GİZLİ İTİRAZ...
04 Nisan 2011, 14.00 A- A+Bugüne kadar bazen güncel,bazen özel günleri anan,bazen duygusal,bazen mizahi yazılarla,bazen de yazılan yazılara yaptığım yorumlarla GAMYUN'un Blog PORTAL'ı nın abonelerinden oldum:).Yakında turizm sezonu açılacak,kısaca benim için kış uykusundan uyanma vakti gelecek,iş başlayacak ve yoğun bir yaz dönemi boyunca odak noktam iş olacak.Bu yüzden de bu sefer sektörle alakalı bir yazı yazmak geldi aklıma.Aslında tam olarak turizm sektörüyle ilgili değilde,biraz geniş yelpazede ''satış sektörü'' ile ilgili karalamak istedim.
Günümüzde uluslararası adıyla ''marketing'' yani satış ve pazarlama konusu her alanda karşımıza çıkıyor.Artık bankalar bile ''gell vatandaşşş gell,kredi kartına gell'' moduna geçip birçok noktaya tezgah açtılar,eskiden siz bankaya giderken,şimdi banka sizin ayağınıza gelir oldu,yani kısaca her sektörde,her alanda,herkes ürününü bir şekilde pazarlamak için değişik stratejiler uyguluyor,bunu uygularkende yaratıcılık kullanılıyor ve değişik,daha önceden denenmemiş satış taktikleri geliştiriliyor.Satış taktikleri ne kadar geliştiriliyorsa bu taktiklere karşı, cephenin diğer tarafındaki müşteri taktikleri de aynı oranda değişiyor.Size bir ürün satılmak isteniyor sizde eğer o ürüne ihtiyacı tam olarak hissetmiyorsanız ya da ürünle ilgili kafanıza takılan bir durum oluşuyorsa satıcıya karşı çeşitli itirazlar geliştiriyorsunuz.Bu noktada satıcının başarılı olabilmesi için müşterinin kafasında ki ''GİZLİ İTİRAZ'' ne bunu ortaya çıkarması gerekiyor.Ve bu satan kişiyle,alacak kişi arasında bazen eğlenceli bazen de sinir bozucu bir oyuna dönüşüyor.
Rehberlik yıllarımda teknelerde çalışıp,yoldan geçen turistleri çevirip tekne turu satmaya çalışırdım,acemilik dönemleri tam bir felaketti,hiç satış yapamayıp,yapanlara kıskanarak bakardım.Zaman geçip tecrübe kazanınca da,kendi taktiklerimi geliştirmeye başlamıştım,kısaca satış sektöründe her gün yeni bir fikir üretme zorunluğunun farkına varmıştım.Bir blog yorumunda kısaca yazmıştım küçük bir anımı,bir gün teknenin önünden ''baskül ailesi'' tadında İngiliz bir aile geçiyordu.Tam bi çekirdek aile,anne,baba ve 2 tane gürbüz çocuk:).Aile tekne turuna gitmek istiyor,ben albümleri açmışım,çayları söylemişim,tam satış modundayım ama karşımda anlamsız direnen bir aile reisi var,satış sektöründe bulunanlar bilir,müşterinin beden dili çok önemlidir.Adam sürekli benimle göz temasından kaçınıp etrafa bakıp,bahane bulma mekanizmasını çalıştırıyor ve tatmin edici olmayan itirazlar üretiyor.Bir ara havaya baktığını gördüm,bir bulut geçişi esnasında:).Sezon sonuna da yaklaşıldığı için havalar kapanmak üzereydi.O sırada bende şimşek çaktı ''Hiç yağmurda tekne turu denediniz mi?'' dedim,adam irkilerek ''nasıl yani'' der gibi baktı bana,''düşünsenize,ailenizle berabersiniz,denize vuran yağmur damlaları,gökkuşağı,umarım yarın yağmur yağar ve böyle bir deneyimi yaşarsınız'' dedim.Artık bu hamleden sonra satış kapanmıştı,adamın itirazı deşifre olduğundan kaçacak yeri kalmamıştı,biletler kesildi ve inanın adam tüm gece boyunca uyumayıp ''yağmur duası'' etti:).GİZLİ İTİRAZ kavramını o gün keşfetmiştim.Müşterinin kafasındaki itirazı anlayıp onu dile getirip,handikapları bertaraf ettiğimde satışın olduğunu yaşayarak görmüştüm.
