EŞEK ŞAKASI !
22 Haziran 2011, 09.26 A- A+
Ege ‘nin bir köyünde geçti benim tüm okul tatillerim.
Köyüm, masmavi gökyüzün eşliğinde, büyük şehirden uzak, toprak evleri, küçük okul binası, camisi, bana mis gibi gelen tezek kokusuyla, sağda solda otlayan inekleri, kuzularıyla, büyük tarlalarıyla ve cırcır böceklerinin üzüm erdiren sesleriyle karşılar insanı girer girmez.
Kimi taş döşeli, kimi toprak sokaklarda, sıcak, içten, hesapsız, umarsız, yüzü güneş lekeli neşeli çocuklar vardır mutlaka günün her saatinde. Bir de, her evin avlusunda yada kapısının önünde çoban köpekleri hiç görmediği yabancıya tedirgin havlar. Bir kere olsun sizi koklamasına izin verirseniz, sizi asla unutmaz ve bütün köyün konukseverliği ile gideceğiniz eve kadar size eşlik eder dost canlısı bu köpekler, yüzünüze baka baka.
Kerpiç ve taş evlerin girişte kocaman bir avlusu ve bu avlunun bir köşesinde mutlaka mevsimine göre çiçek açmış rengarenk ve hiç alışık olmadık kokularıyla güller, kasımpatları olur yüzleri güneşe dönük.Huzurun kokusunu duyarak ilerlersiniz avluda. Serin evler, tarla da çalışma zamanıysa eğer ıssız ve sessizdir her daim. Tuvaletlerı bahçede olur mutlaka, Tulumpası saya denilen evin arka tarafındaki koyu gölgeli avluya benzer yerde. Sayanın altı öğle yemeği içindir. Çoğu zaman sabah gün ağarmadan kırılan tütünleri dizmek içindir, domates salçası, reçel kazanları vardır sağda solda.
Bir köşesinde, illaki badılçan (patlıcan ), domat (domates) kızartmak için de küçük odun ocağı. Bir diğer köşesinde, duvara gömük kocaman bir odun fırın vardır. Mis gibi ev ekmeği, otlu pişi yapmak için hemen duvarının dibinde ekmek tahtaları durur. Sayanın altından tahta bir kapıyla arka bahçeye geçilir. Küçük bir bağ, üzüm salkımlarında arılarının neşeyle vızıldadığı. Bahçenin tam ortasından köyün bütün bahçelerini dolaşan yıllar evvel yapılmış kaynak suyunun tarla sulamak için dolaştırıldığı, meyve ağaçlarının arasından şırıl, şırıl akan bir kanal dolaşır tüm köyü nerdeyse. Etrafta mutlaka toprağı eşeleyen tavuklar, horozlar, ördekler ve hatta hindiler glu, glu sesleriyle cır cır böceklerinin solo konserine renk katarlar. Bunca hayvan haşatın arasında mutlaka at, eşek te olur elbette.
Gelelim hikayemize, beni her gidişimde hala büyüleyen köyümde bir gün ev sahibi dayımın, çok yakın komşu teyzesi tarla dönüşü kapının önünden eşeği ile geçerken, şımarık şehirli kız olan ben; kuzenlerime- ben eşeğe binicem dedim yüksek sesle.kuzenim hemen üstü ot dolu eşeği ipinden çeken yaşlı kadına –Irazzz abaaaa bu eşeğe binmek istiyo- diye seslendi.
Kadının göz kenarlarındaki her cizgi ayrı ayrı belirginleşerek sıcacık gülümsemesiyle otu bir hamlede sırtına atıp –gel bakem sen –demesi bir oldu. Hay Allah! dedim ama daha hazırlamamıştım kendimi.E artık laf ağızdan çıktı bi kere şımarıklığımı daha fazla tescilletmeden komuta uydum.7 yaşındaydım hatırlıyorum. cılız, sıska bir kız çocuğu, maviş gözleriyle etrafı ilgiyle izleyen. Beni tuttuğu gibi eşeğin üzerine oturttu.Evleri hemen bir arka sokaktaydı. Hanedanın en gözde sultanı edasında, ben eşeğin üzerinde, kuzenlerim yaya olarak yanda.eşeğin sahibi arkada kurulduk gidiyoruz toprak yolda. Evlerinin olduğu sokağa dönünce baktım eşek hızlandı.Acıktı herhalde dedim kuzenlerime bütün şefkatimle.Eşek yolu biliyormuş meğerse !! Avluyu hızla geçip, arka bahçedeki (daha ben eşeğin üzerindeyken nerdeyse belime gelen )damın kapısına doğru koşturmaya başladı. Dur ! Çüşş ! bi Dakka noluyo dememe kalmadan
Eşeği durdurmak için damın kapısına geldiğimizde, belime gelen kapının üst ranzasına iki elimle yapışıp, eğilsemde kapıdan ikimizin asla geçemiyeceği eşeği nafile durdurmaya çalışmıştım.Eşek doğru bildiği yoldan hiiçç şaşmadan altımdan kayıp girdi dama, karnını doyurmaya !!! Ben kafamı eğipte altımda eşek olmadığını anlayana kadar çoktan yere iki bacağım açık yapışmıştım bile. Kuzenlerimi, benim yanımda kahraman neferlerim gibi görüp te bütün mahallenin veletlerinin peşimize takılıp, kahkaha seslerine sürekli açık kapılardan gelen konu komşuyu damın kapısın önünde çok eğlenirken o vaziyette yerde fark etmem çok acı vericiydi gerçekten.Ama ilahi adalet. demek ki ; asla !! Şı mar ma ya cak sın.
