almak bambaşka bir duygu.
Teşekkürler. . .
İlk önce şu yapılan araştırmalara değinmek istiyorum. Gazete okuma oranı %22 denilmiş o gazelerin ne amaçla alındığını hangi sayfaların düzenli olarak okunduğunu tahmin ediyorsunuzdur sanırım. Spor başta olmak üzere magazin haberleri 3. sayfa haberleri haydar dümen :) ya da saçma sapan fal günlük yorum felan filan. Tamam okumanın iyisi kötü olmaz biliyoruz ama arkadaş hiç mi bir kimse köşe yazısı okumaz bakalım ülkemizde neler oluyor siyaset anlamında ne olup bitiyor hiç mi kimse merak etmez. Okumanında bir amacı bir getirisi kazandırdığı birşey olmalı değilmi!!
Tv izleme oranı fazlası yok eksiği var.Körü körüne izliyoruz reklamlarda kullanılan bir yöntemle nasıl ki çocuklar gözlerini ayıramıyorsa bizimde onlardan farkımız yok. Yok Arefmiş evlilik programıymış Ali Kaptanmış vs adamın evinde huzur yok çocuklarıyla iletişim anlamına bişey yok Osman ın haline üzülüyor. İzleyenlerin hayatını film yapsak çok daha fazla izlenir sanırım. Ya işte bizim geçmişimizi kötü yansıtıyor Kanuni yi nasıl anlatmışlar deyipte yine aynı diziyi izlenme rekorları kırdıranda biz değilmiyiz. Zaten Tv lerin amacı belli insanlara gündemdeki önemli gelişmeleri unutturup bilinçlenmesini önlemek. Bazıları hariç çok minik bir bölümü. Şehit haberlerine uyduruk bir fon müziğiyle 2 dk ayıran anahaber!! programı bilmem hangi ünlünün kedisine 10 dk dan fazla zaman ayırabiliyor. Yani diyeceğim şu ki ne haber izlenir bu durumda ne de başka bişey.
En son okuduğu kitabı sorduğumuzda Cin Alinin serisi söyleyen bir kimseye şaşırmamamız gerekiyor. Neden mi? Neden arayacak olursak yüzlerce sayabiliriz ama ben farklı bir şeye değineceğim. Tv internet telefon gibi teknolojik gelişmelerin kitap okumayı olumsuz etkilediği açık. İnsanlar daha önceleri boş vakitlerinde kitap okurken ki kitap okumak boş zaman etkinliği değil tam tersine zaman ayrılması gereken bir şey şimdilerde hemen tv açılır az önce bahsettiğim programlar izlenir gsm operatörlerinin sağolsun!! güzel kampanyaları sayesinde telefonda ne yedin ne içtin üzerinde ne var saçını taradınmı gibi saçma sapan cümlelerle başlayıp biten uzuuuuunn ve gereksiz telefon görüşmeleri yapılır ve internette malumunuz aklınıza gelebilecek en gereksiz şeyler yapılır.
Yukarıda da bahsedilmiş mutlaka herkesin kendinden birşey bulacağı hoşlanacağı kitaplar mevcut yeter ki biz isteyelim. Çevremizdeki insanları kitap okumaya teşvik edelim akşam eve geldiğimizde çocuklarımız eşlerimizle birlikte kitap okuma saatleri ayarlayalım. Paranız mı yok ikinci el kitapçılardan alın gazetelerin verdiği kitapları edinin hem gazeteniz olur hem kitabınız :) İl kütüphanelerine gidin alın hiçbirini yapamıyorsunuz manavdan aldığınız sebzelerin sarılı olduğu gazete parçasını okuyun takvimden her gün bir yaprak koparın onu okuyun bunların hiç birini yapamıyorsunuz bana ulaşın ben göndereyim size :) Son olarak öğrenci arkadaşlarımıza kitap okumanın Türkçe sorularında en az 10 soru kazandırdığını biliyormusunuz..
Bol kitap okumalı güzel günler diliyorum ;)
Okumayı roman okumayla karıştırıyorsunuz,halbuki çok farklı okunacak şeyler de var dünyada.Ben sizin gibi konuşanlara en son okuduğu kitabı şayet cevap verirsede ne anladığını soruyorum.
Kendi insanımızı küçük görüp, açıklarını yakayıncaya kadar ne kadar zeki ve pratik zekalı olduğumuzu yazsanız daha çok yapıcı olur sanırım.Ayrıca günümüzde olmasada oranlar ile verdiğiniz kahvehanenin asıl adı kıraathane ve asıl amacıda oraya gidip kitap okumaktır.
Yozlaşıyoruz farkındayım bende ama açıklarımızı birileri saydıkça dahada çok yozlaşıyoruz, bizi televizyon izleyen,izlemeyen yada kitap okuyan,okumayan diye ayırmanız çok yanlış.