Bazen satan kişi oluyoruz bazen de gizli itirazlar geliştiren müşteri,her iki tarafında stratejileri hergün gelişiyor ama satışta başarıya ulaşabilmek için,ihtiyacı hissettirebilmek,o ürünün faydasını kişiye gösterebilmek,kafasında canlanmasını sağlamak ve kişinin üreteceği bahanelerin altında yatan gerçek sebebi anlamak gerekiyor.Burada bile yaptığımız o değil mi?Yazı yazıyoruz,kafamızdakini okuyanlara satmak istiyoruz,buna karşılık okuyucunun reaksiyonu kafamızdakini satıp satamadığımızu bize gösteriyor.Ha diyeceksiniz ki,''bayram değil seyran değil eniştem beni neden öptü'' bu konu nereden çıktı,konuya giriş yaparken dedim ya,sezon açılacak az kaldı diye,böyle bir konuya değinerek hem işle ilgili kendimi havaya sokmak istedim hemde sizin bu konudaki görüşlerinizi merak ettim doğrusu.Satarken taktikleriniz nelerdir,daha önemlisi alırken size o ürünü aldıran nedir,GİZLİ İTİRAZ konusunda ne kadar dirençlisiniz,bana ışık tutacak yaratıcı fikirlerinizi merakla beklemekteyim.Sevgiler...
YORUMLAR
Çok keyifli bir yazı, zevkle okudum. Keşke verecek bir fikrim olsaydı :) Ama maalesef ne iyi bir satıcıyım ne de kötü bir alıcı. Her satıcıya lazım türden bir alıcıyım hepsi bu:)
Pazarlamada müşteri modekli önemli...Ve karşınıza gelen kişinin, mimikleri, etrafına bakışı, onu ikna etmekteki düşüncelerinize yön veriyor..
Benim görüşümde, 3 tip müşteri var.. Biri bilinçli diye tabir edilen, ikna etmesi deyim yerindeyse, sizin bin dereden su getirmenıze neden olan müşteri...İkincisi, kafası karışık, yüzünde soru işaretleriyle size bakar, işte bu kolay müşteridir.. Üçüncüsü alış verişi bildiğini sanan, önyargılı müşteri modeli...Nedense 3. tip hep hatalı alışverişlerinin kurbanı olur.. Tek nedenide ön yargısıdır aslında...
Alıcıyım diyelim..dikkat ettiğim ilk şey ortamdır..gelenler..ve veya ortamdakilerin kalitesi..Şayet tarzıma uygun ve aynı frekanstaysam değmeyin keyfime o zaman..Bana ve orda olanlara yapılan küçük sürpirizler..Mesela sizin teknenizin sembolu olan ..minik bir bandana hediye alsam sizden...sizi unutmam mümkün değildir..Her geldiğimde sizi arar gözlerim..
Alıcının ne istediği kadar..sizin neyi ne kadar yapabileceğinizdir asolan...yaratıcılıkta sınır tanımıyan bir yapınız olmalı...az ama öz..önemli olan rakamlar değil pahalı ucuz değil...Bana sizi anlatacak ve unutturmuyacak olandır ...Teknede dinlediğim bir müzik..personelin ilgisi..boğucu değil ..olması gereken kadar...herkesi mutlu etmek değildir önemli olan..UNUTULMAMAKTIR..ve siz kendinizi satışta unutturmadığınız sürece...EN İYİ OLMAYA DEVAM EDECEKSİNİZ...VEDE ARANILAN BİR MARKA GİBİ...