Uuzunn kulaklarından çekmek istedim de, eşek işte, eşekliğini yapmıştı neye yarar.Her eşek şakası dendiğinde gülümseyerek hatırlarım.sizlerle de paylaşmak istedim. Ama ben hala her köyüme gittiğimde, -eşekleri başta olmak üzere -bütün hayvanların seslerini, şakalarını, sivrisinelerini, arılarını ve tezek kokusunu şehrin bütün organik gıdalarına tercih ederim.
Sevgi dolu günler.
Köyüm, masmavi gökyüzün eşliğinde, büyük şehirden uzak, toprak evleri, küçük okul binası, camisi, bana mis gibi gelen tezek kokusuyla, sağda solda otlayan inekleri, kuzularıyla, büyük tarlalarıyla ve cırcır böceklerinin üzüm erdiren sesleriyle karşılar insanı girer girmez.
Kimi taş döşeli, kimi toprak sokaklarda, sıcak, içten, hesapsız, umarsız, yüzü güneş lekeli neşeli çocuklar vardır mutlaka günün her saatinde. Bir de, her evin avlusunda yada kapısının önünde çoban köpekleri hiç görmediği yabancıya tedirgin havlar. Bir kere olsun sizi koklamasına izin verirseniz, sizi asla unutmaz ve bütün köyün konukseverliği ile gideceğiniz eve kadar size eşlik eder dost canlısı bu köpekler, yüzünüze baka baka.
Kerpiç ve taş evlerin girişte kocaman bir avlusu ve bu avlunun bir köşesinde mutlaka mevsimine göre çiçek açmış rengarenk ve hiç alışık olmadık kokularıyla güller, kasımpatları olur yüzleri güneşe dönük.Huzurun kokusunu duyarak ilerlersiniz avluda. Serin evler, tarla da çalışma zamanıysa eğer ıssız ve sessizdir her daim. Tuvaletlerı bahçede olur mutlaka, Tulumpası saya denilen evin arka tarafındaki koyu gölgeli avluya benzer yerde. Sayanın altı öğle yemeği içindir. Çoğu zaman sabah gün ağarmadan kırılan tütünleri dizmek içindir, domates salçası, reçel kazanları vardır sağda solda.
Bir köşesinde, illaki badılçan (patlıcan ), domat (domates) kızartmak için de küçük odun ocağı. Bir diğer köşesinde, duvara gömük kocaman bir odun fırın vardır. Mis gibi ev ekmeği, otlu pişi yapmak için hemen duvarının dibinde ekmek tahtaları durur. Sayanın altından tahta bir kapıyla arka bahçeye geçilir. Küçük bir bağ, üzüm salkımlarında arılarının neşeyle vızıldadığı. Bahçenin tam ortasından köyün bütün bahçelerini dolaşan yıllar evvel yapılmış kaynak suyunun tarla sulamak için dolaştırıldığı, meyve ağaçlarının arasından şırıl, şırıl akan bir kanal dolaşır tüm köyü nerdeyse. Etrafta mutlaka toprağı eşeleyen tavuklar, horozlar, ördekler ve hatta hindiler glu, glu sesleriyle cır cır böceklerinin solo konserine renk katarlar. Bunca hayvan haşatın arasında mutlaka at, eşek te olur elbette.
Gelelim hikayemize, beni her gidişimde hala büyüleyen köyümde bir gün ev sahibi dayımın, çok yakın komşu teyzesi tarla dönüşü kapının önünden eşeği ile geçerken, şımarık şehirli kız olan ben; kuzenlerime- ben eşeğe binicem dedim yüksek sesle.kuzenim hemen üstü ot dolu eşeği ipinden çeken yaşlı kadına –Irazzz abaaaa bu eşeğe binmek istiyo- diye seslendi.