Ne yazıkki roman okumakla dünya refaha kavuşmuyor sayın arkadaşlar ,eğer refah seviyemiz roman okumakla refah seviyemiz yükseleceğine garanti veriyorsanız hepimiz durmadan okuyalım.....
Bu güzel blog yazınız için teşekkürler. Gerçekten dikkat edilmesi gerekilen bir konu üzerine yazılmış. Haklı olduğunuz kısımlar tabi ki var ama ben biraz savunma yapmak istiyorum. Yukarıda resmi çıkarılmış vahim duruma ben katılmıyorum. Neden mi? İnsanımız bence dünyada rakamları verilen birçok ülkeden daha fazla okuyor. Her fırsatta okumasını biliyor. Rakamlara baktığımızda evet durum içler acısı. Ama bu araştırmalarda Türk insanının davranış biçimleri ne kadar dikkate alınıyor. Kitap okuma oranı, gazete okuma oranı neye göre belirleniyor. Yıl içerisinde satılan kitap sayısı, gazetelerin tirajları. Peki bu araştırmayı yapan kişiler bizim bir kitap aldığımız takdirde o kitabın en az 15 kişi tarafından okunduğunu biliyor mu?
Şöyle örnek vereyim, benim mini bir kütüphanem var. Arkadaşlarım ziyaretime geldiğinde kitaplara göz atıyor ve birini okumak istiyor ve alıyor. Kitap bana 3 ay sonra geri dönüyor. Sorduğumda en az 3 4 kişinin daha okuduğu bilgisini alıyorum. İş arkadaşları, kardeşleri, ev arkadaşları vs. Bu durumu gazete konusunda da genelleyebiliriz. Kahvehaneler, cafeler, çay ocakları gibi insanların farklı amaçlarla zaman geçirmeye gittiği mekanlara her gün bir çok farklı gazete alınır, gün boyunca oraya gelen herkes en az bir gazeteyi alır ve okur. Öğrenciler, işçiler yemek yerken yere serilen gazeteleri dahi yemek boyunca okumuyor mu? Yada okumadık mı?
Ben rakamların bizim için çok samimi olduğunu düşünmüyorum. Burada savunduğum rakamların hatası. Tabi ki okuma konusunda bir çok eksiklerimiz var. Kitap okuma alışkanlığı hayat önceliklerimizde en altlarda bulunuyor. Bunun gelişmesi gerekli buna kimse itiraz edemez. Ama durum rakamların anlattığı kadar vahim değil bana göre.
Eskilere lise üniversite yıllarına gittim okumaktan bahsedilince...
Yazın bırak o kitabı da masa örtünden iki motif ör, kışınsa kitap dergi başka şey yok yarın sınavda katilin kim olduğunu soracaklar diyen annem. Ve pantolon kemerine yada bluzünün içine sıkıştırılmış kitabıyla tuvalete girip orada saatlerce kalan ben=)))
Şimdiyse elinde her akşam bir kitapla oturan, bazen 10 bazen yüzlerce sayfa okuyan, oğullarına bırakın şu bilgisayarı da iki sayfa kitap okuyun diye yalvaran ben, ve bilgisayarda yarım saat fazla zaman geçirmek için benimle kavga eden çocuklar=(((
Kitap okuma konusunda mağdur rolü neden hep bana düşüyor anlayamadım ama çocuklarıma kitap okutamıyorum. Bu konuda şikayetçi olan ailelere siz ne kadar okuyorsunuz da çocuklarınızdan okumasını bekliyorsunuz diye verdiğim cevabın cezası belki de.
Yalnızlığın ya da sıkıcı geçen boş vaktin en iyi ilacının kitap okumak olduğunu nasıl niye farketmez insanlar acaba?
Topuım olarak nerede kaybettik alışkanlığımızı bilmiyorum, ama sanırım bizim kuşak daha iyi bi okuyucuydu. Suçlu gelişen teknoloji mi ya da her yanlışda bi katkısı olduğunu düşündüğümüz eğitim sistemi mi kimbilir?