SAYGILAR....
Sevdiğim iki konu: Yaz tatili ve alışveriş birleşimi bir yazı olduğu için ben de birşeyler eklemek istedim. Ama muzipliği elden bırakmayıp,yazının ilk paragrafında, anti_trapperlar için güzel bir haber yakaladım: trapper bir kaç ay yok (: Tabii ben bunu kötü bir haber olarak algılayan taraftayım (: Düşündürücü yazıları ile beynimizi, çilekli pastası ile karnımızı doyuruyodu yahu. Yokluğunu hissedeceğiz (:
Bence 3 tane pazarlama yontemi var.
1. Sözel anlatım: Mimikler ve el kol hareketleri ile müşteriyi sıkmadani yormadan, Yaşar Kemal'in uzun cümlelerini örnek almadan satılacak ürünü anlatmak.
2. Görsel: Tv reklamları, broşürler, internet, gezi dergilerinde büyük boy ilanlar.
Atlas dergisindeki rafting resmine aşık olup çoruh nehri yollarına düşmüş biriyim,inanın dergi reklamları çok işe yarıyor.
3. Özdeşleştirme:( Vazgeçilmez pazarlama yöntemi) Otomobil fuarların 175 cm boyunda manken kızlarımız kapısını açtığında hani en kötü araba bile göze güzel gözükür ya işte o yöntem: Modelle Özdeşletirme olacak. Sevgili Trapper her tekne turu için bir manken bulmanız zor o nedenle gelin biz 1 taşla 1000 kuşteri ( pardon müşteri) vuralım.
Son yıllarda Türkiye'nin hem kadınlarının hem de erkeklerinin gözünü alamadığı isim kim. Mesela Beren Saat. Aşk-ı Memnu'da bihterin giydiği ayakkabıların aynısından en az 1 çift almamış kimse tanıyor musunuz? Yengem, o taraklı ayaklarına rağmen aldıysa herkes almıştır. Hadi ayakkabıyı geçtim Benim 12 yaşındaki kuzenim bile Bihter ( Beren Saat) gibi yürüyor, saçını onun gibi savuruyordu, inşallah Beren saat'in fatma gül rolundendeki herhangi bir davranışı örnek almaz.
Beren saat kadar, güzel ve populer olamıyorum bari onun gibi yaşayayım, onun kullandığı parfümü, nevresimi, cipsi, tatili, arabayı kullanayım diyerek avunuyoruz ve kullandırtıyoruz kendimizi. Zaaflarımız ve komplekslerimiz devreye girince itirazın gizlisi saklısı olmuyor, aslında itiraz edecek hal de kalmıyor. Zaaflarımıza teslim olup bize sunulan herşeyi peşinen satın alıyoruz. Pazarlama dünyası insanoğlunun bu zaafını acımasızca kullanıyor.
Bu özdeşletirmeyi Sultanahmetteki köfteciler bile kullanıyor, dükkanın duvarlarında ünlülerin köfte yerken resimleri var, ağızlar 10 cm açık, flaştan dolayı üst dişler parlamış görüntü pek estetik olmasa da vay be Hülya Avşar'ın köfte yediği yerde ben de köfte yedim dedirtiyor insana. Resme bakarak bir de kasılırlar ki, gören de Hülya Aşarla başbaşa yemek yiyorlar sanır.
Konuyu çok dağıttım ama nihayet sadede geldim. FatmaGül ve Kerim için yaz tatili ve balayı karışımı güzel bir tur dizinin senaryosunda olsa Türkiye nüfusunun en az % 20 si aynı tura gidecektir. Onların bindiği tekneye binecek, Fatmagülün uzandığı şezlongda hatıra fotoğrafı çektirip, facebookta paylaşacaktır.