Kadının göz kenarlarındaki her cizgi ayrı ayrı belirginleşerek sıcacık gülümsemesiyle otu bir hamlede sırtına atıp –gel bakem sen –demesi bir oldu. Hay Allah! dedim ama daha hazırlamamıştım kendimi.E artık laf ağızdan çıktı bi kere şımarıklığımı daha fazla tescilletmeden komuta uydum.7 yaşındaydım hatırlıyorum. cılız, sıska bir kız çocuğu, maviş gözleriyle etrafı ilgiyle izleyen. Beni tuttuğu gibi eşeğin üzerine oturttu.Evleri hemen bir arka sokaktaydı. Hanedanın en gözde sultanı edasında, ben eşeğin üzerinde, kuzenlerim yaya olarak yanda.eşeğin sahibi arkada kurulduk gidiyoruz toprak yolda. Evlerinin olduğu sokağa dönünce baktım eşek hızlandı.Acıktı herhalde dedim kuzenlerime bütün şefkatimle.Eşek yolu biliyormuş meğerse !! Avluyu hızla geçip, arka bahçedeki (daha ben eşeğin üzerindeyken nerdeyse belime gelen )damın kapısına doğru koşturmaya başladı. Dur ! Çüşş ! bi Dakka noluyo dememe kalmadan
Eşeği durdurmak için damın kapısına geldiğimizde, belime gelen kapının üst ranzasına iki elimle yapışıp, eğilsemde kapıdan ikimizin asla geçemiyeceği eşeği nafile durdurmaya çalışmıştım.Eşek doğru bildiği yoldan hiiçç şaşmadan altımdan kayıp girdi dama, karnını doyurmaya !!! Ben kafamı eğipte altımda eşek olmadığını anlayana kadar çoktan yere iki bacağım açık yapışmıştım bile. Kuzenlerimi, benim yanımda kahraman neferlerim gibi görüp te bütün mahallenin veletlerinin peşimize takılıp, kahkaha seslerine sürekli açık kapılardan gelen konu komşuyu damın kapısın önünde çok eğlenirken o vaziyette yerde fark etmem çok acı vericiydi gerçekten.Ama ilahi adalet. demek ki ; asla !! Şı mar ma ya cak sın.
Uuzunn kulaklarından çekmek istedim de, eşek işte, eşekliğini yapmıştı neye yarar.Her eşek şakası dendiğinde gülümseyerek hatırlarım.sizlerle de paylaşmak istedim. Ama ben hala her köyüme gittiğimde, -eşekleri başta olmak üzere -bütün hayvanların seslerini, şakalarını, sivrisinelerini, arılarını ve tezek kokusunu şehrin bütün organik gıdalarına tercih ederim.
Sevgi dolu günler.
YORUMLAR
:)))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))
Kader ağlarını örmüş maalesef..işte idealler, yanlış tercihler bizleri yıllar sonra farklı kimlikle çıkarabiliyor toplumun karşısına.. Oysa bugünlerin rodeo kralı olcak kişisi; geçmişteki defolu yeteneğiyle bugünlere göz kırpmış meğer :))
Düşme sahnen canlandı gözümde :)) .. Benim cılız hikayemi anlatmıcam.. tek bildiğim benden çok daha fazla kalmışsın eşşeğin üstünde :)) ve bana gülünmemişti.. teselli sözcükleriyse: '' eşekten düşmezsen , büyümezsin'' olmuştu. :))
Yazının başlığını beğenmedim.. '' eşekten düşme sanatı '' olmalıydı :)))
Yüreğine sağlık .. kelebek .
Köy yaşantısını dört dötlük bir şekilde anlatmışsın. eline sağlık.köy dedinmi akla ilk gelen tezek (kokusuyla birlikte :)) sonrasında eşek...
memleketin efendisi köylüdür.. M.KEMAL ATATÜRK..
keyifli bir yazıydı ellerinize sağlık ...
her insan doğduğu coğrafyanın şartlarını taşır ve nereye giderse gitsin doğduğu topraktaki kadar bütün hissetmez kendini .. hep bir yanı eksiktir .. vatan sevgisinin en büyük sebebide budur .. içimizdeki vatan memleket millet sevgisinin kaybolmaması dileklerimle ..
bizim köyde 1 tane essek vardı köyün gencligi sırayla binerdik essege nefes aldırmazdık essek bizi görünce tanıyodu kacmaya calısıyodu...