KEŞKE SENİ HİÇ TANIMASAYDIM!...
21 Ağustos 2011, 02.16 A- A+Yıllar önce bu gündü. Her sabah olduğu gibi annemin zoruyla, kahvaltımı yapıp (yapmış gözüküp) okulun yolunu tutmuştum.
Parmakla gösterilen, çalışkan bir öğrenci değildim. Hatta babama kalsa, ‘’ Bu gidişle bizim kız, liseyi bile zor bitirir.’’ derdi. Çalışkan olmasam da, arkadaşlarıyla iyi geçinen, öğretmenleri tarafından sevilen bir öğrenciydim.
İlk dersimiz matematikti. Gerçeği söylemek gerekirse, oldum olası bu sıkıcı dersi hiç sevemedim. Bitmek bilmeyen tam 2 saat… Neyse ki zil çaldı. Teneffüste her zamanki meşhur yiyeceğimizin kuyruğuna girdik. Ne mi o yiyecek? Tabii ki gevrek- ayran. Bilirsiniz İzmirliler asla simit demezler. Hem ucuz hem de doyurucu. Anlayacağınız tam da öğrenciler için biçilmiş kaftan.
Kantinde tüm arkadaşlar oturmuş gevreklerimizi kemirip, muhabbet ederken, benim aklımda ise bin bir türlü muzurluk vardı. Müdürün kararı ile, kantinci amcanın alması yasaklanan leblebi tozlarını, akıllılık edip mahalle bakkalından almıştım. Hemen sınıfa koşup çantamda bulunan leblebi tozlarını kapıp geldim kantine. Ayranların içinden çıkardığımız pipetlerle leblebi tozlarını çekip etrafa püskürtmek en büyük eğlencemizdi. Ha tabi bunu yaparken bir kaç boğulma tehlikesi yaşanmıyor da değildi. J Çocukluk işte…
Yarım saatlik teneffüsün ardından sınıfa gelmiştik. Sınıf başkanımız yüzündeki en mutlu gülümsemeyle, ‘’ arkadaşlar öğretmenimiz yokmuş, dersimiz boş’’ demesiyle tüm sınıf bir anda bayram havasına büründü. Sınıfın sessizliği, her kafadan bir ses çıkmasıyla yoğun bir uğultuya dönüşüvermişti.
Durduk yere içimde bir sıkıntı oluşmuştu. Anlam veremiyordum bu ruh halime. Başımı kollarımın içine kapayıp sıraya yaslanmıştım. O neşeli ben gidivermişti. Biri dokunsa, içimdeki tüm sıkıntıyı gözyaşlarımla akıtacak haldeydim. Oysaki buna neden olabilecek hiç bir şey yoktu.
Boş dersin 1 saatini geride bırakmıştık. Katlanmak zorunda olduğum 1 saat daha vardı. Ama içimdeki bu anlamsız sıkıntı gitgide artıyordu. Sınıfın kapısı açıldı. Bir öğrenci, sınıf başkanımızı müdürün odasına çağırdı. Giderken tam bir öğretmen edasıyla ‘’ ben size biraz daha sessiz oynayın demiştim dimi, şimdi kesin sizin yüzünüzden bana kızacak’’ deyip sınıftan çıkmıştı. Yaklaşık beş dakika sonra, sınıfa geri döndü. Gözleri tuhaf bir telaşla beni arıyordu. Hissediyordum, bir şey olmuştu.
Gözlerini tamamen bana dikip; ‘’ Ecem, eşyalarını topla müdürün odasına gideceksin.’’dedi. Sınıfta tuhaf bir sessizlik oluşmuştu. Tek kelime edemedim. Herkes ne olduğunu sorgular fısıldaşmalarla bana bakıyordu. Göz pınarlarımda birikmeye başlayan yaşlarla, hızlıca çantamı toparlayıp, sınıftan çıktım. Koşar adımlarla kolidorun sonunda bulunan müdürün odasına gelmiştim. Kapıyı çalıp içeri girdiğimdeyse annem ve müdür bana bakıyorlardı. Annemin gözlerinde korku, endişe ve telaş vardı.
Annem tedirgin bir ses tonuyla ‘’ her şeyini aldın mı kızım? Hemen eve gidiyoruz.’’ Dedi. Korkudan sadece, evet anlamında başımı sallayabilmiştim.
Annem elimden sımsıkı tutmuştu. Sürüklercesine hızlı adımlara eve doğru gidiyorduk. ‘’ anne ne oldu?’’ diyebildim sadece. ‘’ ablan…’’ dedi ve yutkundu. Gerisini getiremiyordu. Bir anda gözyaşları yanaklarından süzülmeye başladı. ‘’ anne ablam ne? Ablama ne oldu? Nerede?’’ diye ardı arkası kesilmeyen sorular sormaya başlamıştım. Tam da o esnada yolda babamla karşılaştık. Arabanın içinde ablamın kızı vardı. O daha çok küçüktü. Arka koltukta oyuncaklarıyla oynuyordu. Annemle beraber hemen arabaya bindik. Cevapsız kalan sorularımı babama yöneltmiştim. ‘’Ablama mı gidiyoruz baba? Ne oldu? ‘’ üzüntüsünü ve korkusunu saklamaya çalışan bir ses tonuyla, ‘’ ablan bir kaza geçirmiş kızım yanına gidiyoruz’’ dedi. İşte o an… Annem bir taraftan, babam bir taraftan dakikalardır tuttuğu gözyaşlarını bırakıverdiler. Yeğenimle ben birbirimize sarılıp hem ağlıyor hem de olanlara bir anlam vermeye çalışıyordum. Trafikte dörtlüleri yakmış son sürat yola devam ediyordu babam. Bir meydana geldik. Müstakil bir evin bahçesinin önünde, kalabalık bir insan topluluğu duruyordu. Babam arabayı durdurdu. Sokağın karşısından tanıdık bir sima geliyordu. Ağabeyimdi. Arabadan indiğimizde ablamın kayınvalidesi gelip aldı yeğenimi. Bahçe kapısının önünde ağlayan biri vardı. Yaklaştık. Eniştemdi o da.