Siz tatil planını hazırlayın ben senariste ulaştırayım. Emeğimin karşılığında 1 tur hediye sezondaki kazancınızdan da % 5 komisyon isterim bilginize...
Pazarlama kavramının günümüzde son derece önem kazandığı bir dönemdeyiz. Artık akla gelen gelmeyen bir çok hususta pazarlama faktörü devreye girmektedir. Buna istinaden beden dili, insan ilişkileri, faklılık yaratma, marka bilinci oluşturma, dikkat çekme gibi bir çok konuda son derece önem kazanmıştır. Aslında herşey birbirine paralel gittiği anda doğru sonuçlara ulaşılabilir.
Yazınızı okuduğumda başıma gelen bir anımı hatırladım. Yaz tatilinde çalışmak üzere iş arayışına koyulmuştum. Baktığım işlerde kendi kariyerimle bağlantılı olup kendimi rahatça kabul ettirebileceğimi düşündüğüm sektörlerdi.Tesadüfen daha önce çalıştığım işlerin aksine biraz daha zahmetli bir iş ilanını gözüme kestirdim. Diğer iş ilanlarıyla beraber o iş içinde CV yolladım. Aradan geçen 2 günün sonunda bingo:) Mülakata çağırılmıştım. Aslında çokta önemseyerek görüşmeye gittiğimi söylemeyeceğim. İddaalı bir semtteydi çalışılacak olunan işyeri. Bu iddaalılığa yakışır tarzda diğer iş görüşmelerinin aksine iş yerinde değilde semte uygun kaliteli bir cafedeydi görüşme. Cafenin içine girdiğimde mülakatın gerçekleşmesi için rezerve edilmiş masada yerimi alıp, benimle görüşecek olan kişiyi beklemeye koyuldum. Görüşmeyi yapacak olan kişi gelmişti. Tipik, her iş iş görüşmesinde sorulan sıradan sorularla karşılaşmıştım. Ancak beyfendinin çokta önemsemeyen, küçük dağları ben yarattım büyükleri zaten vardı edasıyla yapmış olduğu konuşmaları ve soruları beni biraz sıkmıştı.En son şu soruyu yöneltti: '' Bizimle çalışmak istemenizdeki neden nedir? '' Bu soruya karşılık olarak '' Sorunuza cevap vereceğim. Ancak, öncelikle benim size bir sorum olacak..'' dedim ve devam ettim. '' Peki benimle çalışmayı tercih ederseniz, Sizin beni seçme nedeniniz ne olur acaba? '' Yönelttiğim soru karşısında istediğim dikkati üzerime çekebilmiştim. Şaşkın bakışlarını yüzümde gezdirmeye başlamıştı.Ve şunları söyledi: '' bu gün yaklaşık 30 kişiyle görüşme yaptım. Hiç biri senin kadar dikkatimi çekemedi'' Şimdi sizin sorunuza cevap verebilirim dedim. ''Benimde istediğim buydu. İnsanların dikkatini çekebilmeyi severim ve satmak istediğim fikri farkettirmeden bilinçaltlarına yerleştiririm.Ürünlerinizde bu özelliklerimi sergileyebileceğim düzeyde...'' Şaşkın bakışlarının yerini hoş bir tebessüme bırakmış halde; '' İş sizin..'' dedi.
Hedefime ulaşmıştım. Rekabetin her alana sıçramış olduğu günümüzde, kendimize has vizyonumuzla farklılığı yakalayabiliriz.
Satma konusuna değinecek olursam.Satma etkinliği eldeki ürün yada fikir konusunda karşınızdaki insanın dikkatini çekmek olarak tanımlarsak, her insan birşeyler satmaktadır.Bu oluşumun sonunda elde edilen maddi gelir olsun yada olmasın, yapılan iş satıştır.Yani elimizdeki ürün yada fikirlerle, karşımızdaki insanlar arasında bir bağ kurarak onlara sunduğumuz şeyi almayı ikna etmeye çalışmaktır. Akademik açıdan eğitimini aldığım bir konu olduğu için aslında örnekleri arttırmayı isterdim ancak kendimi engelliyorum. Okuyanlarda sıkılmasın. Benim açımdan oldukça güzel bir konuya değinmişsiniz. Teşekkürler.