Ama okumadığımız bi gerçek. Okuduklarımızın da bestseller listesinden öte gitmediği. Bi kaç nesil sonra kimse ne Tolstoy ne Dostoyevski ne Alexandre Dumas ne Ömer Seyfettin ne Halide Edip kim bilmeyecek gibi geliyor bana. Dizi yapımcılarına ne kadar kızsam da dua edesim geliyor, en azından sayelerinde Halit Ziya'nın adını duyan çocuklarımız oldu diye=)))
Vermiş olduğunuz Sayısal veriler, sıkıcı olmaktan ziyade bilgilendirici olduğu için okuyana faydalı.Yalnız şunu da unutmamak gerek. Türkiyenin gerçeği kırsal kesimde.Ülkemizde nerdeyse 5 milyona yakın okuma yazma bilmeyen insan var. Bu da sadece bilinen tabi ki. Oranlardaki düşüklüğün bir kaynağıda budur.Üstelik korsan kitap satın alma alışkanlığınıda göz önünde tutarsak, resmi verilerin ne derece doğru olduğunu bir kez daha düşünmemiz gerek. Bir başka ülkeyle kendimizi kıyaslarkende ekonomik durum neticesinde oluşan uçurumu mutlaka hesaba katmamız gerek. Çok küçük yaşta hayata atılması gereken ve daimi bir hayat mücadelesi içerisinde kafası dağılan bir toplumun, okuma sevmiyorsunundan çok karnının tokluğu her zaman daha önemli olacaktır. İmkanı olan okusun tabii ki ama toplumun çok az bir kısmının bu imkana sahip olduğunu da unutmayalım. Bence bu veriler ancak bunu gösteriyor olabilir. Açıkçası bakın verilerdede gözüküyor işte, biz okumayı sevmiyoruz gibi bir yargı bana doğru gelmiyor.
Eğer sayısal verileri bir kenara bırakıp, toplumun sadece imkanlarını doğru şekilde değerlendirmeyen kısmını ele alırsak yazı gayet yerinde olmuş.Özellikle hediye seçimiyle ilgili fikirlerinize katılmamak imkansız. Bende kısa zaman önce ilk kez ablama doğum gününde çok sevdiği bir yazarın kitabını hediye ettim ve ön sayfasınada ufak bir not düştüm. Bir kazak alsam bir gün eskiyip, atılacakken şimdi hayatı boyunca saklayacağı bir değere iz bırakmış oldum. Üstelik aynı kitabın bir kereden fazla okunması gerektiğinide varsayarsak yıllar sonra bile hatırlayabileceği bir anı bırakılmış sayılabilir.
Ellerine sağlık
DENİZ YILDIZI hikayesi aklıma geldi. Kitap okumayı seven biri olarak bizlerde küçük yeğenlerimize, çocuklarımıza lafla değil örnek olarak "kitap okumayı" öğretmeliyiz.
Bir çocuğu bile kitap okuma alışkanlığı kazandırsak ne mutlu bize......
Birisi için farkeder inşalah
DENİZ YILDIZI
Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden
bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder
gibi hareketler yapan birini görür.
Biraz yaklaşınca , bu kişinin sahile
vuran denizyıldızlarını, okyanusa atan genç bir
adam olduğunu fark eder. Genç adama yaklaşır:
- Neden denizyıldızlarını okyanusa atıyorsun?
Genç adam yanıtlar;
- Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek.
Onları suya atmazsam ölecekler. Yazar sorar;
- Kilometrelerce sahil , binlerce denizyıldızı var.
Ne fark eder ki?
Genç adam eğilir, yerden bir denizyıldızı
daha alır, okyanusa fırlatır.
- Onun için fark etti ama...
değerli arkadaşım bu güzel yazını okuduktan sonra biraz eski günlere döndüm bir an bir gecede 500 sayfalık bir romanı okuyan biri olarakson on yılda hiç kitap okumamanın ezikliğini yaşadım.ama en azında iyi bir gazete okuyucusuyum okumak için yeterli olmasa da okumamaktan iyidir.bu yazınla insanları bırazda olsa okumaya özendirdiysen ne mutlu sana canım arkadaşım sevgilerimle
Arkadaşım Berlenin yazısına bende birkaç cümle eklemek istiyorum.
İlgi = Bilgi
İlgi duymadığımız bir konuda bilgi sahibi olmamız mümkün değildir. Yazında belirtiğin gibi bilgi kaynağı kitaplardır. Günümüzde televizyon proğramları ve internet hem ucuz , hem de görsel olmaları nedeniyle baskın olmaktadır. Sanayileşmesini tamamlayan ülkelerde toplum bilincide aynı oranda yüksektir. En yüksek düzenli kitap okuma oranına sahip olduğunu (%14) söylediğiniz Japonya; aynı zamanda dünyanın en kötü felaketine atom bombasına maruz kalmış ülkesidir. Ne yazık ki şimdide deprem ve tusunamiye .....O toplumda sabah ve akşam metrolarda herkes birşeyler okur. Gazeteleri en az 25_35 sayfadır. Çünkü dünya devletleri içinde önemli bir ekonomik güç olabilmek için ulusal bilincin yerleşmesinin ve pozitif bilimin gelişmesinin ve uygulanmasının bilgi ile olabileceğini bilmektedirler. Bunun tek kaynağı da kitaplardır.