Neler oluyordu? Herkes buradaydı. Ama bir tek ablam yoktu. Bu evde neyin nesiydi? Burası neresiydi? Ablam neredeydi?
Bir anda feryatlar figanlar koptu. Konuşmaları duyuyor ama inanmak istemiyordum. Yaklaşık 10 metre ilerisi otobüs durağıymış. Ablam o durakta eve gelmek için otobüs bekliyormuş. Kulaklarım sonrasını dinleyemedi. Küçücük bedenime ağır gelen ayaklarımla, durağa doğru ilerledim. Ablamın beklediği yere gelmiştim. Yerde kan vardı… O an buz kesti bedenimi. Bu soğukluk neydi?
Bahçe kapısına koştum. Etten bir barikat kuruluydu sanki. İçeri girmeme izin vermiyorlardı. Tüm gücümle itekliyordum insanları. Kapının boşluğundan görebildiğim tek şey, yerde yatan ablamın cansız bedeninin üzerine örttükleri battaniyeydi…
Seninle o gün tanıştım ‘’ölüm’’. Seni hiç sevmedim. Sana hep lanetler yağdırdım. Soğukluğunu hiç unutmadım. Her gün bir yenisini kattın adına. Seni daha iyi tanımam için ne gerekiyorsa yaptın. Ama keşke!
KEŞKE SENİ HİÇ TANIMASAYDIM!...
YORUMLAR
Buzlar Kraliçesi,
Aynı anları yaşadım. Altı yaşındaydım. Aynı kalabalığı , aynı acıyı .... Siz ablanızda,ben annem de....Ben de sevmedim ölümü, hem de hiç...Ama Allah'ın taktiri..Elden birşey gelmiyor.Sadece, ' Allah, sevdiği kullarını erken yanına alırmış ' ile teselli buluyoruz ,belki de...
Nur içinde yatsınlar................
Sağlıklarla,sevgilerle kalınız..
:(( nur içinde yatsın..
Ölüm güzel şey budur perde ardından haber Güzel olmasaydı ölürmüydü peygamber.Hepimiz elbet bir gün öleceğiz önemli olan nasıl öldüğümüz...Ölüm de aslında yeni bir doğum.Yeni bir hayata ve sonsuz olan bir hayata doğum..Asıl olan hayata ölerek kavuşacağız..Şimdi bir rüyadayız ölünce uyanacağız..Onun için ölüm gerçekten güzel..
Okumak istemiyorum bu tür acıklı paylaşımları. ama bir yandanda okuyup paylaşmak istiyorum acılarınızı bir nebze. 2 sene evvel bende erkek kardeşimde yaşadım ayn şeyi. eskisi gibi gülemiyorum hala. ve hiçbir zaman gülemeyecegim o şekilde. gencecikti 25 indeydi henüz. yürürken titretirdi kaldırımları. dalyan gibiydi..ve bir oğul bıraktı ardında daha 1 yaşında. oğluna ikimizin başharflerini vermişti. AYDIN-ERKAN= AYBERK
Ellerimle verdim o toprağa. sen bir kazayla göç edecek adam değildin. artık korkmuyorum ölümden. çünki beni bekleyen biri var..
En hakiki başa gelecek gercekde ölümdür .
Hayat herkeze yazıkki eşit davranmıyor , qidenLerin sevgisinden yoksun özlemleriyle yaşıyor her gece onları rüyamızda görebilme ümidiyle yatıp kalkıyoruz .
ALLAH rahmet eyLesin .
Göçüp gidenlerin hepsine Allah rahmet eylesin.
sen ve yorumlarda benzer acıları yaşanlara sabırlar versin rabbim.
Ama ölüme lanet okumaktansa, yanımızdan göçüp gidenlerin ruhlarına fatihalar okumalıyız.
Bir gün biz de göçücez burdan ve o ölüm denilen tadı biz de tadıcaz...
allah mekanını cennet yapsın .allah rahmet eylesin/......HER FANİ ÖLÜMÜ TADACAKTIR....(hadis)
Olum kacinilmaz bir son isyan etmek bence ALLAHA karsi gelmektir. Oyle, boyle hepimiz bir gun o yolun yolcusuyuz.
Babacigimi kaybettigim zaman dunyanin sonu geldi zannettim, New York sokaklarinda sesli, sesli agladim ona artik dokunamiyacagimi, goremiyecegimi, sefkatli sesini duyamiyacagimi bilmek beni kahr etti. Dunyanin en sevgili babasi, en iyi arkadasi ve herkezin biricik dostu CANIM BABAM ruhun sad olsun. Seni sevmeye devam ediyorum ve seni her andikca yuzume gulumsemeleri getirttiriyorsun.
Yakinlarini kaybeden herkese acizane bir uyarida bulunmak istiyorum Olulerinizi andiginizda onlarin hep guzel taraflarini dusunup ruhlarina dua gonderin. Yukarda bir arkadasin dedigi gibi onlar olduklari yerden cok mutlular inanin bizden daha cok mutlular.
Herkeze bas sagligi diliyorum kalin saglicakla, ayrica Buzlar kralicesi senide, ablani kaybetmenin aci duygularini boyle guzel bir uslupla anlattigin icin tebrik ediyorum.
DUA EDELIM..................