Yine çok geniş kapsamda incelenmesi gereken konu ile ilgili bir yazı paylaşmışsın Trapper. İçerik hakkında görüşlerimi aşağıda paylaşacağım. Ancak öncellikle, bazı yorumcu arkadaşların duygularına katılmadan edemediğimi belirtmek istiyorum. Sanırım yoğun bir çalışma dönemine başlıyorsun. Şimdiden başarılı ve bol kazançlı bir sezon geçirmeni dilerim. Bu süreç içerisinde, eminim bizler de, senin düşündürücü, keyif verici, günün önemli olaylarını takip eden yazılarını özleyeceğiz.
Konu; benim de eğitimin aldığım ve uzun yıllar kurumsal firmalarda tecrübe kazandığım konulardan birisi. Bunun için öğrendiğim ve uygulanışında başarıyı getirdiğini bizzat gözlemlediğim tecrübelerimi sizlerle paylaşmak isterim.
Pazarlamanın en temel prensibi müşteriyi anlamak ve ihtiyaçları belirlemektir. Bundan sonra ise hangi hedef kitleye, hangi ürünle, hangi fiyattan, hangi pazarlama araçları ile ulaşılabileceğini stratejik olarak planlama aşaması başlar. Beraberinde işin bütçe, fizibilite ve proje aşamaları, kişiye ulaşma maliyetleri, hedef kitle, satış maliyetleri en önemli karar unsurlarından bazılarıdır. Sonrasında, izlenecek yöntem, yönetim ve personel eğitim ve oryantasyonu gibi hedeflerle devam eder gider.
Belirttiğim gibi pazarlama geniş kapsamlı incelenmesi gereken konulardan biridir. Bir çok başlık altında detaylandırılabilecek olan bu konuya ilişkin olarak ben, içlerinden bana göre en önemlisini detaylandırmak istiyorum.
Satış(ta) pazarlamanın önemli unsurlarından biri de KALİTE dir.
KALİTE öncelikle müşterinin ihtiyaçlarıdır. Günümüz üretim ve hizmet anlayışında, müşterinin ihtiyaç ve beklentilerini belirleyen unsurların başında gelir
Kaliteyi; basitçe, iyileştirebilen her şey olarak düşünürsek, iyileştirme, dolayısıyla kaliteyi arttırmanın ne demek olduğunu daha iyi anlayabiliriz. Bu yüzden kalite kavramının üzerinde fazlaca durmak gerekir. Kalite amaçlara uygunluk olarak da tanımlanabilir. İyi bir üründe ya da hizmette aranılan bir özelliktir. Bana göre hangi iş olursa olsun, kalite sürekli başarı demektir. Hangi sektörde olursak olalım, iyinin de iyisi her zaman vardır. Ancak kalite ve kalite kriterlerine önem verilerek yapılacak üretim ya da hizmet başarıyı da beraberinde getirecektir diye düşünüyorum. Her ne kadar Turizm sektöründe bir tecrübem yoksa da, yukarıdaki anlayışın bu sektörde de geçerli olacağına inanıyorum.
Sevgiler
Ben anlaşmayı tercih edenlerdenim sanırım. Ancak illa zıtlık çıkaracaksam ağzı ile kuş tutsa bana sökmez ))) Bazı tecrübeli olanları taktir etmek lazım. Hiç ihtiyacım yokken ve satın almayı düşünmezken elimde poşetlerle çıktığım mağazalarda oldu. Vitrinlerin dizaynına bile dikkat ederim, karşılama ve satış politikaları ( aşırı laubalilik veya ilgisizlik) alış verişimi sabote edebilir. Bazen ilk beğendiğimi tembihlerim, çarşıyı gezer dolaşır geri gelirim ve o ürünü makülse alırım. Bazen yıllarca beğendiğim bir şeyi gerekli görmedim diye almam ancak gözlerimi ayıramam )))
Bluz alacağım ancak kafamda net bir model yok. Kışlık, yün ve ince olması lazım. Mağazaya girdim. Tezgahtar aynı zamanda oranın sahibi arkadaşı ile sohbet ediyor. Bir süre devam etti ve "ne istedin" diye sordu. O anda zaten almaktan vazgeçtim. Öncelikli taleplerimi belirttim. Tezgahtar " şu sıradakilere bak hangisini beğenirsen onu indireyim"... Vaktim olsa çoktan tartışmaya gireceğim, yaşına binaen susmayı tercih ederek nükteyi koydum: " burdan içi görünmüyor sanırım sizin satışa niyetiniz yok" çıktım mağazadan.
Baskül ailesi tekneyi batırmamış anlaşılan ))) Sizin yöntemle müşteriyi kavrayıp kabule sürükleyenlere tebrikler. Paylaşımın için teşekkürler.
yorumları okuyamadım üzgünüm, eskisi kadar vakit ayıramıyorum son zamanlarda.
ama yazıya gelince bir an trapperın yazısı olduğunu unutmuş tamamen konuya kilitlenmiş olduğumu farkettim :))) bu güzeldi çok, çünkü konu aslında herkesi kendine çekecek türden değil ama anlatım çok ama ÇOK güzel olmuş, ama bunu gerçekten tüm samimiyetimle söylüyorum.
bankada stajdayken :))) henüz 4.günümdü, ama bankaya girişte tüm müşterilerin direk karşıdan herhangi bir şeyi sorabileceği ve dolayısıyla en çok iletişime girebileceği masaya alındığım 2. günümdü.
banka yeni açılmış, adamın biri homurdanarak geliyo, giriş yaptığı cümle şu oldu " bu müşterinizi ne yapın edin uyarın borcunu ödesin, yoksa bu adamı vurduracağım, burama kadar geldi".
bende hiç istifimi bozmadan sanki kirli işlere bakarmış edasıyla " o işlere gül hanım bakıyor beyfendi" dedim :)))))))))))))))))))))))))))))))
bir de hep hani duyarsınız başkalarından, turistler işleri güzellikle hallolunca türkçe konuşur kesilir bülbül gibi şakırdarlar teşekkür edalarıylan. Bunu bizzat yaşamak da çok hoştu. 500$ altı bozmuyorduk banka prensibi olarak. O turiste bu seferlik olsun diyerek bir kıyak yapmıştım, teşekkürler deyişi hep aklımdadır çok sevindiriciydi.
bir de şunu anlatayım :)) bunu en çok seviyorum :))) artık stajımın 2.haftası falan müşteri ilişkilerini iyice çözmüşüm :)) güzel bir kız karşıma oturdu, sırasını bekliyor bi yandan kesişiyoruz :))) sürekli bakışıyoruz, öyle laf olsun torba dolsun diye bir şey soracak bu, içime doğdu :)) işiyle ilgili sorusunu sordu ve aldığı cevap karşısında öyle bir afalladı ki, dili dönmedi hiç cevap veremeden yerine oturdu :)))
soruya verdiğim cevap gülerek pişkin bir şekilde " bilmem ki öyle mi dir acaba? " :)))))) hı burda anlatmak istediğim, müşteriler her zaman her sorununun cevabını verebileceğimizi düşünüyorlar, biz müneccim değiliz bizde onlar gibi sıradanız. ama sırf o masaya oturuyoruz diye başka konuma getiriliyoruz :)) Kendimce laf olsun torba dolsun sorusunu terslemiştim ben de... Evet güzel kızdı ama, olsun :))